Bu sohbetimde siz değerli okurlarıma, vatanı için kendilerini feda etmiş bir Gördesli aileyi anlatacağım.
Evet, anlatacağım ki; bugün, yüz yıl önce dedelerimizin ninelerimizin yaşadığı sıkıntıları masal gibi dinleyen hatta dinleme zahmetinde dahi bulunmayan, hatta ve hatta o günleri hiç yaşanmamış farz eden, bu büyük milletin verdiği Kurtuluş Mücadelesini yok sayan ve Batı Anadolu Türk’ünün düşmana karşı direniş göstermeyip işgali kabullendiklerini dahi utanmadan söyleyebilen ruhsuz ve cahil biçarelere ibret olsun. Bir nebze olsun hakikati görür, şehit ve gazilerimizin yaşadığı o zulüm ve ıstırap, fedakârlık ve kahramanlık dolu günlerin ve Kutlu Mücadelenin değerini bir nebze de olsa anlayabilirler belki…
Eski Gördes’e güneyden, Köprübaşı yolu üzerinde bulunan Demir köprü yönünden girerseniz, sağlı sollu iki mezarlık karşılar sizi. Sağ tarafta küçücük bir alanda bulunan Garipler Mezarlığı ile sol tarafta en büyük alana sahip olan Koca (Büyük) Mezarlık. İki mezarlık arasındaki döşeme yoldan devam edip, Garipler Mezarlığı’nın bittiği yerde sağ tarafa dönen ilk yola girip on adım yürüdüğünüzde, mezarlığın uç noktasında duvarın hemen üstünde mütevazı bir türbe karşılar sizi; sessiz ve sakin. ‘Kesikbaş Dede' derler, önündeki taş kitabede kısaca da olsa tanıtılmaya çalışılan bir şehit mezarıdır sizi karşılayan. İşte o, Gördes’in Koca Molla Mehmet Efe’sidir, gözünü kırpmadan düşmana saldıran ve başını veren koca yiğit.
Gördesli Molla Mehmet Efendi, 65 yaşlarında, sakallı, sarıklı, kahraman bir mücahitti. Yunanlıların Gördes’i ve Demirci’yi işgal ettiklerinde, yıllarca dağlarda bütün Türk Çetelerine babalık yapmış, onlara nasihatlerde bulunmuş, yol göstermiş gözü pek bir Türk Akıncısı idi. Aslen Gördes’in Kaşıkçı Köyü’nden olup, 1900’lü yıllarda Gördes’e gelip yerleşmişti. Çandırların Molla Mehmet Efendi diye anılırdı. Ama zannedilir ki, vatan için başını veren sadece burada yatan ve adı Kesikbaş Dede olmuş şehittir. Kimse onun ailesinin dramını bilmez; “Çandırların Molla Mehmet Ailesi olarak nasıl fedakârca mücadele verdiklerini, nelere katlandıklarını, ne acılar çektiklerini ve hepsinin birer birer şehadet şerbetini içerek vatana olan borçlarını fazlasıyla ödediklerini bilmez. Önce oğlunun birini Çanakkale’de, sonra da büyük oğlu Mustafa’yı Gördes muharebelerinde Yunanlılara karşı direnirken şehit verdiğini, küçük oğlu Kadir’in de Yunan’a esir düşüp bir daha da geri dönmediğini ve nihayet kendi başını da vatan için verip makamların en yücesine eriştiğini. Bu kadarla da kalmayıp, kızı Hatice (Parti Pehlivan Ağa’nın eşi)nin de birkaç köylünün para karşılığında kalleşçe Yunan’a teslim edip esir olarak Atina’ya gönderildiğini, çok sevdiği damadı Parti Pehlivan’ın da Yunanlılarla girdiği bir çatışmada sağ gözünü kaybedip ölünceye kadar vücudunda dokuz kurşunun verdiği acıyla yaşamak zorunda kaldığını…”
Koca yayla’da oğlu Mustafa’nın şehit, diğer oğlu Kadir’in de esir düştüğü haberi kendisine verildiğinde, İhtiyar Molla Mehmet Efe, hiç metanetini bozmamış, bir süre düşünüp dualar ettikten sonra: “Makbule’nin şehadetine üzüldüm, fakat teslim olmadığına, düşman eline düşmediğine memnunum. Oğlum Mustafa şehit olmuş, evlâdımdır, acıyorum ancak vazifesi başında öldüğü için benim oğlum olduğunu ispat etmiştir, bundan dolayı bahtiyarım… Fakat küçük oğlum Kadir’in esir olması canımı sıktı, keşke siz bir kurşun sıkıp öldürseydiniz de düşmana teslim ve esir olmasaydı. Çünkü ben erkeğim; erkek adamın oğlu da erkek ve mert olur, mert adamlar ise esir olmaz, ölür… İşte buna gücendim… Her ne ise, bu meseleyi koca karıya ve kerimeye bari söylemeyelim” dedi.
Aksakallı, mert yürekli ihtiyar efenin bu yüce ve sağlam duruşu karşısında İbrahim Ethem Bey hayranlığını gizleyemedi; elini omuzuna koydu, gözlerinde biriken yaşları belli etmemeye çalışarak:
“Yiğit Efe! Mert Efe! Başın sağ olsun! Bu millet, kahramanlıklarınızı ve fedakârlıklarınızı aslâ unutmayacaktır!” diyerek, kendini dışarı attı.
***
Bir gün, Karakaş Çiftliği’nde bulundukları bir sırada bir mücahit efe koşarak geldi ve Yunan Ordusunun Gördes’i terk ettiğini haber verdi. Alınabilecek en güzel haberdi bu Molla Mehmet Efe için, hemen atına atladı, damadı Pehlivan Ağa’nın karşı çıkmasına rağmen durmadı, hatıralarla dolu Gördes gözünde tütüyordu. Yanına çok sevdiği Nalbant Rafet Efe’yi de alarak Gördes’in yolunu tuttu.
İki atlı, Gördes’e doğru kanat açıp dörtnala ilerlediler. Güneş, Kepez Dağı’nın üzerinden kaybolmak üzereyken Gördes’e vardılar. Sessizce Kum Çayı Vadisi’nden Mezar kaşı’na doğru tırmanışa geçtiler. Ortalıkta kimseler yoktu. Ancak, aynı dakikalarda Yunan kuvvetleri de Kavak Dibinden şehre doğru inmekteydiler. Mezar kaşı’ndan Cuma Mahallesi’ne açılan ilk sokağa girdiklerinde karşılarında kalabalık bir Yunan kuvveti beliriverdi. Yunan askerleri, iki Türk Akıncısı’nı görünce geri dönüp kaçmak istediler, ancak kumandanlarının müdahalesiyle silaha sarılıp ateş etmeye başladılar. Molla Mehmet Efe ile Nalbant Rafet Efe, kurşun sağanağı altında atlarından inip hemen mevzi alarak karşılık verdiler. Yunan askerleri kaçmak için yerlerinden kalkıyor ancak kaçamayıp oraya yığılıp kalıyorlardı, çatışma yarım saatten fazla sürdü, birçok Yunan askeri vuruldu.
“Rafet! Hakkını helal et! Gayrı kurtuluş yok! Cephanemiz azaldı, bu namussuz gavurcuklar bizi sağ koymaz!” dedi Molla Mehmet Efe ve ateşe devam etti, iki Yunan askeri daha yere devrildi.
“Helal olsun Molla Efem! Sen de helal et! Ne yapalım buraya kadarmış!” dedi Nalbant Rafet Efe ve silahını ateşledi, bir Yunan askeri daha haykırarak yere devrildi.
Molla Mehmet Efe hem bir şeyler okuyor hem de peş peşe tetiğe basıyordu. O tetiğe bastıkça sokağın karşı ucundan acı haykırış sesleri geliyor, Yunan askerleri biraz daha gerileyerek uzaklaşıyorlardı. Molla Mehmet Efe ile Rafet Efe’ de geri çekilmişlerdi. O esnada; “Ya Allah!..” diye bir ses yankılandı Mezar kaşı’ n da ki köprünün başında. Bu ses, yetmişe dayanmış yaşına rağmen aslanlar gibi dövüşen Molla Mehmet Efe’nin gür sesiydi. Yankılanan ikinci “Allah!” sesinden sonra Molla Mehmet Efe’nin iri gövdesi sağ yanına doğru yığılı verdi. Rafet Efe, ne yapacağını bilemiyordu. Bir taraftan son kurşunlarını düşman askerlerinin üzerine boşaltırken diğer taraftan Molla Mehmet Efe’yi tutmaya çalışıyordu. Molla Mehmet Efe şehadet getiriyor ve Rafet Efe’ye: “Git! Hemen git!” diyordu.
“Benden hayır yok Rafet, tam böğrümden yedim kurşunu, sen durma kurtar canını, çabuk! çabuk!” diye bağırıyordu Molla Mehmet Efe. Rafet Efe, son kurşunlarını da boşalttı, hemen Molla Mehmet Efe’nin tüfeğini alarak ateşe devam etti, son kurşunu da boşa atmadı Rafet Efe bir Yunan askeri daha acı feryatlarla kendini yere attı. Bu arada Molla Mehmet Efe ruhunu teslim etmiş, Yunan askerlerinden sağ kalanlar da tabanı yağlayıp kaçmışlardı. Rafet Efe, ne yapacağını düşünürken tekrar ateş başladı. Bunun üzerine hemen yanlarında bulunan Kürlü Dere’ye kendini attı ve dikenli böğürtlen dalları arasında kaybolup gitti.
Ateşin kesilmesi üzerine Yunan askerleri başlarında kumandanları olduğu halde Molla Mehmet Efe’nin cansız bedeninin bulunduğu yere doğru koştular. On metre kadar kalmıştı ki yavaşladılar, kimse ilerlemeye cesaret edemiyordu. Yunan kumandanı ilerlemeleri için emir üstüne emir veriyordu, ancak kimse cesaret edip te Molla Mehmet Efe’nin cansız bedenine yaklaşamıyordu. Epeyce bir bekleyişten sonra Yunan kumandanı ateş emri verdi. On Yunan askeri birden Molla Mehmet Efe’nin cansız bedenini tekrar kurşun yağmuruna tuttular. Ancak, Molla Mehmet Efe’ den bir inilti dahi çıkmamıştı. Buna rağmen Yunan kumandanı, ürkek adımlarla yaklaştı. Molla Mehmet Efe’nin cansız bedenine ayağının ucuyla dokundu, ayağıyla omzundan kaldırıp çevirdi. Her an canlanıverecekmiş gibi ürkek ve tedirgindi. Sonra geriye dönüp askerlere bir şeyler söyledi. Askerler, çevreyi aradılar, eğilip dereye baktılar, kurşun sıktılar, ama bir şey bulamadan kumandanlarının yanına geri döndüler. Kumandan askerlerine fena halde kızdı, haşladı.
Sonra eğilip Molla Mehmet Efe’nin cansız yüzünü inceledi, birden gözleri parladı sevinçle ayağa kalktı: “Sakallı Kaymakamı öldürdük! Bu azılı Türk çete reisi Kaymakam İbrahim Ethem! Nihayet yakaladık onu! Kesin şunun başını, fotoğrafını çekin, Atina’ ya gönderip mükâfatımızı alalım!” diye bağırdı. Biraz önce korkularından yanına bile yaklaşamadıkları Molla Mehmet Efe’nin cansız bedenine, akbabalar gibi üşüştü Yunan palikaryaları ve Molla Mehmet Efe’nin başını gövdesinden ayırarak, “Sakalli Kaymakam öldi!” nidaları arasında Gördes sokaklarında dolaştırıp Çarşıbaşı’ndaki Koca Çınar’a astılar. Daha sonra da Balıkesir’e ve oradan da Atina’ya gönderdiler.
Vatan için en aziz varlıkları olan canlarını seve seve fedâ eden kahramanlarımız, bizim için yaptıklarınız aslâ unutulmayacak, unutturulmayacaktır. Nûr içinde yatınız.
YORUMLAR