Mart 2020’de ülkemizde de görülmeye başlayan COVID-19 salgınında binlerce insanımızı, yakınımızı, arkadaşımızı kaybettik. Keza dünyada da milyonlarca insan öldü.
Ortaokul çağımızda, (1969-1972) çocuk dergilerindeki bilim kurgu çizgi romanlarında okuduğumuz hadiseyi ömrümüzde yaşamak varmış...
2021 yılı ekim ayında COVID-19’a yakalanan babamın tedavi süreci (11 Ekim’de) Gördes Devlet Hastanesinde başladı, 25 Ekim’den itibaren de MCBÜ Hafsa Sultan Eğitim ve Araştırma Hastanesi göğüs bölümünde devam etti. Durumu iyileşme sürecine girince kasım ayı başlarında, çok sevdiği ortama, Yunt Dağı’nda Osmancalı Köyü’ndeki tarlamıza götürdüm.
Hastane ortamından sonra, 92. yaşına kadar ayrı kalmadığı sadık yâri toprağı görmek ve tabiatla buluşmak, burada istirahat etmek ona iyi gelmeye başladı...
“Oğlum Yetmez”
Zeytinleri toplamış, yağımızı çıkarmış, sıra, toprağı gelecek yıla hazırlamaya gelmişti. Her yıl tarlamızı süren İsmail bir öğleden sonra geldi, çalışmaya başladı.
Babam, traktörün sesine kulak kabarttı, yattığı odaya kadar gelen taze toprak kokusunu hissetti... Pencereden dışarıya bakmaya, sağına soluna dönmeye başladı. Ben anladım... “Baba biraz dışarıya çıkarayım mı?” deyince cevabı tabii “Evet” oldu. Rüzgârdan, sert esen yelden korumak için titizleniyorduk.
Yavaş yavaş dışarıya çıktık, terasın en kuytu yerini seçip sandalyesine oturttum. O, sürülen toprağa, kokusuna, pulluğun arkasında bıraktığı taze izlere konup uçuşan kuşlara meftun olmuş, neredeyse asra yaklaşan hatıralarının hayaline dalmış öylece bakıyor, bakıyordu...
Ben, hâlâ eve getirdiğimiz cihazlarla atlatmaya çalıştığımız nekahet dönemini düşünerek bir süre sonra, “Baba yeter artık, haydi içeriye girelim.” dedim. Sözüm, onu sanki daldığı hayallerden ve huzur uykusundan uyandırdı. Yüzüme baktı; “Oğlum yetmez!” dedi... “Peki baba...” dedim. Biraz daha oturdu, sonra içeriye girdik.
Kasım ayının sonlarına doğru, kanındaki oksijen miktarının düşmesiyle beraber acil serviste başlayıp yoğun bakımda kırk gün devam eden tedavi süreci, 28 Aralık 2021 gece yarısından sonra Hakk’ın rahmetine kavuşmasıyla son buldu. Şimdi öte âlemde sevdikleriyle beraber...
Her zaman hatırlayıp rahmet okuduğum, dualarımı, onlara duyduğum şükran ve minnet hislerimle süslediğim büyüklerimi, yazıyla da anmak istedim.
Çürüyen insanlığın şahidi oldukça; ilk okulum olan ailemin, ilk öğretmenlerim annem ve babamın bize kazandırdığı değerlerin paha biçilemez olduğunu çok iyi anlıyorum.
Allah’ın sonsuz rahmeti onlarla beraber olsun...
“Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.”
(Yahya Kemal Beyatlı, Rindlerin Ölümü)
Fotoğrafın hikâyesi: Gördes’te halı imalâtçılığı yaptığımız dönemde dükkânımızın (Merhum Muammer Ağaoğlu’nun dükkânı) önünde Akhisarlı Foto Eren tarafından çekilmiş. O tarihlerde, özellikle Gördes pazarının kurulduğu (pazartesi) günlerde dışarıdan gelen fotoğrafçılar çekim yapar, bir hafta sonra da tab edilen fotoğrafları getirirlerdi.
Fotoğrafın arkasına babamın düştüğü not: “11.8.1975 Yaş 45 /17”
1975, Manisa Endüstri Meslek Lisesinden mezuniyet yılım.
YORUMLAR