Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Bulutlar Üzerinde Koşanlar

02 Mart 2025 - 16:12 - Güncelleme: 02 Mart 2025 - 16:12

Her insan doğuştan iki temel zenginliğe sahiptir. Birisi, Allah’ın doğuştan verdiği el, ayak, göz, kulak, güç, sağlık ve akıl gibi nimetler, diğeri de bu nimetler kullanılarak elde edilen mal, mülk, servet ve makam, mevki gibi nimetlerdir.
Doğuştan verilen nimetler yönünden hemen her insan, büyük bir servet ve makam sahibidir. Çünkü bir göz veya kulak ya da akıl, dünyanın en zengin insanının servetinden daha değerlidir.
Ancak; Allah’ın verdiği bu eşsiz nimetler kullanılıp değerlendirilerek sahip olunan mal, mülk, makam ve mevki gibi nimetlere gelince, insan bütün bu nimetleri yalnız kendi aklı ve gücü sayesinde kazandığını zanneder. Bu nimetleri, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerle elde ettiğini aklına bile getirmez.
Halbuki, ilk sermayeyi veren kim ise, onunla elde edilen ikinci sermayenin sahibi de muhakkak ki; O’dur. Çünkü ikinci zenginlikler, birinci zenginlikler sayesinde kazanılmıştır. Birinciler olmasa, ikincilerin kazanılması da mümkün olamayacaktır.
Ancak, insanoğlu acizdir. Biraz zengin ya da güç sahibi oldu mu, kendini başkalarından üstün görür, ayakları yerden kesilir ve bulutlar üzerinde koşmaya başlar:
                “Ben zenginim!..” “Ben kazandım!..” “Benim!..” “Ben!..” …
Bu “Ben” ler gittikçe çoğalır. Sıkıştığı zaman da “Bana” ya dönüşür; “Bu zenginliği bana Allah verdi!..” “Bu makamı bana Allah verdi!..” …
Yüce Allah Kuran-ı Kerim’inde; “Her insan gibi tek başına aciz ve zayıf olarak yarattığım sonradan zengin olup şımaran o kişiyi bana bırak! Ona hesapsız mal verdim. Bir insanın sahip olmak isteyeceği her türlü imkânı önüne serdim. Ama onun gözü hiç doymuyor sürekli daha fazlasını istiyor.” (Müddessir Sûresi 11-12-14- ve 15. Âyetler) diyerek zengin olup şımaranları işaret etmektedir.
“Allah bu zenginliği bana niye verdi?” “Allah beni bu makama niye getirdi?” diye düşünmek pek işine gelmez.
“Bu sizin kaderiniz; benim kaderimde zengin olmak varmış, sizin kaderiniz de fakir olmak.” diyerek başkalarını hor ve hakir görür.
Bu anlayışta olanlar da Kalem Sûresi, 47. Âyette: “Yoksa sadece Allah’ın bildiği gaybın bilgisi onların yanında da her şeyin kaderini onlar mı yazıyorlar?” diyerek uyarılmaktadırlar.
                Kur’an-ı Kerim’de, insanlar arasında uçurum oluşmaması için sahip olunan zenginlikte başkalarının da hakkı olduğu ve paylaşılması gerektiği hususunda birçok âyet vardır:
“Yüzlerinizi doğuya ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen, antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takva sahipleri de yine bunlardır.” (Bakara Sûresi, 177. Âyet)
“Varlıklı kimse, imkânına göre nafakayı ve ücreti bol versin. Maddî imkânları dar olan da Allah’ın kendisine verdiği kadarından versin. Allah, herkesi ancak kendisine verdiği imkân nispetinde yükümlü tutar.” (Talâk Sûresi, 7. Âyet)
“Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş? Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık. Bir kısmı diğerini istihdam etsin diye kimini kiminden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır.” (Zuhruf Sûresi, 32. Âyet)
