Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-23

10 Eylül 2018 - 15:40

İşgalcilere karşı millî direniş yurt sathında dalga dalga yayılırken, İngilizlerin etkisi altında bulunan İstanbul Hükûmeti Anadolu üzerindeki baskısını gün geçtikçe daha da arttırmaktadır.
19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, 28 Mayıs 1919'da Havza'dan ve 22 Haziran 1919'da Amasya'dan yayınladıkları genelgelerle;
'Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
İstanbul hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yol olmuş göstermektedir.
Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı zaruridir.
Anadolu'nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas'ta en kısa zamanda millî bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır.
Bunun için; bütün illerin her sancağından milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan en kısa zamanda yola çıkarılması gerekmektedir.
Her ihtimale karşı bu meselenin millî bir sır olarak gizli tutulması gerekmektedir'.
               Diyerek Türk Milleti'ni uyanışa ve direnişe çağırmışlardır. Bu çağrı üzerine yurdun dört tarafında düşmana karşı direniş örgütleri kurularak mücadeleye başlanmıştır.
               Balıkesir, Denizli, Nazilli, Alaşehir ve birçok il ve ilçede toplanan kongrelerle, Türk Milleti, vatanını savunma ve bağımsızlığını kurtarma hususundaki kararlılığını ortaya koymuş, aslâ teslim olmayacağını ve sonuna kadar mücadeleye kararlı olduğunu bütün dünyaya duyurmuştur.
               23 Temmuz 1919'da Erzurum'da Şark Vilâyetleri Müdafaa-i Hukuk-i Millîye Cemiyeti Erzurum Şubesi tarafından düzenlenen kongre, yurdun kurtarılması yönünde atılan çok önemli bir adım olmuştur.
               Daha sonra yurdun dört köşesinden gelen temsilcilerin katılımıyla 4-11 Eylül 1919 tarihlerinde toplanan Sivas Kongresi ile Türk Milleti, vatanını ve bağımsızlığını kurtarmak hususundaki kararlılığını tüm dünyaya haykırmıştır. Her iki kongrede alınan;
               ' Millî sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür,  aslâ parçalanamaz.
 Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet, topyekûn kendisini savunacak ve direnecektir.
 İstanbul Hükûmeti, vatanın bütünlüğünü ve bağımsızlığını sağlayamazsa geçici bir hükûmet kurulacaktır.
 Kuva-yı Millîye'yi tek kuvvet tanımak ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır.
 Azınlıklara siyasî hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez. Ancak, bu vatandaşların canları, malları ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır.
 Manda ve himaye kabul edilemez.
 Millî irade ve toplanan millî güçler, padişahlık ve halifelik makamını kurtaracaktır.
 Millî iradeyi temsil etmek üzere, Meclis-i Mebusan'ın derhal toplanmasına ve hükûmetin yaptığı işlerin milletçe denetlenmesine çalışılacaktır.
 Millî Cemiyetler, 'Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti' adı altında genel bir teşkilat olarak birleştirilmiştir.
 Genel teşkilatı idare ve alınan kararları yürütmek için kongre tarafından ‘Temsil Heyeti' seçilmiştir.' 
                Bu kararlar neticesinde telaşlanan İngilizlerin sıkıştırması sonucunda İstanbul Hükûmeti, Anadolu'da yeşeren Millî Mücadele Hareketi'ne karşı hasmane tutumunu daha da arttırarak, yerel yönetimlere gönderdiği telgraflarla; Millî Hareket mensuplarının daha sıkı takibata alınarak gerekirse tutuklanmalarını ve kesinlikle müsamaha gösterilmemesini istemiştir. Bunun neticesinde İstanbul Hükûmeti ile ilişkiler kesilmiştir.
 16-22 Eylül 1919 tarihlerinde toplanan 3. Balıkesir Kongresi'nde de; bölgenin İstanbul ile ilişkilerinin kesilmesi kararı alınmıştır. Hem bu gelişmeler, hem de Kuva-yı Seyyare Müfreze Kumandanı Parti Pehlivan Ağa'nın adamlarıyla birlikte Gördes'i ziyaret etmesi ilçedeki Rum azınlıkları ve hükûmet temsilcilerini rahatsız etmişti.
                                                GÖRDES, 25 EYLÜL 1919
                Gecenin ilerleyen saatlerinde; Kaymakam Hulusi Bey, koltuğunda, ceketini çıkarmış, gömleğinin düğmelerini gevşetmiş, yorgun ve bitkin bir halde otururken, peş peşe yaktığı sigaralar sebebiyle odada göz gözü görmez olmuştu. Tam karşısındaki koltukta oturan Hacı Ethem Bey dayanamayıp:
               -Müsaadenizle, pencereyi bir miktar açabilir miyim Kaymakam Bey? dedi.
               -Peki, açın! diyerek konuşmasını sürdürdü Kaymakam Hulusi Bey:
               -Hükûmet, Hareket-i Millîye'ye resmen ve gayri resmî muavenet[1] etmemeğe mecburdur. Farzedelim ki; hükûmet Teşkilât-ı Millîye'yi destekledi. Bunun anlaşılması, Hükûmet-i Osmanîye'nin politikasının mahvı olur. Çünkü biz harben değil siyaseten bir anlayış ile idareye mecburuz.
               Hacı Ethem Bey:
               -Kaymakam Bey, Zât-ı Şahane' ye takdim edilen telgrafta kongrenin gayesi arz edilmişti. Biz aslâ fırkacı değiliz, bunu nefretle reddettik. Bu gün hükûmet hiçbir fırkanın malı değildir ki bizim hasmımız olsun. Lakin bugün babamız olan hükûmet, bizi hiçbir surette anlamamıştır. Biz vatan için çalışırken, o bizi vatansızlık ile itham etti. Bu kabine, memleketin hiçbir yerinde haiz-i itimâd değildir.
               -Peki, kabineyi istifaya davet ettik diyelim. Gelen kabine bizim arzumuzun hilâfına hareket ederse, ona ne suretle muamele edeceğiz.
               -Biz öyle bir vaziyet almalıyız ki, bizim karşımızda hizmet edemeyen hükûmet tabiatıyla sükût etsin. Bu hükûmet mademki Kuva-yı Millîye'yi hoş görmüyor, men ediyor; o halde Müslümanların ırzını, şerefini, namusunu muhafaza ve temin etsin, mademki edemiyor, biz de onu tanımayız.
               Hacı Ethem Bey'in son sözleri, odada soğuk rüzgârların esmesine sebep oldu. Kaymakam Hulusi Bey, sönmek üzere olan sigarasını yeniledi, gömleğinin düğmelerinden birini daha açtı, bir noktada takılı kalmış gözlerini Hacı Ethem Bey'e çevirerek:
               -Meşruti idarelerde; milleti temsil eden hükûmettir. Zât-ı Şahane dışında ona tesir edecek başka kuvvet yoktur.
               -Memleketimiz çok nazik bir dönemden geçmektedir Kaymakam Bey. Hükûmetin vaziyeti mâlum. Kuva-yı Millîye taraflılarını ve vatanı istilâya teşebbüs eden düşmana karşı mücadele edenleri üzen; ne ölüm, ne sürgün, ne de ailelerinden ayrılıktır. Onları üzen asıl sebep; kendilerine gerek işgalciler ve gerekse Hükûmet tarafından ‘çeteci' denilmesidir. Biz çete değiliz, Yunan barbarlığına tepki olarak ortaya çıkan meşru bir kuvvetiz. Yunan zalimleriyle neye mal olursa olsun pençeleşmeye de yemin ettik.
               Hacı Ethem Bey'in bu kararlı tavrı karşısında Kaymakam Hulusi Bey daha fazla konuşmadı, sigarasını söndürdü, gömleğinin düğmelerini ilikledi, ceketini giyerek ayağa kalktı:
               -Vakit bir hayli ilerledi, gidelim, diyerek pencereye doğru ilerledi. Pencereyi kapatıp, lambaları üfleyerek odadan ayrıldılar.
              [1] Yardım etme.

Bu yazı 1100 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum