Sahip olduğunuz medeniyetin oluşturduğu değerleri hayatınızın her alanında yaşar ve yaşatırsınız. Milletlerin hayatında da böyledir. O güzellikler ve değerler her bireye, her kuruma ve katmana siner, nüfuz eder. Köylü, işçi, esnaf, öğrenci, bilim insanı hatta her bir çocuk bu kıymetlerin somut birer örneği olur ve geleceğe taşır.
Onlarca fotoğrafa bakıp inceledim. Büyüklüğü, oturduğum evin salonu kadar. Son derece mütevazı, kendi kültürünü yansıtan oldukça sade bir oda. Küçük bir sehpa ve sehpaya eşlik eden, içinde güzel çiçeklerin olduğu bir vazo. Her türlü gösterişten uzak, sıradan koltuklar. O koltuklardan birisinin kenarına adeta ilişivermiş gibi oturan Japon İmparatoru ve karşısında konukları. Makamına şeref veren bu insanı görünce, evimde kullandığım mütevazı eşyalar bile gösterişli geldi bana!
Gazetede bir haber: 'Rusya'nın ev sahipliğinde gerçekleşen 2018 Dünya Kupası tüm heyecanıyla devam ederken statlar renkli görüntülere sahne oluyor. Tüm dünyanın yakından takip ettiği organizasyonda taraftarlar ülkelerine destek olmak için büyük çaba sarf ediyor. Büyük organizasyona bu kez Japon taraftarlar damgasını vurdu. Japonya taraftarı maç sonrası stadı temizleyerek tüm dünyanın ilgi odağı haline geldi''
Japonya Prensesi Akiko Mikasa, 2018 yılının Eylül ayında ülkemize yaptığı ziyarette devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mezarını ziyaret etmektedir. Beni de etkileyen bir fotoğraf karesi: Gayet sade giyinmiş Prenses Mikasa, Türkiye Cumhuriyeti gibi muazzam eseri bize bırakan Atatürk'ün manevi huzurunda bütün benliği ile saygıyla eğilmiş, milleti ve devleti adına şükranlarını sunuyor. Türkiye'de yaşayan Ayumi Takano, twitter hesabından paylaştığı Prenses Mikasa'nın bu fotoğrafıyla ilgili; 'Eğer O'na dikkatle bakarsanız, arkasında Japon halkının da eğildiğini görürsünüz.' demiş. Takano, önünde liderini, ardında da milletini görmüş'
Sözünü ettiğimiz ülkede yapılan maraton koşusundaki olaya şahit olan bir seyirci: "Onda güçlü bir sorumluluk duygusu var. Ona hayran kaldım ve onu alkışlamak istiyorum." sözleriyle; yarış esnasında ayağı kırılan, sürünerek etabını tamamlayan, yarışı bırakmayı reddederek o haliyle bayrağı takım arkadaşına teslim eden Lida'yı ve gördüğü 'birlik ruhu'nu kastediyor.
Anlattığım olayları okuyunca, 'Japonya'nın fahri kültür elçiliğini mi yapıyor?' diye düşünebilirsiniz. Yaz mevsiminde ülkemize gelen Japonların, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden yaptıkları çevre temizliğini görünce bir eğitimci olarak utandım adeta. Japonlar için yaşadıkları yeri temiz tutmak, çevreyi korumak bir yaşam şekli. Sahip oldukları kültürün doğal bir uzantısı. Sizler de biliyorsunuz, iyilik ve güzelliğe sınır çizemezsiniz. İyiye 'iyi', kötüye de 'kötü' diyeceğiz.
Japonların bu alışkanlığı kazanmalarında okullarda aldıkları eğitimin payı çok büyük. İlkokuldan başlayarak, okullarının temizliğini öğrenciler yapıyor. Hem de bütün bölümlerinin. O minik elleriyle; dershanelerini, koridorlarını, lavabolarını, tuvaletlerini ve okullarının bahçelerini temizliyor. Küçük bir kız öğrenci oldukça güçlü şekilde 'bizim' vurgusunu yaparak: 'Sonuçta burası bizim okulumuz.' diyor. Ve bir eğitimci de ekliyor: 'Japonya'da okul sadece bir kitaptan öğrenmekten ibaret değil. Okul, toplumun bir üyesi olmayı ve kendi sorumluluğunu almayı öğrenmek demek aynı zamanda.' Eğitim hayatları boyunca ve yaşadıkları sürece devam eden bu anlayış ailelerden, anne ve babalardan destek buluyor.
Şimdi anlatacağım olaydan sonra çöpümüzü niçin Japonların temizlediğini, daha iyi öğreneceğiz ve düşüneceğiz.
2007 yılında birinci sınıf öğrencilerimi, her dönemde yaptığım gibi ikinci yarıyıla başlarken oturma düzenlerini de değiştirerek gruplara ayırdım. Bu çalışmalarla; liderlik, işbirliği, koordinasyon, problem çözme yetenekleri gelişecek, 'biz' duygusuyla hareket ederek sahiplenme alışkanlığı kazanacak, kısacası hayata hazırlanacaklardı. Ayrıca her grubun minik süpürgesi ve çöp için küreği vardı. Gruplardaki her nöbetçi öğrenci kendi sıra ve masalarının altını temizliyor, gördüğünde öğrencilere teşekkür eden okulun temizlik görevlisi sınıfımıza uğramıyordu bile. Herkes hayatından memnundu.
Bu alışkanlık sınıfımızdan taşacak; koridora, okula, bahçeye, eve, çocuğun evdeki odasına, apartmanına, yaşadığı sokağa, semte, şehrine en sonunda da ülkemize yayılacak. Bu öğrenciler böyle yetişecek, şahsiyet kazanacak ve bu yurdu görünür görünmez her türlü kirden ve kirlilikten kurtaracaklar.
Bir gün ders bitiminden sonra çocuğu ile yanıma gelen velim: 'Çocuklarımız sınıfı süpürüyorlarmış, bu okulun hizmetlisi yok mu?' diye sordu. Amacımızı, yapılan eğitimin önemini, gelecekte çocuklarımıza neler kazandıracağını tane tane anlattım.
Ve biz beş yıl, sınıfça yolumuza devam ettik. Onlar; okulumuzun en temiz sınıflarından birisi olmaktan, temizlik bayrağını kazanmaktan, en önemlisi temiz bir ortamda yaşamaktan zevk aldılar, onur duydular. Haftada bir, 'Andımız' töreninden sonra bahçe temizliği yapmayı alışkanlık haline getirdiler.
Elinde çöp torbasıyla, çöplerimizi toplayan Japonları görünce utanarak bu sözü hatırladım: 'Bu okulun hizmetlisi yok mu?'
Kirletenler hep temizleyecek birini arayacak, kirleri ve pislikleri başkaları tarafından temizlendikçe, çöpleri başkaları tarafında toplandıkça çoğalacaklar ve şöyle diyecekler: 'Bu şehrin, bu ülkenin hizmetlisi yokmu?'
Her anlamdaki temizliği yücelten kültürün ve inancın sahipleri olarak bu anlayışı çocuklarımıza taşımalıyız.
Kirletmemeyi öğreterek, önce kendimiz yaşayarak, örnek olarak.
YORUMLAR