İsmail AYBEY

İsmail AYBEY

ismailaybey45@gmail.com

Sevgiler Umutla Yeşerir

15 Nisan 2017 - 16:01

Tayinimin çıktığını öğrenince, sevinçten havalara uçmuştum. İçim içime sığmıyordu. Pekiyi dolu bir karne sonucu bisiklet hediye edilmiş bir çocuk kadar mutluydum. Sağlık memuru olarak atandığım ilk görev yerime gitmek üzere valizimi toplayıp yola koyulmuştum. Doğup büyüdüğüm memleketimden ayrılmanın hüznü ile göreve başlayacak oluşumun heyecanı, içimde karmaşık duygulara sebep olmuştu. Beni nasıl bir hayatın beklediğinden habersiz, kaderimin bana çizdiği yolda ilerliyordum.
Yemyeşil ağaçlar içinde kıvrılan, kıvrıldıkça uzayan yollar bitmiş, nihayet görev yerime varabilmiştim. İlk önce kendime bir ev tuttum. Bu ev, şehrinen güzel evlerinden biriydi. Bahçedeki çiçeklerin rayihası, yollara kadar yayılıyordu. Mevsimin de ilkbahar olmasından dolayı rengârenk ortancalar, sardunyalar bahçeye muhteşem bir görüntü veriyordu.
Şirin bahçeli ve iki katlı bu evin alt katında, genç yaşta eşini kaybetmiş olan ev sahibim Sevgi Hanım, sekiz dokuz yaşlarında Umut adındaki oğluyla birlikte yaşıyordu. Sevgi Hanım, güngörmüş, yaşamayı seven bir kadındı. Doğayı, çiçekleri çok seviyordu. Balkona her çıkışımda onu çiçeklerle ilgilenirken görürdüm. Her sabah kalktığında bahçeyi sular, elleriyle dikip büyüttüğü çiçeklerle sohbet ederdi. Umut, annesinin çiçeklerle konuşmasına bir türlü anlam veremez, her defasında, 'Anne, hiç çiçeklerle konuşulur mu? Onlar insan değil ki seni anlayıp sana cevap versin.' diye söylenirdi. Annesi de 'Hiç anlamaz olur mu canım oğlum, onlar da can taşıyor. Çiçeklerin suya olduğu kadar sevgiye de ihtiyacı var.' derdi. Umut, yine de bu işe pek akıl erdiremezdi.
Sevgi Hanımın, bir süre önce kanser hastalığına yakalandığını ve tedavi gördüğünü öğrenince çok üzülmüştüm. Acaba, kocasını genç yaşta kaybetmenin verdiği acı mı onu bu hastalığa düşürmüştü? Üstelik hastalığından Umut'un haberi bile yoktu. Üzülmesin diye oğluna söyleyememişti.
Bir akşam kapım çalındı. Kapıyı açtığımda karşımda Umut'u gördüm. Sabah kahvaltısını bahçede yapacaklarını söyleyip benim de gelmemi istedi. Geleceğimi söyledim.
Sabah olunca kahvaltı yapmak üzere bahçeye indim. Hep birlikte, yemyeşil, mis gibi kokan çiçekler arasında kahvaltıya başladık. Bahçe o denli güzeldi ki hiç iştahı olmayan bir insanın bile iştahını açabilirdi. Tam kahvaltıya başlamıştık ki Umut, 'Çiçekler hiç konuşur mu?' diye bana sordu. Gülümsedim. Hiç beklemediğim soru karşısında ne diyeceğimi bilemedim. 'Annen daha iyi bilir Umut, her sabah çiçeklerle konuşan o.' diyerek topu Sevgi Hanıma attım. Bu cevap karşısında Umut, 'Yaa anneme sordum; konuşur, dedi. Ama ben bu zamana kadar hiçbir çiçeğin anneme cevap verdiğini duymadım.' diyerek şaşkın gözlerle bana baktı.Hep beraber gülüştük.
Güneşin gülen yüzüyle insanlara merhaba dediği bir gündü. Pencereden süzülüp evin içini dolduran güneş gözlerimi kamaştırıyordu. Zor da olsa yataktan kalktım, elimi yüzümü yıkadım. Sonra balkona çıktım. Sevgi Hanım yine çiçekleriyle konuşuyor, bir taraftan da ağlıyordu. Adeta gözyaşlarıyla suluyordu çiçekleri. Hıçkırarak, 'Bu kansere yenik düşersem, oğlum kimsesiz kalacak, ona yanıyorum.' diyordu. O an birden yere düştü. Hemen koşarak yanına indim. İlk müdahaleyi yapıp görev yaptığım hastaneye götürdüm. Yatışına karar verdiler. Kanserden dolayı bir müddet hastanede yatması gerektiğini söyledi doktorlar. Çaresiz, Sevgi Hanım'ı hastaneye yatırdım.
