Bir ulu çınar daha göçüp gitti ilçemizden. Ağlayarak geldi dünyaya ama gülerek gitti; bir sevgiliye gider gibi. Ama sevenlerini ağlatarak gitti. Alışmıştık ona; güler yüzüne, hoş sohbetine.
Daha küçücük bir çocukken tanımıştım onu.
Evimiz, Top Sahası'ndan Çamlı Cami'ye uzanan, yeşil çam ağaçlarının, akasya ve dut ağaçlarının süslediği Çamlıca Sokağı'nın tam ortasında idi. Oyun sahamız bu sokaktı. Çarşıdan gelen ve Demirci yoluna doğru uzanan İstanbul Caddesi de sokağımızı tam ortadan kesmekte idi. Akşama yakın saatlerde sessiz ve sakin bir şekilde geçip giden at arabaları, büyük bir gürültüyle geçen motosikletler ve hızlı adımlarla evine dönen mahalle sakinleriyle sokağımız birden canlanıverirdi.
Bir kişi vardı ki; her gün olmasa da zaman zaman bizim sokaktan geçer, yüzündeki tebessüm ve babacan tavırları hep dikkatimi çekerdi. Saçları, kaşları, kirpiklerine kadar sarı, pembe tombul yüzünü süsleyen mavi gözleri, daima gülümseyen yüzüyle farklı bir insandı. Kim olduğunu, nerede oturduğunu, ne iş yaptığını bilmezdim.
Onu, 13-14 yaşlarındayken bir gün rahmetli babamın; 'Avni iyidir!' sözüyle tanımaya başladım.
O günlerde ağabeyimin evliliği gündemdeydi. Annemin o akşam babama;
- 'Etçilerin Manav Avni Abi'nin büyük kızını söylüyorlar. Ne yapsak, istesek mi?' sorusuna babam gözleri parlayarak;
- 'Avni iyidir!' diyerek sevinçle karşılık vermiş ve devam etmişti: 'Babası Ali Amca da iyi insandı. Rahmetli babamın en iyi arkadaşıydı. Çok severlerdi birbirlerini'
Neyse nasipmiş ağabeyimle yengem evlendiler. Babamın 'İyidir' dediği Avni Amca artık dünür amcam olmuştu. Sık sık görüşüyor, konuşuyor, şakalaşıyorduk.
Hiç boş konuşmazdı, ülke ve dünya meseleleri üzerine çeşitli yorumlar yapar, çözümler önerir, çareler üretirdi. Vesayeti, adaletsizliği, yalanı, talanı, hileyi, kibirlenmeyi hiç sevmez, haksızlıklara kalbiyle buğzettiği gibi diliyle de düzeltmek için büyük çaba sarf ederdi. Konuşurken öyle kendinden geçerdi ki, sarı olan rengi kırmızıya dönerdi. Sık sık tekrarladığı; 'Efendim' ve 'Ordan sonra' sözleriyle daha da ilgi çekici hale getirdiği sohbetini bitirir, hemen bir yenisine başlardı. Ama karşısındakinin de fikirlerini öğrenmek için soru üstüne soru sorar ve büyük bir dikkatle dinlerdi konuşmasını. Okumayı sever, yurt ve dünya gündemini iyi takip ederdi.
Koyu bir Beşiktaş taraftarıydı. Futbolla ilgisi çok genç yaşlarda, Eski Gördes'te oynadığı Bozkurtspor ile başlamıştı. İlçemizin güzide kulüpleri Gördesspor, Halıspor ve Esnafspor'un hararetli bir taraftarıydı ve Gördes'teki maçlarını hiç kaçırmazdı.
