1986 yılının eylül ayında Ankara yollarındayım. İnönü Bulvarı Necatibey Caddesi'nde olan Turizm Bakanlığı'nın binasını buldum. Sınavın yapılacağı salonun yerini gördüm.
Ertesi gün sınav vardı. Orada birçok rehber adayıyla görüştüm, konuştum. Yabancı dilimin Japonca olduğunu duyduklarında hepsi de çok şanslı olduğumu dile getirdiler. İngilizce, Fransızca ve Almancadan çok sayıda başvuru olduğunu, bu alanda çalışanların bile iş bulmakta zorlandığını söylediler. Dolayısıyla mülâkatta ciddi elemeler yapıldığı için kendilerinin kazanma şanslarının az olduğunu söylediler. Japoncadan benim dışımda kimse yoktu.
Ertesi gün genel kültür sınavına bütün adaylar hep birlikte girdik. Tarih, coğrafya, halk bilimi, sanat tarihi, arkeoloji, mitoloji gibi genel kültür konularında yüz soru vardı. Test usulüydü. Başarılı olmak için soruların %70'ine doğru cevap vermek gerekiyordu İki gün aradan sonra sonuçlar ilan edildi.
Dört aşamalı rehberlik sınavının ilki olan genel kültürden elenmiştim. Kaç kişinin sınava girdiğini bilmiyorum ama listelerde ismimi ararken itiş kakıştan, biraz da heyecandan ter içinde kalmıştım. Bulamayınca da çok üzüldüm. Genel kültürden elenen hemen İstanbul'a dönmek isteyen tanıdıklarla ayaküstü dertleştim. Birbirimize moral vermeye çalıştık. Keşke yabancı dil sınavına kadar gelseydim en azından neler sorulduğunu görürdüm diye düşündüm. Ama ne yapabilirdim? Hiçbir şey! Bir sonraki sınava hazırlanmaktan başka çare yoktu. İlk otobüs ile de Ankara'dan ayrıldım.
Aynı yıl Ekim ayında turizm camiasında yeni bir haber yayıldı: Kasım ayında Nevşehir'de Bölgesel Rehberlik Kursu açılacağı söyleniyordu. Bölgesel rehberlik, Türkiye'nin yedi bölgesinden birini kapsar. Nevşehir'de açıldığına göre de İç Anadolu rehberi olunacak. İstenildiği takdirde iki yıl sonra sınava girilip kazanma durumunda ülkesel rehber olunuyor. Bölgesel Rehberlik Kursu dört ay sürüyor. Sonra bir ay Türkiye gezisi, sınav için gidiş gelişler, toplam altı ayda bitecek. Ne olursa olsun, varsın uzak olsun, bölgesel olsun, yeter ki bir an önce rehber olayım diye başvurumu yaptım.
1986 Yılının Kasım ayı ortalarındaydı. Nevşehir'e sınava gittim. Bu kez sınavın iki aşamasından geçtim. Üçüncü aşama olan dil sınavının yazılı ve sözlüsü için Ankara'ya gitmem gerekti. Japoncadan sınava giren ve kazanan bir kişi olduğundan sınav komisyonunun Nevşehir'e getirilmesi ekonomik değilmiş. Rehber adayının Ankara'da sınava girmesi uygun görülmüş. Arada bir haftalık boşluk verildi.
İstanbul'a döndüm. Dil sınavı gününe kadar da bütün zamanımı Japonca çalışarak geçirdim. Kitap ve dergilerden konular seçip Türkçe'ye çevirmeye çalıştım. Rehberlik sınavlarında konuşmadan çok, çeviriye önem verildiği söyleniyordu.
Gece gündüz durmadan çeviriler yapmam işe yarayacak mıydı? Konuşma pratiğime güveniyordum ancak yeterli miydi? Sayıları 2000'ni bulan Kanji karakterleri kaç gündür uykularımı kaçırmıştı. Çünkü bir çizgisi eksik olunca anlamsızlaşıyordu.
Sınav günü bu düşüncelerle Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin kapısından içeri adımımı attım. Yanımda Turizm Bakanlığı'ndan görevli bir kişi ile Çince bölümü içinde yeni kurulan Japonca Kürsüsünden iki hocanın bizi beklemekte oldukları odaya girdik. Sınav Komisyonu üç kişiden oluşuyordu.
İlk önce Japonca sözlü sınavım başladı: Japoncayı nerede öğrendin, kursa kaç yıl devam ettin, Japonya'ya gittin mi gibi günlük yaşamım üzerine Japonca sorular sorulmuştu Hazırlıklı olduğum sorular karşıma çıkmıştı. Şanslıydım, yanıtlarını Japonca verdim.
Sözlü sınavım iyi geçmişti. Yazılı sınavın sorularını merak ediyor, heyecandan yerimde duramıyordum. Önüme konulan soru kâğıtlarına göz atınca içim biraz rahatladı. Kendimi toparladım. Toplam üç sayfadan oluşan sorular hiç de korkulacak gibi değildi. Birinci sayfadaki Kanjiler, Hiragana-Kataganaya çevrilecek, ikinci sayfanın Türkçe'ye, üçüncü sayfanın Japoncaya çevirileri yapılacaktı. Bir önceki geceye kadar yazıp çizdiklerimdi bunlar. Çöp adam çizer gibi, ya da çiçek yapar gibi düşünerek çalışırken hepsine birer isim uydurmuştum.
Sınav sırasında asıl büyük heyecanı geniş masada tek başıma kaldığımda yaşadım. Kanji karakterlerinin karşılarına doğru diye düşündüğüm Hiragana-Katagana hecelerini yazdım. Çevirilere başlayınca gözüm diğer masadaki sözlüklere kaydı. Sözlüklere baktığımı gören hocalar nazikçe sözlük kullanmanın serbest olduğunu söylediler. Müthiş rahatlamıştım. Her aradığım kelimeyi bulamadım ama moral açısından çok faydası oldu. Kendime güvenim geldi.
Çeviri konuları yaklaşık yarımşar sayfaydı. Japoncadan Türkçe'ye çevirisi yapılacak olan konuyu tam olarak yaptım. Sonra Türkçe'den Japoncaya çevrilecek sayfaya sıra geldi. Bu sayfayı bir çırpıda okudum ama Japonca karşılıklarını bulup, yazmak öyle kolay olmadı. Düşündüm, taşındım, sözlüğü karıştırdım, yapabildiğim kadar da çevirmeye çalıştım. İyi ki bu sayfayı sona bırakmışım keşke bunun da tamamını çevirebilseydim daha bir garantili olacaktı. Sınav süresi iki saatti; sanıyorum süreyi biraz aşmıştım. Son yazdıklarımı da düzelttikten sonra sınav kâğıtlarımı teslim ettim. Sözlük kullanmayı serbest bıraktıkları için hocalara teşekkür ederek odadan çıktım.
Elimden gelen gayreti göstermiştim. Heyecanlı saatler geride kalmıştı. Dört yıldır geceli gündüzlü çalışmanın sonucunu almanın sırası gelmişti. İstanbul'a dönüşümün ardından bir hafta sonra telefondan sevinçli haberi aldım. Nihayet rüyalarıma giren sınavı kazanmıştım. Bölgesel Profesyonel Turist Rehberliği sınavının dört aşamasından da geçmiştim. Bu sınavla yolun büyük bir bölümünü tamamladığımı hissediyordum.
YORUMLAR