Fatma VURAL

Fatma VURAL

fvur.69@gmail.com

Sözcüklerin Hikayeleri

11 Ocak 2025 - 13:58 - Güncelleme: 11 Ocak 2025 - 13:59

Merhaba Sevgili Okurlar,
Kış mevsiminin en güzel günlerini yaşıyoruz. Bir süre yağmurlar yağdı. Bu mevsimin en güzel tarafı yağmurlar yağdıktan sonra yenilebilecek kış otlarının bitmesidir. Bana sorarsanız kışın yenilecek en güzel ot hangisidir diye, hiç düşünmeden “gömeç” derim. Evet, bildiğimiz ebegümeci. Şimdi bu konu nereden çıktı diyeceksiniz. Hafta sonu memleketim Kasabaya(Turgutlu) gittim. Kızım da İstanbul’dan gelmeden “Anne otlar çıktı mı, çıktıysa ebegümeci istiyorum ben.” dedi. Tabii, bulduk otları. Getirdim bir güzel yedik ağzımızın kenarından zeytinyağı sızarak. Çünkü öyle güzel olur yemesi. Çok lezzetliydi. Bizim gibi bir ucu Ege’nin küçük yerleşim yerlerine dayanan nesil iyi bilir yenilecek otları. Gerçi artık herkes biliyor, televizyonlarda sağlıklı otlarla ilgili bilgi veren bitkilerle ilgilenen hekimler var. Otların faydalarını bir bir anlatıyorlar. Yani artık köylü, şehirli herkes otları biliyor, tanıyor. Ebegümeci, arapsaçı, hardal, eşek helvası, ısırgan, gelincik, hindiba… Daha adını bilmediğim birçok ot türü var.
Geçenlerde okumayı çok seven bir arkadaşım bana bir kitap getirdi. “Ben okudum çok beğendim, sen de oku.”diye. Profesör Doktor Hatice Şirin’e ait bir kitap. “Sözcük Hikâyeleri-Sözlerde Saklı Kültür” kitabın adı. İçinde bazı sözcüklerin isimlerinin nereden geldiği, başka kültürlerde hangi isimleri aldığı, kaynakçalar verilerek anlatılıyor. İlginç bir kitap. Burada ebegümeci isminin de nereden geldiği belirtiliyor.
Eserde şöyle anlatılıyor: “Apa”, Türkçede kadını da erkeği de kucaklayan ortak bir sözcüktür. Sekizinci yüzyılda “ata, cet” anlamında görülür; aynı zamanda bilgeliğiyle ün yapan büyük idarecilerin ünvanıdır. Sonraki dönemlerde yaşça büyük olan akrabalık adlarını karşılamıştır. Sözcüğün ünlülerini ön damakta telaffuz edildiği biçimi “ebe”, zamanla bilgi ve becerisiyle saygınlık kazanmış yaşı büyük kadınlara hitap şekli olmuştur. Dolayısıyla Türkiye Türkçesinde ”doğum yaptıran kadın”için denmiştir. Anadolu ağızlarında gömeç de denilen ebegümeci tohumlarının toprağa muhtemelen ebelerimiz tarafından gömüldüğüne dair bir inanıştan dolayı ebegömeci-ebegümeci adını almıştır. Divanu Lügati’t Türk ve başka eserler kaynak olarak verilmiştir.
Eserde verilen bitki adlarından biri de benim çok sevdiğim “Salkımsöğüt” ağacı. Şöyle verilmiş: Bir Uzak Doğu inanışına göre aniden esen rüzgâr, kucağındaki bebeğiyle salkımsöğüt altından geçen bir annenin boynuna ağacın dallarını dolamış ve anne ölmüş. Söğüde geçen kadının ruhu, gece olduğunda yüksek vicdanlı insanlara görünürmüş. Melankoli ve kederin simgesi salkımsöğüt, anavatanı Çin’den İpek Yolu boyunca Avrupa ve Orta Doğu’ya yayılırken bu efsane de yayıldı mı bilinmiyor ama bu ağacın dünya dillerindeki adının “ağlayan veya yaslı söğüt” anlamlı olması ne tuhaf değil mi?
Macarlar, Almanlar, İngilizler, Fransızlar hepsi kendi dillerinde ağaca “Yaslı söğüt, ağlayan söğüt” diyorlar. Farslar bid-i giryan (ağlayan söğüt) ya da bid-i mecnun (mecnun söğüt)diyorlar. Azerbaycanlılar  “ağlar söyüd”, Uygurlar “mecnun tal” diyor.
Salkımsöğüt ağacının anlamı, ülkemizde yaygın olarak bilinmese de bize, şiirinde hatırlatan büyük bir şairimiz var. Şiirinde “Ağlama salkımsöğüt / ağlama, / Kara suyun aynasında el bağlama! / el bağlama! / ağlama! ”diyor.
Sözcük Hikâyeleri- Sözlerde Saklı Kültür Profesör Doktor Hatice Şirin’in kitabında böyle daha birçok sözcük var. Sözcüklerin hikâyelerini merak edenler için okunabilecek güzel bir kitap. Tavsiye ederim.

Bu yazı 176 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum