Babaannem ses tonu yumuşak, yaşama olumlu bakan, eşi dostu bir hayli fazla, geleni gideni çokça olan güzel bir insandı. Pakize Babaannem ile Halil Dedem birlikte saygı ve sevgiyle paylaşabilecekleri bir yaşam kurmuşlardı.
Evlatları Zehra, Hatice, Mustafa (babam) ve Emine'yi görgü ve bilgiyle donatmışlar, kızlarına kilim-halı dokuma ve terzilik sanatlarını, babama da terziliği, manifaturacılığı ve Halil dedemin mesleği olan kuyumculuğu öğretmişlerdi.
Hiç görmediğim dedemi, babaannemin anlatımlarıyla zihnimde öylesine güzel biri olarak canlandırmıştım ki, dedem esprili, hoş sohbet hali ve kurduğu güzel insani ilişkileriyle zihnime yerleşmişti.
Hayatlarında daima “Komşu açken tok yatılmaz.” düsturuyla hareket etmişlerdi. Kocası evi terk ettiği için beş çocuğuyla tek başına hayat mücadelesi veren komşusuna her daim destek olmuş; her gün kendi yediğinden yedirmiş, giydiğinden giydirmişlerdi. Her akşam sofraya oturmadan önce Halil dedem “Komşuya yemeği götürdün mü?” diye sorar, babaannemin “Hazırladım, şimdi götüreceğim.” demesiyle, dedem “Öyleyse sen götür de sonra sofraya oturalım.” diye yanıtlar; komşuya yemek gitmeden kendisi yemeğe başlamazmış.
Babaannemin oturduğu mahalle; Aşağı Gördes’ten, Yukarı Gördes'e heyelan nedeniyle taşınınca devlet tarafından inşa edilmiş kırmızı tahta kepenkli, ikili bitişik nizam yapılan evlerdi. Adres soranlara verilen cevap da hep aynıydı.Kırmızı evlerde oturuyorum .
Evlerin birbirine benzemesinden dolayı evini gece karıştırıp kilitsiz kapılardan komşu evine girenler olurdu. Ertesi günü ise mahallenin en önemli konusu" komşu akşam ne olmuş duydun mu? Mehmet dayı yan komşusu Ayşe kadının evine girivermiş.Ayşe kadının bağırtısıyla gece mahalle inledi sen duymadın mı?" Sözleri bizleri gülümsetirken düşündürürdü.
Sokağın iki yanı dut ağaçlarıyla bezenmişti.Yol boyunca babaanneme giderken olgunlaşmış beyaz dutlardan yiyerek gitmenin keyfine diyecek yoktu.
Kapılar kilitsiz, gönül kapıları ise herkese açıktı. Herkes güler yüzle karşılanır, hoşsohbetle geçen zamanın farkına varılmazdı. Yan komşu Kâmile teyze “Pakizanım!” diye çat kapı içeri giriverirdi. Arkasından Şerif Ağaların Hatice abla neşeli hoş sesiyle “Hu! Hu! Ev sahibi evde misin?” diye eve gelir, o da sohbete katılırdı.
Babaannem gözlüğünü takıp namaz örtüsü olarak kullanılan tülbent kenarlarına, yaptığı iğne oyasını işlemeye başlardı. Kamile teyze ise örgüsünü çıkarıp “Yelek yapacağım Pakizanım. Şöyle sırtıma alıvercem gari.” derdi. Hatice teyze ise akşam yemeği için pişireceği taze fasulyeyi torbadan çıkarıp temizlemeye başlardı.
O sırada ikindi ezanı okunur, hep birlikte namaz kılmak için ayaklanılırdı. Yere serilen seccadelerde komşularla kılınan namaza, babaannemin sesli olarak yaptığı dualar eşlik ederdi.
Babaannem genç kızlara Kuran dersleri verir, hatim yaptırırdı. Babaannemin en çok sevdiği kardeşi ise Ahmet Bağcı dayımdı. Halı işiyle uğraşan dayım her sabah işe giderken “Apla!” diye vurgulu bir ses tonuyla pencerenin camını tıklatır, "Sabah şerifleriniz hayrolsun apla. Nassın?" diye sorardı. Eşi Nazire için “Dün börek açmış ta pek de güzel olmuş. Sana da bir parça getiriverdim.” diyerek gazete kağıdına sarılı böreği uzatır, akşamki haberleri ve o gün yapacaklarını ablasına bir çırpıda anlatıverirdi. Babaannem de “Hayırlı işler.” dileğiyle kardeşini uğurlardı.
Babaannemin evinde o an yemek yeniyorsa, eve gelenler mutlaka davet edilir, birkaç kişilik yemek bereketlenir, herkese yeterdi. Evdekiler olumlu konuşmalarla ve "Olur öyle şeyler." diye teskin eden cümlelerle birbirlerinin adeta psikoloğu gibi olurdu.
Sevgi ile geçen güzel bir günün sonunda “Güle güle komşularım. Yine gelin.” sözlerine, eğer komşu babaannemin yaşıtıysa “Allah’a emanet ol Pakize Molla! Sen de buyur.”, babaannemden yaşça küçükse “Allahaısmarladık Pakize nine.”, öğrencisi ise “Hocam Allahaısmarladık.” sözlerine gülümseyen yüzler eşlik ederdi.
Babaannem, dedem ve evlatları, komşuları, arkadaşları yaşamda hoş bir seda bırakarak ebediyete göçüp gittiler.
Bu güzel insanlara rahmet diliyor, anılarımızda yer aldıkları için kendimi şanslı hissediyorum.
YORUMLAR