'Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır' demiş atalarımız. Yılanın deliğinden çıktığını hiç görmedim ama tatlı söze, güler yüze aldananları çok gördüm. İnsanız; hepimizin zaafları vardır, ama tilkilerin hüküm sürdüğü bir dünyada karga durumuna düşmemek biraz da bize bağlıdır.
Birkaç güzel söz, ruhunu okşayan birkaç cümle, o kişiyi avucunuzun içine almaya yeter. Bu kişi sıradan biri olabildiği gibi, çok iyi eğitim almış, yüksek kültürlü bir kişi hatta bir profesör dahi olabilir.
Nitekim, daha bundan birkaç yıl önce ülkemizin sözü dinlenir, hanımefendi ve bilge profesörlerinden Canan Karatay Hanımefendi'yi bile 3-4 dakikalık bir telefon görüşmesiyle kafese almışlardı. Hatırladığım kadarıyla Canan Hanım, kendisini öven, tatlı ve güzel sözlerle aldatan dolandırıcılara oldukça yüklü miktarda bir para kaptırmıştı. Ve günlerce televizyonlarda ve gazetelerde nasıl aldatıldığını ve böyle bir duruma nasıl düşebildiğini yana yakıla anlatmıştı.
Sadece o değildi tabii aldatılan; daha birçok insanımız bu dolandırıcıların kurbanı olmuşlardı ve bunların içinde de okumuş, kültürlü, mevki sahibi olanlar da bir hayli fazlaydı.
Ne yazık ki dolandırıcılık, modern bir meslek oldu günümüzde. Sermayesiz, kârlı bir meslek. Tek sermayeleri; birkaç güzel söz, iki tatlı kelam. Ve sürekli kendilerini yeniliyorlar. Bu günlerde değişik bir taktik uygulamaya da başladılar. Satamadıkları kitaplarını kolayca satmak için sizi öyle bir övüyor, methiyeler düzüyorlar ki siz bile kendi kendinizi tanıyamıyorsunuz' Ben neymişim be abi!' Diyorsunuz.
Nereden temin ettilerse ki (artık bu günümüzde hiç de zor değil) telefon numaranızdan sizi kırk yıllık dostunuz gibi arıyorlar ve başlıyorlar methiyeler düzmeye:
-'.Bey! Merhabalar Efendim. Nasılsınız? Sizin ne kadar iyi yürekli, yardımsever ve cömert biri olduğunuzu biliyoruz efendim. Bizler bir Cumhuriyet platformu oluşturduk. Atatürk ve Cumhuriyet dizisi kitaplarımızdan size de bir paket ayırdık. Gençlerimize ve öğrencilerimize yardım amaçlı bir kampanya düzenledik. Sizin de bu kampanyaya destek olacağınızı umuyoruz. Sizin ne kadar Atatürkçü ve Cumhuriyetçi olduğunuzu biliyoruz. Bizi kırmayacağınızı umarız. 300 TL. değerindeki kitaplarımızı size 150 TL.ye gönderiyoruz. Kargo ücreti ödemeyeceksiniz. Şimdiden teşekkür ediyoruz efendim. İyi günler'
Merak edip yayınevlerinin internet sitelerinden araştırdım. Ve birçok yakınmalar ve şikayetlerle karşılaştım. 'Dolandırıldım. Sizi şikâyet edeceğim. Gönderdiğiniz kitaplar o kadar değerde kitaplar değil.' 'Böyle bir platform olmadığını öğrendim. Beni kandırdınız.' 'Gönderdiğiniz kitaplar telefonda belirttiğiniz kitaplar değil.' Vs vs.
Görev yaptığım yıllarda da okullara eli çantalı kucaklarında bir yığın kitapla çıkar gelirlerdi. Gayet saygılı ve sempatik tavırlarla odama girerler ve hal hatırdan sonra hemen başlarlardı methiyeler düzmeye:
-Saygıdeğer Müdürüm, millî ve manevî değerlere önem veren kıymetli bir şahsiyet olduğunuzu biliyoruz. Yayınevimiz, Gençlerimizin ve çocuklarımızın millî değerlerimizle yetişmelerini sağlamak için bir kampanya başlattı. Malumunuz gençlerimiz manevî yönden zayıf. Desteklenmeleri lâzım. Sizin bu konuda hassasiyet sahibi bir insan olduğunuzu ve bizi kırmayacağınızı biliyoruz. Kitaplarımız iskontolu. Aile Birliğiniz adına fatura da veriyoruz' Size bu kitapları satmadan buradan gitmek istemiyoruz. Siz cömert ve duyarlı bir eğitimcisiniz. Vs.vs'
Hani daha ilkokul sıralarında iken okuduğumuz Karga ile Tilki masalını bilirsiniz. Ünlü fabl yazarı La Fontaine'den, güzel bir çocuk masalı. Okumayla tanıştığımız henüz ilkokul sıralarında ilk okuduğumuz ve unutamadığımız masallardan biridir:
Günlerden bir gün bay karga konmuş bir dala, koca bir peynir ağzında. Tilki peynirin kokusunu almış gelmiş ağacın altına:
Günaydın, Sayın Karga, demiş, bu ne güzellik böyle; bakmaya doyamıyorum size. Şu tüylere bakın, pırıl pırıl. Sesiniz bilmiyorum nasıl? O da renginiz kadar güzelse'Ne yalan söyleyeyim; bu ormanda güzel yoktur üstünüze.
Karga bu sözlere bitmiş:
Şuna bir gak diyeyim de ses görsün, demiş.
'Gak' der demez peynir düşmüş, tilki yutmuş.
Kara bayım, demiş kargaya; şu sözümü hiç unutma, kaptırdığın peynire değer. Her dalkavuk çıkarı için över, yüzüne güler, peynirini yer.
Karganın aklı gelmiş başına, ama iş işten geçtikten sonra.
Bu masal bize ta ilkokul sıralarında öğretildiği ve hiç aklımızdan çıkmadığı halde, birçok eğitimden geçmiş kelli felli insanlar, koskoca iş adamları, koca koca profesörler neden hâlâ aldanırız? Anlamak mümkün değil. Bakın ne demiş Sadi Şirazî:
'Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin.
Basit bir adamı dost edinmek isterseniz, methedin.
YORUMLAR