Ayşe Çimen Teyzemizin Anısına…
Bugün mahallemizdeki güzel insanlardan bahsedeceğim sizlere…
Arkadaşlıklarımızı ve Hamiyet, Saadet, ikizlerin annesi Ayşe Çimen teyzemizi anlatacağım. 101 evlerin yukarısındaki Divan mahallesinde küçüklüğümüzün geçtiği sokağı ve yaşadıklarımızı aktaracağım sizlere. Hasan ile Hüseyin’in doğumu mahallede hepimize ayrı bir sevinç yaşatmıştı çünkü ilk kez bir “ikiz kardeş” görmüştük. Öyle ya, arkadaşımızın kardeşleri bizlerin de kardeşi sayılırdı, öyle düşünür öyle hissederdik…
Çimen ailesinin çocukları Hamiyet, Saadet, Hasan ve Hüseyin ile biz üç kız kardeş (Gülruh, Gülsen ve Pakize Zeybek) diğer arkadaşlarımız olan Ahmet Aynur Adnan Uçkun; Hatice, Ahmet Karakaya; Ferit, Şenay Kocaçakır; Veysel Gültekin; Şükran, Türkan, Nuran Bilgin; Gülşen, Osman Çaprak ile birlikte oyunlar oynardık. İstop, saklambaç, “önde durma davul zurna”, 7 kiremit, “Aç kapıyı bezirgan başı”, kazık, çelik çomak bu oyunlardan bazılarıydı. Kibrit kutularından keserek hazırladığımız veya artist resimleri olan kağıtlarla oynadığımız oyunlar da vardı...
Bir yuvarlak çizerek, kağıtları bu dairenin içine belirli sayıda koyardık. Elimizdeki taşları atarak ve kaydırarak bu kâğıtları yuvarlak çizginin dışına çıkarmaya çalışırdık. Çıkardığımız kağıtları sayarken de "Şu kadar kağıt üttüm!" diyerek sevindiğimiz günlerdi.
Annemizin “Akşam ezanı okunacak, haydi eve girin gari!” sözlerini duyana kadar oynardık. Biz çocukların namazla bir ilgisi olmasa da yine de içeriye girme vaktinin geldiğini bu şekilde öğrendik ve çocuklarımıza da bu şekilde yansıttık...
Oyun oynayıp düşmeyen çocuk yoktur sanırım. Çocukluğumda en çok dizimden yaralandığımı hatırlıyorum. Ama ilk yardım konusunda da bir hayli başarılıydılar mahallemizin güzel anneleri. Düştüğümüz yerdeki mahalle komşumuz yani bizim ‘teyze’ diye hitap ettiğimiz kişi incittiğimiz yere çiğnediği ev ekmeğini koyup bez ile sarardı. Tentürdiyot her evde bulunur, dizlerimiz adeta üzerine resim çizilmiş gibi renkli renkli dolaşırdık.
Mahallemizde çocuklarla ilgilenen (annem) Ayten, Pakize, Ayşe ve Münibe teyzeler ve diğer komşularımız vardı. Pakize Teyze, Ahmet, Aynur, Adnan arkadaşımın annesi; Münibe Teyze ise Şükran, Türkân ve Nuran arkadaşımızın anneleriydi. Kapı önlerinde toplaşırlardı. Ellerinde örgüleri, yüzlerinde gülümsemeleri hiç eksik olmazdı. Bizler de onları gördükçe kendimizi daha bir güvende hissederdik. Kimin önce karnı acıkırsa eve gider, annesinden salçalı ekmek isterdi. Akabinde tüm çocuklara “Salçalı ekmek alın!” diyen komşu teyzemizin sesiyle, kapısında lokma kuyruğu gibi sıraya girer salçalı ekmeğimizi alırdık.
Ayşe Teyze de kocaman ev ekmeğini ve bıçağını eline alır, çinko tabağın içine koyduğu zeytinyağlı salçayı duvarın üstüne yerleştirir, oradan dilimlediği ekmekleri salça sürerek sırayla dağıtırdı. Salçayı sürerken o tatlı gülümsemesiyle “Şimdi sıra Gülruh'uma geldi, afiyet olsun!” demesini halâ unutamam. Bazen annem de bizleri görür, “Kızım eve gelip alsaydın ya” diyerek komşulara zahmet vermemek için ufak bir uyarıda bulunurdu. Bu sözlere “Aaa! Ayten kardeşim böyle birlikte daha tatlı olur!” cevabını veren Ayşe teyze, Gördes’imizdeki komşuluğunun güzelliğini bizlere hissettirirdi. O kıpkırmızı salçalı ekmeklerin tadını halâ unutamıyorum.
Mahallemizde sadece komşu değil sanki bir aileydik. Sevinçler, üzüntüler, ihtiyaçlar paylaşılır; mutluluklar çoğalır, dertler azalırdı. Evde o an kalmayan tuz, kahve, yumurta, kibrit bakkala değil ödünç denilerek komşudan almaya gidilirdi. Daha çok bu işi de biz çocuklar üstlenirdi. Annemin “Şu fincanı al da Şehriye teyzenden ödünç tuz isteyiver kızım” deyişleri… Halâ anılarımı süslemekteler...