“Sevdiğiniz/ kazandığınız şeylerden Allah için yoksullara pay ayırmazsanız, dünyada ve ahirette mutlu olamazsınız. İçtenlikle verdiğiniz her şeyi Allah mutlaka bilir.” (Âl-i İmran Sûresi, 3:92. Âyet)
Bu hususta bildirilmiş daha birçok âyet vardır.
Peygamber Efendimiz de bu âyetler ışığında; “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” “İşçinin emeğinin hakkını alın teri kurumadan veriniz.” Hadis-i Şerifleriyle bu konunun önemine dikkat çekmekte ve bu servet ve mevki sahibi Müslümanları uyarmaktadır.
Kur’an’da birçok yerde Allahüteâla: “Zekâtınızı verin” “Fakirleri gözetin” “Zenginliğinizi paylaşın” “Güçsüzlerin hakkını gözetin” “Hükmünüz altındakilere adil davranın” “Aşırıya kaçmayın” diye de sık sık bizleri uyarmaktadır.
Birçok âyette; her iki sermayeyi de kendinin zanneden ve zenginliğiyle şımarıp kendini herkesten üstün gören ve o servetin o insan için ahirette ceza sebebi olacağını açıkça belirtir. Emanet olarak verdiği serveti kendisinin razı olduğu yerlerde kullanması halinde ise onun için en büyük nimet olduğunu belirterek cennetiyle müjdeler.
“Peygamberimiz bir hurmayla oruç açıyormuş, küçük bir odada hasır üzerinde yatıyormuş, Hz. Ebubekir bütün servetini davası uğruna harcamış, Halife Ömer fakirlere sırtında çuvalla un taşımış…” gibi söylemlerle İslâm büyükleri örnek gösteriliyor da acaba iş başa düşünce neden çark ediliyor?
Müzzemmil Sûresi, 11. âyette ise: Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan (Cahiliye Devri) bir sömürü düzeni kuran, bu düzende Nimet içinde yüzen, o nimetleri gönderen Allah’ın âyetleri kendilerine hatırlatıldığında, âyetleri ve onları hatırlatan elçiyi yalanlayan o yalancıları bana bırak ve acele etme onlara biraz mühlet ver. Fakat şunu iyi bilsinler, onlara mühlet verişimiz bir şey yapmayacağımız anlamına gelmez.
Müddessir Sûresi, 46 ve 48. Âyetlerde ise: “Ve bazılarımız itibarıyla; inandığımız gibi yaşamak yerine, yaşadığımız gibi inanmayı tercih ettiğimiz için hesap gününü de yalanlıyorduk.  Artık dünyada olduğu gibi “Bir aracı bulur işimizi hallederiz” de demesinler. Zira iman yoksa, amel yoksa, tövbe yoksa, günah çoksa şefaat edenlerin hiçbirinin şefaati onlara bir fayda vermez.”
Güzel ahlâkın olmadığı yerde din de yoktur.  “Biz, seni güzel ahlâkı tamamlamak için gönderdik” demekle Yüce Allah, Peygamberlerini sadece kendine ibadet edilmesi için göndermediğini açıkça belirtmektedir.
                Son olarak; Müzzemmil Sûresi (4. ve 20. Âyetler): ...Ve Kur’an’ı namazın içinde veya dışında ağır ağır, içine sindire sindire, anlamı üzerinde düşüne düşüne tertil ile okuyun. … Allah’ın huzurundaki duruşu, hayatın her anına taşımak için Namazı dosdoğru kılın ve sizi dünya malına karşı bağımlılıktan kurtaran, sizi bencillik ve cimrilik gibi kötü sıfatlardan arındıran zekâtı verin.”
                Biz, Müslümanlar olarak; bütün bu âyetler ışığında yaşantımıza yön verip, tefekkür ederek ve düşünerek ibadetlerimizi yapabiliyor muyuz acaba? 
***

Bu yazı 271 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum