Gördes’in bahçesi meyve ve çiçeklerle bezenmiş kargir evlerinde, huzurlu, azla yetinen, komşularıyla sıcacık ilişkileri olan güzel insanlar tatlı bir telaşın içindeydiler.
Dört gözle beklenen mübarek Ramazan ayına sayılı günler kalmıştı.
Bizim evde de telaş vardı ama bu telaş ruh ve bedene huzur veren, maneviyatımıza şifa olacak günlere kavuşacak olmanın telaşıydı.
Anneannemin evi iki odalı küçük bir evdi. Bizim evin bahçesinde yer alan, yeşilliklerle çevrili bölümde kalırdı. Anneannem komşuya gider, “Yarın ramazan yufkası yapacağım yardıma gelir misin komşum?” diye söyler, komşu da “Yarın hamur tahtamla oklavayı alıp gelirim.” derdi. Ertesi gün anneannemin evinde bir araya gelerek yufka açılır, ocaklıktaki saçta pişirilir, birlikte sıcak sıcak peynirle katık yaparak yenilirdi. Yufkaların çoğu da kurutularak mutfağın bir köşesine küçük masanın üstüne istiflenir, üzeri sofra beziyle örtülürdü.
Ramazan’da katmer yapılır ya da haşlanmış kuzu eti kuru yufkanın üzerine dökülerek yenirdi.
Tarhanalar yapılır, mis kokusuyla beyaz dikilmiş torbalara konularak mutfaktaki tel dolaba yerleştirilirdi. Ramazan ayı boyunca hemen hemen her evde oruçlar tarhana çorbasıyla açılırdı.
Bu yapılan hazırlıkların içinde en lezzetlisi ise anneannemin yaptığı Ramazan köftesiydi.
Soğan, kıyma, un, kabartma tozu karışımına kalem böreği gibi şekil verir, yağda kızartır, çinko tencereye yerleştirirdi. Ramazan ayında salçalı sulu yemeği yapılırdı. Ramazan köftesini ise biz çocuklar çerez gibi yemeyi daha çok severdik.
Nihayet beklenilen gün geldi. Şehri Ramazan, on bir ayın sultanı...
Bugün ramazanın ilk günü...
Akşamüstüne doğru Fırıncı Abdullah abi de pişirilecek pidelerin ön hazırlıkları başlardı.
Babam Helvacı Uğurlardan tahin helva, gelin kız helvası, susamlı helva; Bakkal Hasan Babayiğit’ten de toz (kum) şekeri alıp doğruca eve gelirdi. Anneme kapıda "Ayten, gelin kızla susam helvanın bir tadına bakalım. On bir aydır yemedik, özlemişizdir." diyerek paketi verirdi.
Şimdi annemin hazırladığı aluminyum tepsideki rendelenmiş koyun peyniri, maydanoz ve yumurta karışımıyla hazırlanan pide içini ,tahinli pidenin malzemelerini acele ederek fırına götürme zamanıydı.
Ben de babama eşlik etmenin sevinciyle birlikte hızlı adımlarla yol alırdık.
Fırın bir hayli kalabalık olurdu. İçeri girince babam “Selamünaleyküm! Ramazan-ı şerifleriniz hayırlı olsun. Allah oruçlarımızı kabul etsin. Hepimize bayrama kavuşmak nasip olsun.” deyip selam verirdi. Karşılıklı selamlaşmalar ile pide malzemelerini verip “Aman bol içli olsun.” diye de tembihte bulunup pide yapımı sırasına girerdik. Ben ise o mis kokulu pidelerin arasında çocuk orucumu devam ettirmenin huzurunu yaşardım.
Sahi bu çocuk orucu da nedir diyenlere orucumun kurallarını açıklayayım isterseniz... Çocuk orucu... Hiçbir şey yiyip içmeden yarım gün oruç tutardık. Arkadaşlarımıza oruçlu olduğumuzu sevinçle belirtir ruhumuza yansıyan huzuru onlarla paylaşırdık.
Hepimizde gülümseyen yüzler, susuzluktan dudakların kurumasına aldırış etmeyen huzurlu bir bekleyiş olurdu.
Ebeveynlerimizin amacı ise biz çocuklara bu orucun anlamını öğretmek, dinimizin gerektirdiği gibi yaşamayı sevdirmekti. Yaşamımda yiyeceklerin tadı çocuk orucu tuttuğum günlerde öylesine lezzetliydi ki! Halâ o güzel günleri unutamıyorum.
Anneannem iftar saatine doğru, hazırladığı yiyeceklerini pencere kenarındaki divanın üstüne koyarak, elinde tesbihi, ağzında dualarıyla top atılıp ezanın okunmasını beklerdi. Sokaktan geçenlerin telaşını fark eder "Bak bizim Süleyman dumanı üstünde pideleri evine götürüyor. Top atılmasına da az kaldı." gibi cümlelerle adeta onların telaşına katılırdı.
Babamla birlikte fırından sıcacık mis kokulu tahinli ve peynirli pideleri, önce kırmızı evlerde oturan babaanneme ikram eder, sonra bahçedeki anneannemin kapısını açar, pidelerden bir kısmını da ona bırakır aceleyle eve girerdik.
İftar için hazırlanmış yer sofrasına oturup ailece annemin tövbe duasına eşlik ederdik. O sırada ramazan topu atılır, iştahla ağzımız sulanmaya başlar, kulaklarımız ezanın sesiyle şenlenirdi. Galiba önce bu uzuvlarımız oruçlarını açardı. Sonra da bir bardak su, hurma ve zeytinle midelerimiz...
Ruhlarımız da o günkü görevi yapmanın mutluluğunu, huzurunu tamamlamış olurdu.
İftar yemeğinden sonra çoğu erkek ve kadın teravih namazına giderdi. Namaz dönüşü erkekler kahvehanelere, kadınlar ise komşuya geçer sohbet ederlerdi.
Yaşlı büyüklerimizi evimizde hazırlanan iftar sofralarına davet ederdik. Onların tatlı anlatımlarıyla eski ramazan günlerini dinlemek öylesine güzeldi ki!
Kadınlar arasında ramazan ayı boyunca Kuran'ı Kerim'i Arapça okuma günleri tesbit edilirdi. Kuran'ın Arapça okunuşu insana ayrı bir huzur veriyor olsa da Allah'ın ilk emri “Oku!” olmasına rağmen kendi dilimizle anlayarak okunmuyordu. Kuran'ı Kerim'in ne dediğini anlamadan okunmasının toplumun bu konudaki eksikliği olarak görüyorum.
Mübarek Ramazan ayı, sevgi, birlik, dayanışma ayı…
Ramazan ayında, paylaşmayı, birlik olmayı, zekât vermenin toplumdaki önemini öğrenmemizi sağlayan aileme ve çevremize minnettarım.
Tüm dünyada savaşların olmadığı, insan ve hayvan haklarına saygılı, barışın sevginin, huzur ve bereketin bol olduğu hayırlı Ramazanlar yaşamamız dileğimle...
Tüm sevdiklerim…
YORUMLAR