Dostluklar yıllarca bu şekilde devam etti, araya mesafeler girse bile... İşte bu komşularımızdan bir tanesi Çimen ailesiydi. Nedim Çimen amcamız bizler 13-14 yaşındayken İstanbul'a taşındı. İlk kez mahallemizin bu kadar sessizliğe büründüğünü görüyordum. Arkadaşım Hamiyet, Saadet ve ikiz kardeşleri Hasan ve Hüseyin artık yoklardı. Tüm çocuklar, ağlamaklı olmuştuk. Oyunlarımızın bile eski tadı kalmamıştı. Büyüklerimiz telefonla sık sık görüşüyor, haberlerini alıyorduk. Ama gün geçtikçe onları daha çok özlüyorduk. Aradan yıllar geçti, babam bir gün eve sevinçle geldi. Yeni bir ‘Anadol’ almıştık. Ehliyeti de yeniydi. “Sizleri İstanbul'a götüreceğim, sağdıcımı çok özledim!” dediğinde çok mutlu olduk. Ailece doğru Nedim Çimen amcalara gittik. Yıl 1975... Akraba gibi, kardeş gibi bizlere kucak açtılar. Bir haftalık zaman diliminde öyle güzel ağırladılar ki! Her akşam İstanbul'un gezilecek yerlerini planlıyor, ertesi günü hep birlikte geziyorduk. Artık çok sevinçliydik. Bizler arkadaşlarımızla ve kardeşlerimizle buluşmuştuk. Babam sağdıcına, annem de arkadaşına kavuşmuştu. İstanbul'u gezdirdiler. Birlikte Büyükada ve Heybeliada, Beyoğlu, Mısır Çarşısı, Eyüp Sultan’ı ziyaret ettik. Heybeliada'nın güzelliğine kendimizi öylesine kaptırdık ki Hamiyet'in oğlu Halit'i kaybettik. Hepimiz bir anda ne yapacağımızı şaşırdık. Her birimiz bir tarafa dağılıp aramaya başladı. Babam iskele kenarındaki duvarın arkasında Halit'i bulunca dünyalar bizim oldu. 3 yaşındaki Halit ise “Beni Zeybek Amca buldu!” sözleriyle bizleri sevinç gözyaşlarına boğdu...
İstanbul’dayken, başka Gördesliler de bizleri misafirliğe davet ediyordu. Yurdacan ve Yurdagül Büke'ler, Nihat Çimenler hepimizi yemeğe davet ettiler. Bizlerin orada olduğunu duyan Ekrem Pamukoğlu ve eşi; Mustafa Pakize Emekçi ve çocukları da aramıza katıldılar. Sofra o kadar zengindi ki! Gördes sohbetleriyle, gönül katından sunulan ikramlarla bizleri ağırladılar.
Öyle güzel anılarımız oldu ki! Gördeslilerin dışarıda da birbirlerine karşı olan bağlılıklarını gözlemledim. “Obuuu Kardeşim gelmiş, Obuu sağdıcım!” şeklinde içten söylenen sözler, paylaşılan nimetler, her gün yapılan geziler, İstanbul'un güzelliğine Gördes insanının güzelliğini de ekleyiverdi. Yıllar geçse de yaşamdakiler bu güzel dostlukları halâ sürdürüyor. Annemin arkadaşlarıyla konuşmaları insanın içini ısıtıyor. “Obuu Ayten Kardeşim seni çok özledim! Nişloyon gari?”, “Yaşlılık işte… Yata kalka zaman geçiriyom!” deyişleri öyle güzel ki...
2023 yılında Ayşe Teyzem İzmir'e kızı Hamiyet'e geldiğinde , “Ayşe Kardeşim gelmiş!” diyen annemin sevincini görmeliydiniz. Bu vesileyle yine buluştuk, hem Ayşe teyzemiz hem de arkadaşımız gelmişti. Hasret giderdik... O gün, mahallemizin sokaklarında dolandık adeta, o güzel anılarımızı yâd ettik. İki arkadaşın gülümseyen yüzleri anılarımızda kalsın diyerek birlikte resimlerini çektik. Ayşe Teyzemin “Ben bu resme bakar hasret gideririm Ayten kardeşim, Allah'a emanet ol!”, “Hakkını helal et" sözleriyle vedalaştık. Ayşe Teyzemin meğerse son gelişiymiş...
Ayşe Teyzeme, Nedim Çimen Amcama, ikiz kardeşlerimiz Hasan ve Hüseyin'e, Faruk Uçkun, Cevat Bilgin Amcama ve Münibe Teyzeme, babam Mustafa Zeybek'e ve İstanbul'da bizleri ağırlayan Gördes'lilerime ve mahallemizde aramızdan ayrılan güzel insanlara Allah'tan rahmet, yaşamdakilere de sağlıklı ömürler diliyorum...
Mahallemizin güzel insanları, hoş bir seda bırakarak aramızdan ayrıldılar ve bizlerin gönüllerinde daima “teyze”, “amca”, “arkadaş” ve “kardeş” olarak güzelliklerle hatırlanacaklar...
YORUMLAR