Eskiden her evden kirkit sesleri gelirdi. Bu seslerin yankılarıyla halı dokuma işi evlerden sokaklara taşar Gördes'in silüetine ruh katardı. Halı dokumaya başlamanın ilk basamağı olan çözme işi için halının boyu kadar iki demir çubuk sokakta yere çakılır, arasına eriş denilen pamuk ipliğinin gelip gitmesi sağlanarak iki tarafa ulanırdı. Böylece çözme denilen halı dokumanın ilk safhası tamamlanırdı. Biz çocuklar ise bu işi seyrederken büyüklerin de arada sırada oyun oynadıklarını sanırdık.
Gördesimin Hünerli kadınları kınalı elleri, sırtından boşalan terleriyle tütün ekip kaldırır, halı dokur, tarhana yapar. Böylece ekonomiye can verip hem de emekleriyle Gördes'in kültürel mirasını gelecek nesillere taşırlardı. Evin erkeği kadar kadının da aile bütçesine katkısı olur, hatta bazen evin tüm yükünü sadece kadın üstlenirdi. Bu durum evin sırrı gibiydi. Her zaman olduğu gibi aile bütünlüğü korunur, ser verilir, sır verilmezdi. Benim gözümde annem de bu başarılı kadınlardan biriydi. Babamın ilk mesleği olan terzilikte başlayan yardımı, manifaturacılıkta ve sarraflıkta devam etmiş adeta babamın sağ kolu olmuştu. Aile dediğimiz de böyle olmalı, değil mi?
Tüm bu mücadelenin içinde mahallemizdeki kadınların günleri de olurdu. Ev kıyafetleriyle günlük işlerini yaparlar, sonra 'bir yakalık' denilen güzel elbiseleriyle tertemiz günlere katılırlardı. Kim bilir belki, yaşamlarındaki en değerli zamanlardı onlar. Güne gelenler terliklerini evden getirirler, hal hatır sorulduktan sonra el işlerini çıkarırlar ve sohbetle iş bütünleşirdi.
Kışlık yiyecekleri hazırlamak da onlar için yük değil, dostlukları pekiştiren bir yardımlaşma süreciydi. Annem ve komşularımız tarhanada birbirlerine hep yardımcı olurlardı. Tarhana yapımına davet bile bir zerafet timsaliydi. Tarhana aşı denen, birlikte pişen kırmızı biber, soğan ve nohut birer tabak komşulara götürülürdü. Bu adeta düğün davetiyesi gibi tarhanaya yardım davetiyesiydi. Ertesi gün toplanan komşularla ahenk içinde tarhana ovulup un haline getirilirdi.
Her şeyin mutlulukla paylaşıldığı o güzel günler; gönül katının değerliliğini, insanların maddi değil, manevî zenginliklerini görmeyi, ve paylaşmanın önemini bizlere yaşatarak öğretti...
İyi ki sizler bizlerin 'annesi' 'komşusu', 'akrabası', 'arkadaşı' olmuşsunuz...
Yaşamımıza kattığınız bu güzel değerler için sizlere minnettarım...
YORUMLAR