“İKİ KİTABIMI DA MEMLEKETİME VEFA BORCUMU ÖDEMEK İÇİN KALEME ALDIM”
Bu ayki röportaj konuğumuz, ülkemizin değişik yerlerinde eğitimcilik ve idarecilik yapmış olan ve doğup büyüdüğü Gördes’e ve şehitlere vefa borcunu ödemek için iki kitap yayınlayan Eğitimci-Yazar Kazım Germiyanoğlu oldu. Gördes tarihini anlatan “Yangın” ve yine Gördes için büyük bir öneme sahip olan göç olayını anlatan “Bir Şehrin Göç Hikayesi” kitaplarını yazan Germiyanoğlu ile konuştuk.
1-Öncelikle sizi tanımak isteriz. Kâzım Germiyanoğlu kimdir?
1959 yılında Manisa’nın Gördes ilçesinde dünyaya geldim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Gördes’te tamamladıktan sonra, 1976 yılında girdiğim Üniversite Seçme Sınavı ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde okumaya hak kazandım. Sağ-sol olaylarının ülkemizi kasıp kavurduğu 1976-1980 yılları arasında 4 yıllık İstanbul yaşantımdan sonra, 1980 askeri darbesinden 1 ay sonra okulumu bitirerek, Kasım 1980 ayında Ankara’da çektiğim kur’a neticesinde Anadolu’nun doğusunda şirin bir ilimiz olan Bingöl ili Merkez Lisesi’ne stajyer öğretmen olarak atandım. Bingöl Lisesi’ndeki görevim 1 ay sürdü. İl Millî Eğitim Müdürlüğü’nce yapılan dağıtım sonunda, Bingöl- Erzurum arasında; ünlü şairimiz Kemalettin Kamu’nun: “Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına, Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!” diye biten ünlü şiirinde çok güzel bir şekilde tasvir ettiği Bingöl yaylalarının en doruk noktasında bulunan 2500 rakımlı karları ve göçerleriyle meşhur Karlıova İlçesi’nin tek lisesi olan Karlıova Lisesi’ne atanarak bu güzel beldede 4 yılı öğretmen, 1 yılı okul müdürü olarak tam 5 yıl sürecek olan kutsal görevime 1981 yılı ocak ayında başladım. Ekim ayından haziran ayına kadar 9 ay bembeyaz örtüyle kaplı olan bu güzel ilçede sıcak dostluklar kurduk ve çok güzel günler geçirdik. Öğretmenliğimin ve yöneticiliğimin ilk yıllarını yaşadığım Karlıova’nın, meslek hayatımda çok müstesna bir yeri vardır. 1985 yılı Kasım ayında yeni liseye dönüşmüş olan Manisa ili Gördes ilçesi Köprübaşı Lisesi’ne okul müdürü olarak atanarak Karlıova ve Bingöl’e veda ettim. 1985-1989 yılları arasında Köprübaşı’da geçen 4 yıllık yöneticilik görevim esnasında da çok sağlam dostluklar edindik. İlçemiz Gördes Lisesi Müdürlüğünün boşalması üzerine, 1989 Mart ayında Gördes Lisesi Müdürlüğüne atanarak görevime başladım. Heyecanlıydım; kendi memleketimde, mezun olduğum okulda öğretmenlerimle birlikte görev yapacaktım. Öğrencilik yıllarımda çok sevdiğim öğretmenlerim İnsel Güven ve Nuran Ulçay ile birlikte çalışma mutluluğunu yaşadım. Gördes Lisesi’nde de çok başarılı ve güzel günler yaşadık. 6 yıl çok hızlı geçti ve nihayet ayrılık vakti geldi; Manisa Lisesi’ne atanarak 1995 yılında Manisa Lisesi’ndeki görevime başladım. Manisa Lisesi o yıllarda çok kalabalıktı. 2700 öğrenci ve 99 personel ile başladığım Manisa Lisesi’nde; 5 yıl Pansiyon müdür yardımcılığı, 3 yıl sınıf müdür yardımcılığı görevlerimden sonra, 2003 Mart ayında Okul müdürlüğü görevime başladım. Öğrenci sayısı 3400, Personel sayısı ise 120’ye ulaşmıştı. 