Eve döndüğümde, küçük Umut'u üzüntülü bir halde evin önünde otururken gördüm. Beni görür görmez, annesini sordu. 'Annen biraz rahatsızlandı, o yüzden hastaneye götürdüm. Bir süre hastanede kalacak.' dedim. Umut, ne diyeceğini bilemedi. Bir müddet sessiz bekledikten sonra, 'Hayır, biliyorum, annem kanser olmuş, kanser de kötü bir hastalıkmış, benden gizliyorsunuz!' diye ağlamaya başladı. Meğer Umut, annesinin kanser olduğunu zaten biliyormuş. Ona, 'Bütün kanserler kötü olacak diye bir şey yok ki. Kanserle mücadele edip yenen ne kadar çok kişi var, biliyor musun? Annen de bu hastalığın üstesinden gelebilir.' diyerek moral vermeye çalıştım.
Ertesi sabah, okuldan izin alarak Umut'la beraber hastaneye, annesini ziyarete gittik. Hastaneye vardığımızda zavallı Umut, annesini görünce koşarak boynuna sarıldı. Annesi de gözyaşlarını tutamadı. Birlikte ağlaştılar. 'Üzülme!' dedi annesi. 'Tez zamanda iyileşip eve döneceğim.'
Umut'un kimsesi olmadığından, ona artık ben bakıyordum. Hem Umut'un hem de annesinin büyük morale ihtiyacı vardı. Her fırsatta, annesinin iyileşmesinin Umut'un kendisine bağlı olduğunu, bu hastalıktan kurtulmanın çaresinin moral ve sevgi olduğunu anlatıyordum. Artık buna inanmıştı. Annesinin iyileşip eve dönmesi için her gece dua ediyor, onun gözü gibi baktığı çiçeklerle yakından ilgileniyordu. Çiçeklerle konuşmaya bile başlamıştı. Her sulayışında, 'Annemi çok seviyorum, onun için her gün dua ediyorum. Siz de dua edin.' diyordu. Düne kadar, annesinin çiçeklerle konuşmasına bir anlam veremeyen çocuk gitmiş, sanki yerine başka birisi gelmişti.
Hafta sonları, Umut'la beraber annesini ziyarete gidiyorduk. Umut, bahçedeki çiçeklerden bir demet toplayarak annesine götürüyordu.  Son gittiğinde annesi, 'Söyle bakalım, çiçeklerim nasıl?' diye sormuş, Umut da 'Seni çok özlemişler. Onlar da benim gibi bir an önce eve dönmeni bekliyorlar.' demişti.
Sevgi Hanım, yalnız kaldığımızda, hayata tutunmada kendisine büyük güç veren Umut'tan, bir de gözü gibi baktığı çiçeklerinden ayrı kalmanın ona ne kadar zor geldiğini anlatıyordu. Ben de ona, bu hastalığı yenebileceğini, mücadeleyi bırakmaması gerektiğini söylüyordum.
Umut, küçük yaşına rağmen annesinin iyileşip eve döneceği ümidini hiç yitirmemişti. Annesi için güzel güzel hikayeler buluyor, hastane bahçesinde ona okuyordu.
Yine bir gün Umut'la beraber bahçede oturuyorken telefonum çaldı. Baktım, hastaneden arıyorlardı. İçimi bir korku kapladı. Yoksa Sevgi Hanım'a bir şey mi olmuştu? Hemşire Hanım, 'Hastanız iyileşti; gelip alabilirsiniz.' dedi. Bu haber karşısında içimi tarifsiz bir huzur kapladı. Müjdeli haberi verdiğimde sevinçten havalara zıplayan Umut, 'Yaşasın!' diye bağırdı. 'Hazırlan, anneni fazla bekletmeyelim.' dedim.
Umut heyecanla en güzel elbiselerini giydi. Bu defa bahçeden çiçek toplamadı. Nasıl olsa annesiyle bir dönecekti. 'Hele bir annem gelsin, istediği çiçeği istediği gibi sevsin.' dedi.
Hastaneye vardığımızda annesini ayakta, iyileşmiş gören Umut, çok sevindi. Koşarak boynuna sarıldı. Annesi, 'Bitti artık sancılı günler oğlum. Son tahlillerim iyi çıktı. Çok şükür, hastalığı yendik.' derken gözyaşlarına hakim olamadı. Umut da ağlıyordu. Bu tablo karşısında ne yapacağımı şaşırmıştım. Ağlamamak için kendimi zor tuttum.
Eve döndüğümüzde Umut, ilk iş olarak annesini elinden tutarak bahçeye götürdü. Sevgi Hanım, çok özlediği çiçeklerini bıraktığı gibi rengarenk görünce çok sevindi. Çiçekler, Sevgi Hanımın geldiğini hissetmişçesine daha bir canlı görünüyordu. O güne kadar çiçeklerin karşılık vereceğine inanmayan Umut, 'Duyuyor musun anne? Sana, geçmiş olsun, hoş geldin, diyorlar.' dedi. Sevgi Hanım da 'Duyuyorum yavrum. Çiçekler sevgiyle, sevgiler umutla yeşerir.' dedi. Daha sonra, çiçeklere baktı, 'Hoş bulduk.' diyerek gülümsedi.

Bu yazı 1305 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum