Tütün tarlasında yaşanan sevinçlerin ilki, tütün fidelerini vaktinde, kazasız belasız toprakla buluşturmaktır. Dikerken ibriklerle verdiğiniz can suyu, bulamaç yaparak diktiğiniz minik köklere hayat iksiri gibi gelir. Onlar canlandıkça, yapraklarını diktikçe sizin umudunuz artar.
O tütün; kızınıza yapacağınız düğün, oğlunuza yapacağınız sünnet merasimi, almayı hayal ettiğiniz traktör, Cemile’nin kulağına takacağı küpe, bütün bir yaz emek veren eşinizin kolundaki bileziktir… Yani siz, tarlanıza bir ömrün o yıla düşen hayalini dikmişsinizdir esasında.
Tarlanın kapanacağı yani tütün dikiminin sona ereceği gün, gelenek olduğu üzere dikim için gelenlere, tazecik pazar (fırın) ekmeği ile tahin helva ya da köpük helva ikram edilir. Herkes mutludur. Tütün ziraatının birinci perdesi tatlı bir şekilde kapatılır.
Tütüne yaz boyunca bir çocuğa bakar gibi bakmak zorundasınız. Toprağınızın ve mevsimin durumuna göre sulama ve ilâçlama faslı başlar, devam eder. Birinci ve ikinci çapa. Sonra yaprakları tek tek toplama faslı; dip (kâmile), dip üstü, ana, uç altı ve kovalama… Hava çok sıcaksa, tütün yanmasın diye lüksü (1) yakar geceleri de tütün kırmaya başlarsınız.
Bu vakitler çevreye bakınca, her tarafta ateş böcekleri var sanırsınız… Uzak yakın komşular da, tütünün yangınını söndürmekle meşguldürler. Gece yarısında ateş böcekleri uykuya çekilirken, amele taşıyan jiplerin, dolmuşların sesleri gelmeye başlar. Onlar da zürranın (2) imdadına koşuyorlardır.
O tütün tarlası, sizin için güzel bir öğretmendir. Hayatın ta kendisidir… Tabiatla buluşmayı, onu sevip kucaklamayı, ayakta durmayı, yaşamayı ve sahip olduklarınızın kıymetini, küçük şeylerle mutlu olmayı öğretir.
Kuzularınızla konuşur, her sabah aynı vakitte horoz sesiyle uyanır, tavuklarınızdan “gıt gıt gıdak yumurtam sıcak” senfonisini dinler, cırcır böceklerinin yaz bestesine aşina olursunuz. Küçük dünyanızı anne ve baba öğütleriyle, bilgileriyle süsler, ayrılmaz bir parçamız olan radyodan; “Halk Hikâyeleri”ni, “Çocuk Saati”ni, “Arkası Yarın”ları kaçırmadan dinlersiniz. Yıllar sonra anne-baba olunca, çocuklarınıza “Kastım Moni” hikâyesini Kastamonu Kalesi’nde anlatırken, “Ben bunu çocukluğumda tütün tarlasında dinlemiştim.” dersiniz.
Dizdiğiniz tütünleri ıskaraya koyup kurutur, sergene alırsınız. Sergende bir süre kalan çumaklar, damın uygun bir yerinde hazırlanan istife, kargıları çıkarılarak muntazam bir şekilde dizilir. O emek yığını, günden güne büyür, bereketlenir. Büyüdükçe, yazın sonuna geldiğinizi yavaş yavaş fark edersiniz.
Uç dediğimiz elden sonra kovalama yapılır. Yani tütünde yaprak bırakmadan ne varsa toplanır. Özellikle bu el tütününü kırarken parmaklar sak saktan adeta birbirine yapışıp kalır. Bunu engellemek için de ellerinizi sık sık toprağa sürmeniz gerekir. Uç tütünü kıymetlidir, ne kadar fazla olursa kaliteye o kadar etki eder.
“Kovalama” eli, bize okulu müjdeler, şehre dönmenin, önlük giymenin, sınıf arkadaşlarımızla buluşmanın habercisidir.
Artık sabahları erken kalkmak zorunda değilsinizdir. Merhum annem, yer ocağımızda tarhana çorbası pişirir, üzerine bolca soğan kızartırdı, içine de ev ekmeği doğrardık. Çorbanın yanında ise, babamın dalından koparıp getirdiği nar ve bulama üzümleri illa ki olurdu.
Nihayet, her bir yaprağı elimizden geçen istifteki tütün dizilerinin su ile tavlanıp kalıplamaya hazır hale getirilme vakti gelmiştir. Tütün tavlandıktan sonra, yaprakların yumuşaması için bir süre beklenir. Rüzgârdan etkilenip kurumaması için de damın açık yerleri naylonla kapatılır. Kalıplama işi, tütün miktarına göre bir süre devam eder. Bizim kalıp işimizi, sohbetini can kulağı ile dinlediğim tarla komşumuz merhum Hilmi Amca yapardı.
İşlerimizin bitiminde, ailemizin yaz mevsimi boyunca çalışarak ürettiği tütün balyaları ile eşyalarımızı, traktörle birkaç seferde Gördes’e taşır ve tütün piyasasının “patlamasını” beklerdik…
Beni, tütüne, tütün tarlasına, 1970’li yılların hatıralarına götüren 1 Şubat 2021 tarihli Gördes Gazetesi’nin, “Tütünde Baş Fiyat 27 TL” sürmanşeti oldu.
O yıllarda piyasa, nedense geceleri “patlar”dı. Piyasanın açılmasına dair tevatür ve rivayetler havada uçuşur, fiyat ilanına yakın tarihlerde üreticiler gece yarılarına kadar kahvehanelerde beklerdi. Daha önce tespiti yapılan tütünlerini tüccara satabilmek, tütün koçanlarını verebilmek için büyük sıkıntı ve eziyet çekerlerdi.
Evlerde babalar merakla beklenir; babanın, “Baş paraya sattık, ıskarta yok.” cevabı herkesi memnun ve mutlu eder, yazın yaşanan sıkıntı ve yorgunluklar hemen unutulurdu.
Şubat ayı başında Gördes’e gittiğimde tütün eken bir tanıdığıma piyasayı ve fiyatı sorunca; “Sattığımız tütünün parasını almadan tütün tohumlarını uyutmaya başladık.” dedi. Parayı almadan gelecek yılın hazırlığı gerekiyordu. Tohumu, ocağı, fidesi, dikimi, çapası, kırımı derken 8 aylık bir emek demektir tütün ziraatı.
Çiftçimizi, toprakla uğraşanlarımızı, tabiatımızla, ağaçlarımızla, kuşlarımızla, hayvanlarımızla hemhal olanlarımızı üzmemek, gücendirmemek, emeğinin karşılığını alın teri kurumadan vermek lâzım.
Köylümüzün meyvesini, sebzesini, yağını, sütünü, peynirini tercih etmek, satın alırken de fiyatı fahiş değilse pazarlık etmemek lâzım.
Anadolu’nun kavruk yüzlü güzel insanlarını küstürmemek lâzım… Küstürürsek dönüşleri yıllar alacak.
Biz, ürünlerini aldığımız ülkelerin çiftçilerini zengin ederken, bu memleketin hakiki sahibi, dualı ve nasırlı eller topraktan uzaklaşacak.
- Lüks: Yakıtı gaz yağı olan, basınçlı bir tür aydınlatma lâmbası
- Zürra: Çiftçiler
YORUMLAR