İstanbul'da okuduğum ve Doğu'da çalıştığım yıllarda Gördes'e geldiğimde babamın dükkânından sonra ilk uğradığım Avni Amca'nın Belediye Hal Binası içindeki manav dükkânı olurdu. Her defasında beni büyük bir içtenlikle karşılar, onca işinin arasında beni zorla oturtur, mutlaka bir şeyler ısmarlardı. Boş olduğu zamanlarda uzun uzun konuşur sohbet ederdik. İşi olduğunda bile ayakta gider gelir yine de sohbet ederdi. Her ayrılmamızda;
- ' Güle güle! Dendi ha! Her zaman gel! Selâm söyle!' diyerek uğurlardı beni.
Gördes'te çalıştığım yıllarda da sık sık yanına uğrar, çayını içer, tatlı sohbetini dinlerdim. 90'lı yıllarda Belediye tarafından yapılıp hizmete açılan Anadolu Otel'in de isim babasıydı Avni Amca. Otelin ismi konusunda açılan yarışmaya katılmış ve birinci seçilmişti. Daha sonra Gördes Esnaf ve Sanatkârlar Derneği tarafından 'Yılın Ahisi' seçilmiş, bu iki olay onu çok mutlu etmişti.
İlerleyen yaşına rağmen ne Çamlı Cami'deki safını, ne de Cevdet'in Tepesi'nde bulunan Kahvehanedeki masasını terk etmemişti. Beş vakit namazını kılar ve hemen her gece kahvehanedeki masasında yerini alır, oyununu oynardı. Kov, gıybet, dedikodu nedir bilmezdi. Bulunduğu mecliste dedikodu başlarsa hemen müdahale ederek, konuyu tekrar memleket meselelerine ya da futbola getirirdi. Kahvehanenin arananlarındandı. Gelmediği günlerde 'acaba neden gelmedi?' diye merak edilirdi.
Dinî değerler kadar millî değerlere de önem verirdi. Millî Bayramlarda herkesten önce dükkânının önüne bayrağı asar, unutanlara hatırlatırdı. Kuvayı Milliye ruhuyla dopdolu, Gördes sevdalısı, tarihe ve kültüre o derece meraklı, aydın ruhlu bir insandı. İlerleyen yaşına rağmen müthiş bir hafızaya ve muhakeme gücüne sahipti. İman ve akıl cenderesinde muazzam bir analiz ve sentez kabiliyetine sahipti. Milli ve dini değerler hususunda tam bir sentezciydi.
Eski Gördes anılarını; Yangın'ı, Heyelan ve Göç'ü, Yeni Gördes'in Kuruluşu'nu büyük bir coşku ve heyecanla anlatır, anlatılanları dinlemekten de büyük zevk alırdı. Gazetemizin en iyi okurlarındandı, düzenli olarak alır ve baştan sona bütün sayfalarını hiç atlamadan okurdu. Her karşılaşmamızda, yazılarımı okuduğunu ve beğendiğini belirtir ve beni yazmam hususunda sürekli teşvik eder, takdir etmesini bilirdi.
Hani derler ya; ' at üstünde doğup, at üstünde ölmek' sanki onun için söylenmiş bir söz. 87 yaşına rağmen halâ ayakta, halâ toprakla ve işiyle meşgul, bir gün öncesine kadar yine sohbetini yapıp, şarkılarla ilahilerle neşelenip, yaşadığı gibi veda edip gitti. Her zamanki derleyici toplayıcı yanını Hakk'a yürüyüşünde de gösterip koronavirüs sebebiyle birbirinden uzakta evine hapsolmuş, evinden dışarı adım atamayan birçok insanı ta İzmir'den, Manisa'dan, Akhisar'dan ve Gördes'in çeşitli yerlerinden bir araya getirerek, camisiz, kahvehanesiz tadı tuzu kalmamış, virüsle boğuşan bu maddi âlemden ebedi âleme uçup gitti Avni Amca.
Kulakları ağır duyardı, sonraları hiç duymamaya başlamıştı. Ama gariplerin, mazlumların, masumların feryatlarını kulağı duyan birçok insandan çok daha iyi duyduğuna ben şahidim.
Sevenlerinin başı sağolsun. Ruhu şad, mekânı Cennet olsun.
YORUMLAR