2003-2010 yılları arasında 7 yıllık Manisa lisesi Okul müdürlüğü görevim, 2010 Ağustos ayında rotasyon sebebiyle Akhisar Anadolu Öğretmen Lisesi’ne atanarak sona erdi. 2010-2011 yıllarında 9 aylık Akhisar döneminden sonra, Saruhanlı Ticaret Meslek Lisesi’nde 2011-2014 yılları arasında tam 3 yıl devam eden okul müdürlüğü görevim, 2014 Temmuz ayında sona erdi. Bu, aynı zamanda kutsal mesleğe tamamen veda ettiğim bir tarih oldu; evet, çok şükür hayırlısıyla emekli oldum. Tam 35 yıl dolu dolu geçen, acı tatlı birçok hatıralarla dolu, büyük dostluklar edindiğimiz 35 yıl sanki göz yumup açıncaya kadar geçti. Bu arada 1983 yılı ağustos ayında evlendim. Şimdi biri Matematik, biri İngilizce öğretmeni olan iki kızım ve Psikolog-Terapist bir oğlum ve 4’ü kız 1’i erkek 5 torunumla, ömrümün son faslı olan emekliliğin tadını çıkarmaya; okumaya, araştırmaya, yazmaya çalışıyorum. Kuva-yı Milliye şehri güzel Gördes’imizin hafızasına kazınmış olan iki önemli olay olan YANGIN ve GÖÇ olaylarını romanlaştırarak, memleketime olan vefa borcumu kısmen de olsa ödemenin bahtiyarlığını yaşıyorum.
2-İlk kitabınız “YANGIN” ile Gördes’in Millî Mücadele yıllarında yaşadığı zorlukları anlattınız. Bu kitabınızla ilgili ne tür tepkiler aldınız?
“YANGIN” ilk romanımdı. Yıllardır tasarladığım, birçok kaynak tarayarak büyük emeklerle hazırladığım, yaşanmış gerçek olayları gerçek kahramanlarıyla anlattığım belgesel nitelikli bir roman. Gelecek nesiller için iyi bir kaynak olmasını da düşünerek en doğru bilgilerle hazırladım. Tam on yılımı verdim bu romanıma. Sonuçta, arzuladığım gibi bir eser ortaya çıktığına kanaat getirdim ve yayınladım. Bir eserin başkaları tarafından beğenilmesi için, önce o eseri vücuda getiren kişi tarafından beğenilmesi gerekir. Tamamen sağlam kaynak ve belgelerden yararlanarak, özenle kaleme aldığım Millî Mücadele şehri güzel Gördes’imizin destanını anlatan 702 sayfalık bu eser, umut ettiğim gibi çok güzel tepkilerle karşılandı. Birçok yerde imza günleri tertip edildi. Uzun kuyruklar oluştu. Uzaktan ve yakından birçok dostumdan çok olumlu mesajlar aldım. Hiç tanımadığım kişiler bizzat telefonla arayarak tebriklerini ilettiler. Bunların içinde bilhassa akademisyenler çok güzel ifadelerle “YANGIN”ın okullarda ders kitabı olarak okutulması gerektiğini belirterek takdirlerini dile getirdiler. Bunlardan bir tanesi; Eskişehir’den Tarihçi-Yazar Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu’nun ifadelerini burada belirtmeden geçemeyeceğim: “YANGIN’ı ağlayarak okudum. Çok etkili, akıcı, sade bir dille yazılmış. Sizi gönülden tebrik ediyorum. Gördesliler böyle bir esere sahip oldukları için ne kadar iftihar etseler azdır. Sadece Gördes değil, yurdumuzda ve dünyada cereyan eden birçok olay da kitapta başarıyla anlatılmış. Bu kitap okullarda ders kitabı olarak okutulmalıdır. Türkçe- Edebiyat öğretmenleri bölümler alıp, derslerinde öğrencilerine okutmalı, ev ödevi olarak vermelidir. Elinize, emeğinize sağlık, başarılarınızın devamını dilerim kardeşim.” Böyle daha birçok profesör ve doçent ünvanlı hiç tanımadığım akademisyenler telefonla arayarak tebrik ve takdirlerini bildirdiler. Tabii bu güzel tepkiler bana güç verdi; GÖÇ romanımı da bu güçle kaleme aldım. Aynı olumlu tepkiler bu kitabıma da geldi. Yurt dışından, ta Kanada’dan dahi arayıp isteyenler oldu. Bazı köşe yazarı arkadaşlarım köşelerinde yayınladıkları güzel yazılarıyla, “YANGIN” romanının geniş kitleler tarafından tanınıp okunmasını sağladılar. Buradan hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. “YANGIN” sadece bir şehrin veya bölgenin değil, Türkiye’nin romanıdır. Bu güzel ve olumlu tepkiler halen gelmeye devam ediyor.
3-Yeni çıkan kitabınız “Bir Şehrin Göç Hikâyesi” ile ilgili konuşmak istiyorum. Bu kitabı çıkarma amacınız neydi?
Hani derler ya: “Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler.” Gördesliler olarak biz, öyle bir derya üzerinde yaşıyoruz ki maalesef değerini anlamamış, bilememişiz. Gördes, Kuva-yı Milliye gibi varoluş yokoluş mücadelesi verdiğimiz çok önemli bir dönemin, çok önemli bir karargâhı olmuş, Kurtuluş’a ve Cumhuriyet’e giden yolda çok önemli olayların yaşandığı ve büyük bir destanın yazıldığı bir merkez olmuştur. Gördes’in hafızasına kazınmış bir diğer olay ise, 1940’lı yıllarda yaşanan ve 1950’li yılların sonuna kadar devam eden, göç olayıdır. Bu olaylar, sözlü tarih olarak günümüze kadar yaşatıla gelmiştir. Olayların bizzat içinde bulunan büyüklerimizin, güzel hikâyelerle süsleyerek sürekli anlatıp yâd ettikleri o müthiş günleri bizim nesil ilk ağızdan dinleme mutluluğunu yaşamıştır. Lâkin o güzel insanlar arkalarında bıraktıkları anılar ve hikâyelerle bir bir göçüp gittiler. O günleri sanki yaşıyormuşçasına dinleyen bizim nesil ise artık son demlerini yaşamaktadır. Bugüne kadar ilçemizde yetişen birçok yazar, her nedense bu destansı olayları yazmayı düşünmemiştir.
Ayrı ayrı makale ve hikâyelerle bazı yazarlarımız bunu yapmaya çalışmışlar, ama top yekûn bir kitap olarak yazıp yayınlamayı kimse düşünmemiştir. Özellikle bu iki olay mutlaka yazılmalı, gelecek nesillere aktarılmalıydı. Okumuş Tarihçi olmuştum; o halde bu benim için bir görevdi. Ancak uzun yıllar yöneticilik görevim sebebiyle, bu kutlu görevi yerine getirebilecek zamanı bulamadım. Çok şükür nihayet emekli olunca çocukluğumdan beri arzuladığım bu görevi ifa etmek nasip oldu. Doğup büyüdüğüm ve ne yapsam hakkını ödeyemeyeceğim şirin ilçemiz Gördes’e olan borcumu, bir nebzede olsa ödeyebilmek için tamamen yaşanmış gerçek olaylar ve gerçek kahramanlardan oluşan bu iki eserimi yayınlayarak, Gördeslilere ve kitapseverlere sunma mutluluğunu yaşadım. Her kitap, mutlaka bir amaç için yazılır. Ortaokul yıllarımızda, Türkçe kitaplarımızda karşılaştığımız “Ayşe Kızla Vato” başlıklı hikâye bizi çok heyecanlandırmıştı. Çünkü içinde Gördes ve Gördesliler vardı. Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Çağlayanlar adlı romanından alınan bu hikâyede, 1930’lu yılların Gördes’i ve Gördesliler çok güzel bir şekilde tasvir edilmişti. Bu hikâye, Gördes’in çocukları olarak bizleri öylesine etkilemiş ve heyecanlandırmıştı ki bugün hâlâ etkisinden kurtulmuş değiliz. Evlerimizde büyüklerimize de okumuş, onlardan tekrar tekrar eski Gördes hikâyelerini dinlememize vesile olmuştu. Daha sonra kitaplarda hep Gördes ile ilgili bir ifade hatta bir kelime arar olduk. Kompozisyon derslerimizde Gördes konulu makaleler ve hikâyeler yazmaya çalışıyorduk. O yıllarda öğretmenlerimiz bize Gördes tarihi ile ilgili ödevler de verirlerdi; Orman İşletme Müdürlüğünde çalışan rahmetli Mehmet Yıldız Amca tek kaynağımızdı, hemen ona koşardık. Maalesef Gördes ile ilgili başka kaynak yoktu ne yazılı ne de canlı. Mehmet Yıldız Amca, Ankara’da askerliği süresince büyük roman yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin ile teşrif-i mesaide bulunduğundan gençlik yıllarından itibaren yazmaya karşı bir ilgi uyanmıştı. Bu derin tutkusu, onu, Gördes’in eski tarihini araştırmaya ve Kurtuluş Savaşı yıllarını yazmaya sevk etmişti. İşlerinden fırsat buldukça Kurtuluş Savaşı’nın önderleri ve kahramanlarıyla sohbet eder, onlara sorular sorarak kayıt altına alır, daha sonra yazdıklarını daktilo ederek ciltleyip kitap haline getirir. Ama ne yazık ki, bunca emek mahsulü kitaplar yayınlanamamıştır. Yıldız Tarihi ve Yıldıznâme adını verdiği bu güzel eserlerini ileride mutlaka ilgilenenler olur düşüncesiyle iki kızına teslim etmiş. Demirci Kaymakamı rahmetli İbrahim Ethem Akıncı’nın savaş yıllarında yazdığı günlüklerinden oluşan “Demirci Akıncıları” kitabından sonra yararlandığım en büyük kaynaklar rahmetli Mehmet Yıldız’ın bu değerli eserleridir.
4-İnsanların yaşadıkları toprakları terk edip başka bir yerleşim yerine geçmesi elbette kolay olmamıştır. Bu konuda söylemek istedikleriniz nelerdir?
Tarih boyunca birçok göçler yaşanmıştır ve halen de yaşanmaktadır. Bunlar hep zorunlu sebeplerden dolayı olmuştur. Hiçbir insan sebepsiz yere kendi toprağını, vatanını, sevdiklerini bırakarak başka diyarlara gidip yaşamayı istemez. Onu zorlayan ya bir olay ya da birtakım ihtiyaçları olmuştur. Toplumlar da böyledir. Düşman istilâları, baskı ve zulüm, deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetler, salgın hastalıklar, geçim derdi ve işsizlik gibi birçok nedenlerle insanlar bulundukları toprakları terk edip daha rahat ve huzurla yaşayabilecekleri başka diyarlara göç etme ihtiyacı duyarlar. Tarihte bunun örnekleri çoktur. Bu göçlerin çoğu zorunlu sebeplerle olduğundan, çok zor şartlarda, her türlü tehlike göze alınarak yapılmış ve yapılmaktadır. Düşünün, dünyaya gözlerinizi ilk açtığınız, ilk adımlarınızı attığınız, hatıralarla dolu ata topraklarını bir daha görmemek üzere terk edip sonu belli olmayan maceralı bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bütün sevdiklerinizden, evinizden, işinizden, toprağınızdan kopup meçhul bir geleceğe doğru adım atıyorsunuz. Bu elbette kolay verilecek bir karar değildir. Bu arada şunu belirteyim ki; Eski Gördes’ten Yeni Gördes’e yapılan göç bunlardan farklıdır. Devlet desteğiyle, belediye imkânlarıyla ve insanlar arasındaki dayanışma ve yardımlaşmayla sadece 3 km. uzağa yapılan topyekûn bir göçtür ve hiç kimse tarlasını, bağını, bahçesini bırakmak zorunda kalmamıştır. Sadece şehrin yeri değişmiş, rakım olarak da biraz yükselmiştir o kadar. Ama buna rağmen insanlar için hatıralarla dolu evlerinden, komşularından, sokaklarından ayrılmak çok zor olmuştur.
5-“Bir Şehrin Göç Hikâyesi” kitabında sizi en çok etkileyen olay ne oldu?
