Gördesimde akşam yemeğinden sonra ev gezmeleri olurdu. Televizyon ve cep telefonlarının bizleri esir almadığı, dostlukların pekiştiği, hoş sohbetlerin sokaklara yansıdığı çok güzel günlerdi. Hal hatır sorulur, iyi veya zor zamanlar birbirine anlatılır, derdine çare olunmasa da senin arkanda biz varız tesellileri bizlere huzur veren güzelliklerdi...
Mehmet dayımlara gittiğimizde yengemin hoş sohbeti... Konuları güzel ve esprili yaklaşımıyla anlatımı... Arkasından heyecanla beklediğimiz an ise Gördes ayvasını rendeleyip üstüne şeker serperek getirmesiydi. Başka hiçbir yerde bu güzel ikramı bulamazdınız. Güzelliğin sadece ayvanın şekerle buluşması olduğunu sanmayın sakın! Bu vazgeçilmez ikram, birlikte geçen saatlerin ruhumuza yansıyan huzur ve neşesinin üstüne sunulan tatlısıydı.
Yine o akşam beraberdik. “Bugün neler oldu biliyor musun Mustafa?” diye söze başladı yengem. Babam da “Hayırlar olsun yenge” diye karşılık verdi. “Sabah dayını eşekle tarlaya uğurladım. Arkasından da ben, komşunun tütününe yardım edeyim diye çıktım.” (Bakar mısınız komşuluk ilişkilerine? Birbirini koruyan, gözeten, her an yardıma koşan gönlü zengin fedakâr insanlara?)
Yengemin anlattığına göre dayım Gördes çayından geçerken eşek tökezleyince suya düşüyor. Yengem de arkadan geldiği için görüp yardıma koşuyor. ‘Güçlü kuvvetli yaman kadın’ dayımı kucaklayıp eşeğin üstüne oturtuyor ve omzuna elini koyarak: “ Sen eve dön! Ocağın başında çamaşırlarını değiştir! Sonra üşütür hasta olursun” diye de tembih edip yolcu ediyor. Dayım da söz dinleyip eve geri dönüyor. Akşamüstü yorgun argın işten gelen yengeme, dayım ocak başından sesleniyor:
- Emine geeeel, gel! Sana anlatacaklarım var!
- Ne oldu ki?
- Bugün eşekle giderken çaya düştüm. Ne olduğumu anlamadan güçlü kuvvetli bir kadın tuttuğu gibi beni yerden kaldırıp eşeğin semerine oturttu. Üstelik öyle merhametli ki! “Eve git, ocak başında çamaşırlarını değiştir, kurulan, sonra hasta olursun" dedi. Hakkını ödeyemem. Şaşırdım kaldım. Elde ne kadınlar vaaaar!
Demez mi?! Yengem, hem şaşkın hem de övgü dolu sözlerin sahibi olduğu için mutlu: “Mehmet o bendim ya!”. Dayım ise “Benimle dalga mı geçiyorsun? Ben seni hiç tanımaz mıyım?” diyerek...Tartışma böyle sürmüş gitmiş. “Ölünceye kadar da bu düşüncesi değişmedi” derdi yengem.
Aslında dayımın bu davranışı sergilemesi, o yıllardaki terbiyenin bir yansıması olsa gerek. Göz ucuyla bile bir başkasına, bilhassa kadınlara bakmamak üzere kurulan aile terbiyesinin sonucu…
Bu hikâye ailemizde dilden dile dolaştı, unutulmadı. Her dayımlara gidişimizde babamın diline dolanan "Dayı elde ne kadınlar var değil mi?” sözlerine kahkahalarımız eşlik etti. Onlar bu olayı aralarında çözemeden bu dünyadan göçtüler, bizlere de bu güzel anıyı bıraktılar. Hepsini rahmetle anıyor, bizleri gülümseten anılarla dolu geçmişimizi özlüyorum. Kim bilir o küçük evlerde, Gördesimizin gönlü güzel insanları o akşam gezmelerinde başka hangi hikâyelere ortak oldular?
Bizleri mutlu eden yaşanmışlıklar küçük şeylerdi ama anlamı büyük değerlere sahiptiler. Geçmişe özlemim de bu yüzden olsa gerek. Sizce de öyle değil mi?
YORUMLAR