Sonunda 1989 yılında Japonya'ya gittiğimde kitapçıdan seçerek, beğenerek çok kullanışlı bir sözlük aldım. Japonca öğrenmeye başladığımın yedinci yılıydı ve bu sözlük de İngilizce-Japoncaydı.
Türkçe-Japonca sözlüğe uzun yıllar sonra, 2000 yılında kavuştum. Muharrem Demirci yayına hazırlamıştı. Japon Kültür ve Enformasyon Merkezi yayınıydı.
Kursun ikinci yılının ortalarında Mariko Hoca iki aylığına doğum iznine ayrıldı. Onun yerine başka bir Japon Hanım derslerimize girmeye başladı. Hocamız derse girince, 'Saat kaç? Nasılsınız? Ev ödevinizi yaptınız mı?' gibi öğrenmiş olduğumuz basit cümleler kurar, bizimle biraz konuşurdu. Bizler de kendimize güven içinde derse başlardık.
Yeni hocanın seviyemizden haberi yoktu. Derse girer girmez hemen konuya giriyor, başlıyordu tahtaya yazılar yazmaya. İki saat boyunca hem konuşuyor, hem de konuyu tahtaya yazarak ayrıntılarla anlatıyordu. Bizim anlayıp, anlamadığımızı bile sormuyordu. Şaşkınlık içinde birbirimizden yardım alarak not almaya çalışır, baş ağrılarıyla dersin bitmesini beklerdik. Bir gün sınıfça hep birlikte konsolosluğa gidip, görevliye hoca sorunumuzu anlattık. Ama herhangi bir çözüm getirilmedi. Nihayetinde, iki ayın sonunda doğum izni biten, bebeğine bakıcıya tutan Mariko hocamız derslere başlayınca sevinmiş, rahatlamıştık. Çünkü bazı arkadaşlar ciddi ciddi kursu bırakmaya karar vermişlerdi. Böylece fazla fire vermeden Latin ve Hiragana-Katagana alfabeleriyle sürdürdüğümüz ikinci yılın sonuna geldik.
Üçüncü yılımıza 12-13 öğrenci ile başladık. İki yıl boyunca derslerde Kanji Alfabesi'ni öğrenmemiş olduğumuz için Japonca yazılmış hiç bir şeyi okuyamıyorduk. Bazı öğrenciler bu durumu sorun etmiyordu. Ama sınıfımızdan 4-5 arkadaş Kanji alfabesini öğrenmek istiyorduk. Hocamızla bu konuyu görüştük. Sonunda hoca çözüm yolunu buldu. Geciktirmeden uygulamaya koydu.
Mariko Hocanın sadece Latin alfabesiyle Japonca öğrenen başka bir sınıfı daha vardı. Hepsini birleştirdi. Sadece Latin alfabesiyle devam etmek isteyenlerin sayısı 20-25 kişi, Japon alfabelerinin tümünü yani Kanji-Hiragana-Katagana yazılarla Japonca öğrenmek isteyenlerin sayısı ise 5-6 kişiydi. Kanji ders kitabını hocamız yanında getirmiş; gösterdi ve fotokopi çektirmemizi önerdi. 'Nihongo: First Lesson in Kanji' İçinde toplam 500 Kanji karakteri vardı.
Böylece üçüncü sene iki ayrı Japonca sınıfı açılmış oldu. İki sınıfa da aynı hoca derse giriyordu. Ben de iki sınıfın derslerine de devam ettim.
Kanji karakterlerinin sayıları yaklaşık 2000'dir. İlk dersimize en kolayından başladık. Hocamız, Kanji karakterleriyle ilgili açıklamalar yapar, verimli çalışmamız için uygun yöntemler gösterirdi. Birbiriyle benzerlik gösteren karakterleri bir grupta toplardı. Yanlarına ikinci bir Kanji gelince farklı bir anlam oluşturduğunu anlatırdı. Kolayca anladığımız şu Kanjiler hoşumuza giderdi.
一(içi=bir),二(ni=iki), 三(san=üç), 四(yon=dört), 五(go=beş), 六(roku=altı), 七(nana=yedi),八(haçi=sekiz), 九(kyu=dokuz), 十(cuu=on) 円(en=yen), 人(hito=insan) 下 (şita=altında),上(ue=üstünde), 川(kava=nehir), 山(yama=dağ), 米(kome=pirinç),大(okiy=büyük), 小(çisai=küçük,曰(hi=güneş),月(suki=ay),口(kuçi=ağız),目(me= göz), 天(ten=cennet).
Japonya sözcüğünün, Kanjisi ise şu iki(曰本) karakterden oluşur. Birincisi 日(ni= güneş), ikincisi 本(hon=kitap) anlamındadır.
Bu iki Kanjiye bir Kanji eklenmesiyle de Japon (Nihoncin) ve başka bir Kanji eklenince de Japonca (Nihongo) sözcükleri meydana gelir.
