Öyle güzel günlerdi ki. Sabah şerifleriniz hayır olsun diye başlayan gün. Anneannemlerle karşılıklı oturan Mürüvvet Abla (Terzi). Çitmenin arkasından bakarlar. Birbirlerini kapı ve pencerede göremeyince hitap şekli olarak “Müslüman nerelerdesin?” diye seslenirler. “Buradayım! Hayırlı Günler. Seni gördüm ya! İşlerim rast gelir”
“İnşallah senin de rast gelsin. Müslüman.” diyerek içeri girerler. Bazen ise akşam rüyamda diye başlayan sözlere hayırlar olsun diye karşılık verilerek ayaküstü rüyalar anlatılır, hayıra yorulur, günlük işlere başlanırdı. Kış aylarında dedemler ceviz ve badem pazarlama işiyle uğraşırlar. İki katlı taş evin avlusunda ceviz ve bademler kırılır, ayıklanır. Çuvallara doldurulur, İzmirli tüccarlara gönderilirdi. Hava soğuk veya karlı olunca üzerlerine aldıkları kalın örtülerle devam ederlerdi. Diğer evlerden gelen kirkit sesleri Aşağı Gördes'in sokaklarında yankılanır. Hünerli kadınların varlığı. Tarlada evde biz varız dercesine tüm sokaklarda hissedilirdi.
Bazı günler üzüldüğünde içinin kalıbından çıkmak istercesine verdiği sıkıntı başağrısı yapar .Tülbent katlanarak alın kısmından başa dolanır, sıkıca bağlanırdı.
_ "Alnıma çekki çekmesem ağrıdan durasım yoktu. Neyse ki biraz iyi geldi." diyen komşusuna:
_"Yok yok. Senin bir derdin var? Herhalde O başın öylesine ağrımaz komşum." diyerek onun derdini anlatması beklenirdi.
Bir anda içini dökerek rahatlayanlar ile “Allah yardımcın olsun. Haklısın” sözleriyle onu dinleyen güzel insanlar vardı. O güzellikleri şimdilerde bulamıyoruz. Psikoloğa gidip belirli süre içinde derdini anlatıp üzerine para versen de doktorların başarısına diyeceğim yok ama içinde sevginin olmadığı ve seni hiç tanımayan biriyle konuşmak, komşuya anlatmak gibi olur mu? İnsan insanın ilacıdır derler ya, işte yaşanılanlar öyle güzel şeylerdi.
Duaların ruhumuza yansıması. Mahallemizde yaşlı, ağzı dualı kişiler, ağrıyan yerleri ovarak okuması, ağrıyan yere serdiği kırmızı renk bezin üstünden bıçağın tersiyle temas ettirmesi. Ocağın külünden bir parmak yalamak, aman kızım sende nazar var diyerek okurken esnemek, bizleri o kadar çok rahatlatırdı ki.
İlkbahar mevsiminde anneannemin ayaklarına şifa niyetine, Ebe nineye yaptırdığı hacamat unutamadıklarım arasındadır. Gördes pazarına getirdikleri “Şifa bunlar sülükler geldi” diyerek şişeleri birbirlerine sürterek çıkan ses ve şişedeki sülükler. Biz çocukları bir hayli ürkütür, hele satın alınıp ağrıyan yerlere fincanın içine koyarak sülüklerin o bölgeye yapışmasını görmek çok korkunç gelirdi. Şimdi açıklaması olabilen bu şifa terapileri o zaman eskilerden görülerek yapılırdı.
Ayağın mı burkuldu? Doğru Arap Hatice teyzeye gösterilir iyileşilirdi. Düştün mü? Dizin mi acıdı? Kolayı var. İnceltilmiş et parçası kasaptan alınır, dize konulurdu. Belin ağrıdıysa da beline yapıştırılan yakılar vardı. Olumlu düşünme, halhatır sorma, dua etme, arkandayız ifadeleri iyileştirici güçlerdi.
Evlerde lambaların yanışıyla eve gelen erkeklerin kapıda karşılanması. Yere sobanın yanına serilen kasnağın üstündeki kalaylı tepside dizilen ağzı kapalı bakır tencerelerin içindeki akşam yemeği. Soğuğun en iyi ilacı Tarhana çorbasının sıcacık içilmesiyle başlanır. Yemeklerin bitiminde tahin pekmez karışımıyla ağızların tatlanması. Şükürle yapılan yemek dualarıyla sonlanırdı. Hele sobanın üstündeki güğümden taşan suların ateşle buluşmasından çıkan cızırtılar. Abdest alayım şu sıcak suyla diyerek sobanın üstünde alınması. Özlemle anılarımızda kalanlar.
Tüm bu yaşanılanlarda; sevgi, komşuluk, yardımlaşma, biz buradayız diyen insana huzur veren sözcüklerdi. Yaşamımızda şu anda her türlü konfora sahipken nedir? Geçmişe özlemimiz sizce?
O yıllarda.
Dünya telaşının esir almadığı, ben değil biz diyebilen güzel insanlar vardı da onun için diyebilir miyiz?
Anılarımızda yaşayan o güzel insanlara Allahtan rahmet diliyorum.
Gördesimin tüm güzel insanlarına sevgilerimle.
YORUMLAR