Anadolu'nun bereketli toprakları doğa ve insanın el ele vermesiyle tüm güzellikleri bizlere cömertçe sunmuş.
Gördes'te kınalı eller tütün sakızıyla boyanmış. Ürgüp’te pekmeziyle, kabak çekirdeğiyle. Anadolu'nun tüm insanları; kadın, erkek toprağı işleyerek bizlere nimetleri ulaştırmaktalar. O zorluklarla işleyen ellere minnet, şükran borçluyuz. Ürgüp’e Gördes’ten ilk giderken, temiz havanın güzelliğini sunan ormanın çokluğundan uzaklaşıp Konya ovasındaki buğdayların gelin kız gibi rüzgârla salınımlarını, bereketini, bu toprakların bizleri doyurduğunu hissedebiliyor insan. Yolculuk boyunca etrafı gözlemleyerek hep Ege’yi, İç Anadolu ile kıyaslayarak yol alıyorum. Gelin olarak ilk kez gittiğim Ürgüp'ün Mustafapaşa Köyü.
Eşimin doğup 5 yaşına kadar büyüdüğü, yazları gelip açtıkları sonradan da ailesinin emekli olup dönüş yaptığı evleri... Kapıların önleri traktörlerin yığınlarla bıraktıkları kabaklarla dolu. İlk kez bu kadar büyük ve çok miktarda gördüğüm dağ gibi oluşan kabaklar... Ellerinde balta ile sanki Gördes'te odun kıran kadınlar gibi.
Kabak kıran Anadolu kadınları... Film seti gibi... Üzüm bağları kara kara üzümleriyle tüm güzelliklerini sunmaktalar. Yemenileri şalvarlarıyla... Sanki süslenmiş kadınlarla oluşturulmuş film setindeki figüranları seyrederek ilerliyorum. Etrafta göremediklerim ise tütün tarlaları. Ege topraklarına acılarıyla yerleşen, tüm insanlara verdikleri zahmete rağmen inatla direnen o tütün tarlaları.
Üzüm bağları Ege ve İç Anadolu'nun ikiz kardeşleri. Kara dimrit üzümü... Ege’nin sultaniyesi... Anadolu topraklarında güzelliklerini, bereketini sergilemekteler. Bense filmdeki reklam kuşaklarını izler gibi izlemeye devam ediyorum.
Henüz platformların kurulduğu çekimin yapıldığı yere gelmedik. O kadar heyecanlıyım ki... İlk kez dünyada bu kadar büyük bir coğrafi oluşumun yaşandığı yerdeyim. Tüm dünyadan insanların görmeye geldiği, UNESCO Dünya Kültür Mirasları listesinde yer alan PERİ BACALARI diyarındayım. İşte nihayet gördüğüm tabiatın sunduğu en güzel şaheser, muhteşem. Sadece sessizce seyrediyorum. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, doğanın bize sunduğu oluşumu. Masal kitaplarında çizilen kuleler. Prensesin şapkasını şatosuna takmış gibi görünen Peri Bacalar.
Roma imparatorluğunun zulmünden kaçan Hristiyanların yaşam için kayaları oyarak yeraltı mağaraları oluşturmaları. Adeta ünlü bir mimarın çizdiği bir sanat eseri ve de son yıllarda bu görsellere eşlik eden gökyüzündeki balonlar... Artık eve yaklaştık. Şimdi Ege gelininin karşılanma ve o güzel yörenin insanlarıyla tanışma zamanı... Biraz sonra eve komşular gelmeye başlıyor. Benim “Hoşgeldiniz”le başlayan sözlerime anlamlandıramadığım gelenlerin sözleri. Bizdeki “Obuuu”nun yerini “Abariii”nin aldığı topraklar. “Gelin kızım” dedikten sonra... NİDİYON NÖRÜYON sözcükleri...
İlk kelime “Nidiyon”u çözebildim sanıyorum kendi aklımca. Bir yere de gitmiyorum ya, daha sizin memleketinize yeni geldim. “Niye sorarlar?” diyerek hayıflanıyorum. Esas anlayamadığım ise en can alıcı beni şaşırtan kelime: “NÖRÜYON?” Cevabım ise “Bir şey örmüyorum” Karşılıklı anlamsız bakışmalar. Tüm konuklara verdiğim cevap: “BIR ŞEY ÖRMÜYORUM”… Kayınvalidemin de o anda odada olmayışı. Kendi kendime keşke örgümü de getirseymişim diyerek geçen bir gün.
“Akşam olunca eve gelen eşim günün nasıl geçti?” diye sordu. Tüm gün içimde çözemediklerimi bir bir saymaya başladım. Aman senin köylün de ne meraklıymış işe. Her gelen önce nasılsın diye soracağına “nereye gidiyorsun?”, “Ne örüyorsun” diye sordu. “Keşke örgümü getirseymişim” dedim. Biz Gördes kızları eli hünerli. İğne iplikle başlayıp tığa şişe uzanan... Tüm becerilere sahip olarak yetiştirilen kızlarız. Yöremin kazandırdığı bu becerilerime öz güvenimde eklenince ağzımdan bir çırpıda çıkan “hünerliyimdir” sözleri oldu. Sözlerime eşimin gülümsemesi eşlik etti. Dedi ki: “Sana hatırını sormuşlar. Bu yörede “Nasılsın? İyi misin?” “Nidiyon? Nörüyon? diye sorulur” deyince... O anda nasıl üzüldüğümü anlatamam. Tüm hatır soranlara bir şey örmüyorum diyerek gelenlerin “Bu Egeli gelin de pek bize benzemiyor” diyebilecekleri düşüncesi. Bir hayli kafamı karıştırdı. Sonradan bu güzel insanları tanıyınca benim sözlerimin o kadar da etkili olmadığını gözlemledim.
Gördes kızı... Güzel insanların bağrına bastıkları Ürgüp geliniydi artık. İlk zamanlar eşimin ailesiyle, benim ailemin çay isteme şekillerindeki farklı söylemler vardı. Gördes’imde çayımız bitince “Çay çekeyim mi?” Ürgüp'ün ifadesiyle “Çay dökeyim mi?” Aramızda tartışılan konu dökmek. “Nereye dökeyim?” diyen benle. “Kaç kilo çekeyim?” diyen eşim. Uzlaşmanın sağlandığı uygulamamız ise “Çay alır mısın? Çay ister misin? Doldurayım mı?” diyerek İzmir’imin sözcükleriyle netleşti... Yöresel farklılıklarda yaşamımıza renk kattılar. Bahçede yetiştirilen rengârenk çiçekler gibi… Kokularıyla renkleriyle tüm güzelliklerini etrafa sunarak Ürgüp Gördes yolculuğunu İzmir'de noktaladılar. Tıpkı Ürgüp'ten Halil'in getirdiği pekmezle Gördes'ten getirilen tahanın karıştırılarak, İzmir'deki sunumu gibi...
Anadolumun Güzel İnsanlarına Sevgilerimle...
YORUMLAR