Roman baştan sona beni etkileyen olaylarla dolu. Etkilediği için zaten roman oldu. Yazarının etkilenmediği bir roman okuyucusunu hiç etkileyemez. Bazı bölümlerini yazarken gözlerim doldu. Bazı yerlerinde ise gülümsedim. Çünkü hepsi de yaşanmış gerçek olaylar idi. Adeta o günleri bizzat kahramanlarıyla birlikte yaşıyordum. Ama illa da beni en çok etkileyen olay nedir derseniz; Akhisar’a binbir güçlükle göç ederek, bir yıl sonra geri dönmek zorunda kalan bir ailenin yaşadıklarıdır diyebilirim. Akhisar’da iken Sıdıka Hanım’ın gördüğü rüya. Rüyasında; Gördes’teki dip komşuları Hacımusaların Fadime Teyze’nin Sıdıka Hanım’ın çok sevdiği ablasının ölüm haberini vermesi ve Gördes’e döndükleri gün Sıdıka Hanım’ın Akhisar’da iken gördüğü rüyasını aynı şekilde aşikâr olarak yaşaması. Beni en çok etkileyen olaydır.
6-Eski Gördes’te yaşayan tanıdıklarınız var mı? Onlardan dinlemiş olduğunuz bir göç olayını anlatır mısınız?
Eski Gördes’te yaşayanların hemen hepsini tanırım. Ailem ve akrabalarımın tamamı Eski Gördeslidir. Bizim nesil, büyüklerimizin anlattıkları Eski Gördes anılarını dinleyerek büyüdü. Bu anılar içinde onları en çok etkileyen ve anlatırken duygulanıp heyecanlandıran iki olay vardır: Yangın ve Göç. Yunan işgali yıllarında yaşanan büyük yangında da toplu göç yaşanmış Gördes’te. Gördesliler topluca şehri tahliye ederek kimi köylere kimi de Demirci’ye göç ederek düşman mezaliminden korunmuş. Ama asıl büyük göç 1940’lı yıllarda heyelan sonrası yaşanmış.
7-Son olarak söylemek istediğiniz bir husus var mı?
Son olarak şunu üzülerek belirtmeliyim ki; bu araştırmalarım esnasında, Gördes tarihi ve Kurtuluş Savaşı ile ilgili değişik yazarlar tarafından yazılıp yayınlanan bazı kitaplarda maalesef çok hatalar ve yanlışlıklar tespit ettim. Öyle ki: Gördes’in Kuva-yı Millîye önderi dahi değiştirilmiş; yediden yetmişe herkesin bildiği Hacı Ethem Bey kaldırılarak yerine başkası konmuş, Gördes Kuva-yı Millîye Cemiyeti’nin kurucu azalarının bir kısmı es geçilip hiç alakası olmayan bazı isimler ilave edilmiş. Çevremizde yapılan Millî Kongrelerin hepsine ilçemizden temsilci katıldığı halde, Gördes’ten hiçbir kongreye temsilci gönderilmediği yazılmış. Gördesli Kuvvâcıların verdiği çetin ve şanlı mücadele basit bir şekilde geçiştirilmiş. Bunlar beni çok üzdü ve yazmam hususunda adeta beni kamçıladı. Bundan sonraki araştırmacı ve yazar arkadaşlarımı bu konuda uyarmayı görev biliyorum; alıntı yapacakları kaynak kitapları seçerken çok dikkatli olmalıdırlar. İlçemiz tarihiyle ilgili en güvenilir kaynaklar: Demirci Kaymakamı rahmetli İbrahim Ethem Akıncı’nın “Demirci Akıncıları” adlı şaheseri başta olmak üzere; rahmetli Mehmet Yıldız’ın Yıldıznâme ve Yıldız Tarihi, yakın zamanda kaybettiğimiz Araştırmacı-Yazar Yurdun Güvenen’in bıraktığı yazı ve belgeler, Mehmet Tekdemir’in üniversite lisans tezi olarak büyük bir titizlikle hazırlayıp kitap olarak yayınladığı “Bilinmeyen Yönleriyle Gördes”, rahmetli İbrahim Çiçek’in yazdığı “Gördesli Mücahide Makbule ve Silah Arkadaşları” ile yine rahmetli Teoman Ergül tarafından yazılan “Kurtuluş Savaşı’nda Manisa” adlı eserlerdir. “YANGIN” romanı da bu eserler ışığında ve canlı kaynaklarla da desteklenerek yazılan belgesel nitelikli bir roman olması hasebiyle kaynak olarak alınabilecek bir kitaptır. Son söz olarak ilçemiz tarihine meraklı, bu hususta yeni çalışmalar yapıp güzel eserler verecek tüm araştırmacılara başarılar dilerim.
YORUMLAR