‘Cep’ denilince aklınıza şimdiki cep telefonları gelmesin sakın! Ben bizlere zarar vermeyen; çocuk, genç, yaşlı herkesin kullanabildiği, içine anılarımızı da sığdırdığımız ceplerden bahsediyorum. Okul önlüğümüzün cebindeki leblebilerden, diğer cebimize koyduğumuz harçlıklardan ve delik cebimizden düşen paralarımızdan bahsedeceğim. Hani cebimize koyduğumuz ev anahtarları için annemizin sıkı sıkı "dikkat et! düşürme ha!" şeklinde uyarı yaptığı günlerden söz edeceğim.
Bu günleri yad ederken büyüklerimizin ceplerinden eksik olmayan şekerlerden, o güzel şekerlerin hafızamıza kazınan lezzetinden bahsetmemek olur mu? Tevfik Demirağ gibi büyüklerimizin çocukları cebinden çıkardığı şekerlerle mutlu ettiği o günleri unutmak mümkün mü? O güzel insanlar, sabahleyin iki cebine doldurduğu kâğıda sarılı şekerleri çocuklara dağıtır, etrafını saran o küçük kalplere dokunmanın hazzıyla eve dönerlerdi o yıllarda...
Her hafta pazar akşamı yemekten sonra çocuklar, babadan harçlığını ister, evin hanımı da pazartesi günü Gördes pazarından alınacak ihtiyaçları dile getirirdi. Bizde de durum farklı değildi. Pazar akşamları, babamızdan aşina olduğumuz şu sözü işitirdik: "Getirin şu pantolonumu!". Bu sözü duyar duymaz koşarak kapının arkasında asılı olan pantolonu alıp babamıza uzatır, harçlıklarımızı beklerdik. Pantolonun ceplerinden çıkardığı paraları bize uzattığı o günler hala hafızamda. Kimi zaman da pantolonunun yan ceplerini dışına çıkarıp “Bugün metelik yok. Kısmetse yarın veririz!” derdi. Hatırladığım bu sözler beni hâlâ gülümsetir.
O yıllarda birbirini kucaklayan, kol kanat geren, yüce gönüllü insanlar vardı. Birlikte, dayanışma içinde geçen güzel günlerdi. Zor durumda olanların cebine “Bir ihtiyacını giderirsin” diyerek para koyarlardı. Ve ev bütçesine destek olan nine ve dedelerimiz vardı. Ninelerimiz mendile bohçaladığı paraları cebinde saklardı. “Kuzuuum, yavruuum gel!” diyen ninemizin sesine koşardık. Cebinden yavaşca mendili çıkarır, düğümünü besmeleyle açar, gönlünden kopan paraları biz torunlarına adeta merasimle verirdi. Ne güzel ki, ninelerimizin ceplerinden de hiç para eksik olmazdı!
Büyüklerimizden en çok duymak istediğimiz şey ise: "Cebimde ne var? Bil bakalım” sözleriydi. O ceplere ulaşmaya çalışan küçücük parmaklarımızla oyuna dönüşen hallerimiz bizleri ne kadar da çok sevindirirdi. O ceplerden çıkan çikolata veya şekerlerin tadı da bir başkaydı! Eski ceplerin şimdikiler gibi sesleri yoktu ama yüreğimizi okşayan tatlı dilli, yüce gönüllü insanlara vesile olan güzellikleri vardı...
Sizlere geçen yıl beni mutlu eden güzel bir yaşanmışlıktan bahsetmeden geçemeyeceğim. Eşimin memleketi Ürgüp Mustafapaşa'da yürüyüş yaparken, kapı önünde taşlara oturmuş yaşlı teyzelere rastladık. Bizlerin selamını alıp "Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!" diyen o güzel insanların sohbetine katıldık. “Nidiyonuz? Nörüyonuz?, kimlerdensiniz?” diye başlayan o tatlı konuşma devam ederken, evin gelini bir çırpıda içerden eliyle yaptığı sarığı burmaları ikram etti.
Yüzlerindeki gülümsemeleri, “yemeğe kalın” demeleri bizleri ziyadesiyle memnun etti. “Akşam ezanını bekliyoruz” diyen o güzel insanlarla ezanı dinleyip ardından izin istedik. Yaşlı teyze cebinden çıkardığı armudu “Sabah cebime koymuştum, kendi ellerimle diktiğim ağacın armudu. Sizlere kısmetmiş, buyurun, afiyet olsun!" diyerek bizlere uzattı. İnanın armudun ikram şekli tadından daha güzeldi! Düşündüm de, ceplerde saklanan, gönül katından armağan edilen ne çok şeyler varmış eskiden, insanı gülümseten, gönlünü hoş eden!
Bayramlar ise ayrı güzeldi. Adeta cepler de bayrama hazırlanırdı. Bozuk paralar bir tarafa, diğer tarafa da kâğıt paralar! Bayramlaşmalarda evin büyüğü cebinden çıkardığı parayı elini öpen çocuğun avucuna sıkıştırırdı. Gülümseyen ve bir an önce oradan ayrılıp eline verilen bayram harçlığıyla tahterevalli, dönme dolaba binmek isteyen o güzel çocuklar hepimizin anılarında...
O güzel günleri yaşayan bizler de bayram harçlıklarımızı, ütülü mendillerimizi, leblebilerimizi ceplerimizde taşıdığımız mutlu çocuklardık.
Bu bayramda; eski günlerdeki gibi ceplerimizi çocuklar için bayram harçlıklarıyla doldurmaya ne dersiniz, tüm sevdiklerim?
YORUMLAR