曰本(Nihon=Japonya),曰本人(Nihoncin=Japon),曰本語(Nihongo=Japonca).
Ağaç Kanjisi de ilginç ve kolaydı. Ağaç sözcüğünün Kanji karakteri tek başına olunca ağaç, iki tanesi yan yana yazılırsa koru, üç tanesi yan yana getirilirse orman anlamı oluşturur.
木(ki=ağaç),林(hayaşi=koru),森(mori=orman).
Ama bütün Kanjiler böyle kolay değildir. İşi sıkı tutmak, yazarak çalışmak, el ve göz alışkanlığı edinmek gerekiyordu. Japonca kursuna devam ederken, haftada bir tomar kâğıt bitirirdim. Masamın üstü, yerler, alıştırma kâğıtlarıyla dolar taşardı. Kanji karakterini bu yöntemle kolay öğrendiğimi düşünüyorum. Yazı çalışmalarından sıkılmaz, ezberlediklerimin sayıları arttıkça yorgunluğum geçerdi. Arada verdiğim molalarda yemek pişirir, bulaşıkları yıkardım.
Üçüncü yılın sonunda Kanji karakterlerinden 500 adet öğrendim. Ayrıca, Hiragana-Katagana alfabelerini pekiştirdim.
45 kişiyle başladığımız kursun son sınıfa geldiğimizde kursta öğrenci sayısı iyice azalmış, Ayhan, Ramazan ve ben, üç kişi kalmıştı. Üç yıl içerisinde birçok kişi kursu yarıda bırakmıştı. Bazıları da Latin alfabesi kullanılarak Japonca öğrenilen sınıfı tercih etmişlerdi.
Nihayet mezuniyet töreni geldi. Tören günü birer konuşma yapmamızı uygun görmüştü hocamız. Konuşma metni hakkında da bizi bilgilendirmişti. 'Neden Japonca öğreniyorsunuz? Japonca'ya niçin ilgi duyuyorsunuz? Bu soruların ışığında kompozisyon yazın ve ezberleyin' demişti.
Törenimiz İstanbul Japon Konsolosluğu'nun Gümüşsuyu'ndaki binasında yapılmıştı. Burası mimarisi çok güzel olan İstanbul'un eski yapılarındandır. Törenin böyle güzel mekânda yapılması daha da heyecan vericiydi. Konuklar, en güzel kıyafetleri ile kırmızı halı döşeli salonda yerlerini almışlar, hocamız, konsolos ve eşi ile yan yana oturmuştu.
Sıram gelince kürsüye gidip mikrofonla büyük emek vererek hazırladığım konuşmamı yaptım. Kürsüde konuşmamı anlaşılır şekilde yapabildim mi; farkında değildim. Ayaklarımın zangır zangır titremesi uzun süre dinmemişti. Heyecandan ter sırtımdan aşağı akıyordu. Keşke üç yıl boyunca gece gündüz çalışarak öğrendiğim Japoncamla daha sakin bir konuşma yapabilseydim. İlk defa kürsüye çıkmıştım. Hocam da karşımdaydı. Bütün bunlar birleşince heyecanım iyice artırmıştı. Sanıyorum hata yaparım diye kendimi çok gerdim. Diğer iki arkadaş her zamanki gibi rahattılar. Ayhan, turistik hediyelik eşya satan bir mağazada çalışıyordu. Ramazan'ın Sultanahmet'te kardeşleriyle ortak halı satış dükkânı vardı. Japonca konuşma olanağı bulduklarından tecrübe edinmişlerdi. Törendeki konuşmalardan sonra İstanbul Japon Başkonsolosu Takeda tarafından takdim edilen sertifikalarımızı almıştık.
Mariko Hoca, bizi mezun ettikten birkaç yıl sonra kurs öğretmenliğinden ayrıldı. Boğaziçi Üniversitesi'nde Japonca dersler vermeye başladı. Gönümüzde de aynı eğitim kurumunda kariyerine öğretim görevlisi olarak devam ediyor.
Mariko hocadan sonra kurs öğretmenliğine 1984 yılında başlamış olan Yuriko Kanai Yıldırımoğlu devraldı. Japon Konsolosluğu ile Türk-Japon Kadınlar Dostluk ve Kültür Derneğinin İstanbul Şubesinin birlikte yürüttükleri bu kurslar doğrudan Japon alfabeleriyle başlatıldı. Yer tahsisi Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından yapıldı. Yuriko Hoca, bu kurumda o günden bugüne kurslarda hocalığını sürdürmektedir.
Japonca'nın öğretilmesine, Türk ve Japon kültürünün kaynaşmasına katkılarının çok büyük olduğunu düşünüyorum. Bu iki bilim insanına burada bir kez daha teşekkür ediyorum.
YORUMLAR