Gördes, çok değerli bir misafirini ağırlıyordu. Gördes'te doğmuş, büyümüş, ilk ve orta tahsilini Gördes'te yapmış, İstanbul Dar'ül Fünûnu[1]'nu kazanarak önce Edebiyat sonra da Hukuk tahsil etmiş, İstanbul Sultanîsi[2], Galatasaray Sultanîsi ve İstanbul Dar'ül Muallimini Âliye Mektebi[3]gibi birçok okulda öğretmenlik yapmış, kardeşi Mehmet Asım Bey ile Ahmet Emin Bey'in 1917 yılında çıkarttıkları 'Vakit Gazetesi' ndeki yazılarıyla tanınmış, daha sonra 'Tanin', 'Tercüman-ı Hakikât', ve ' Tasvir-i Efkâr' gazetelerinde de Millî Mücadele'yi destekleyen yazılar yazmış, İstanbul'dan Anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran gizli örgüt 'Mim mim Grubu'ndaki çalışmalarıyla dikkat çekmiş değerli bir evlâdını; Hakkı Tarık Bey[4]'i ağırlıyordu Gördes.
Gördes Kuva-yı Millîye Cemiyeti'nin geniş salonu yine tıklım tıklım dolmuştu. Gördesliler, bu nadide evlatlarını bağırlarına basmak ve dinlemek için geniş salonu doldurmuşlardı.
Cemiyet Başkanı Hacı Ethem Bey'in sunuş konuşmasının ardından söze başlayan Hakkı Tarık Bey'in sesi ilk başladığında titriyordu. Titriyordu, çünkü; uzun zamandır gelemediği ve hasretini çektiği memleketine kavuşmanın ve çok sevdiği hemşerileriyle birlikte olmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyordu:
-Kıymetli Hemşerilerim! Muhterem Abilerim! Kardeşlerim! Bugün burada; doğduğum, büyüdüğüm, birçok hatıralarla dolu şirin kasabamızda siz kıymetli, vefakâr hemşerilerimin arasında bulunmaktan mesut ve bahtiyarım. Hepinizi muhabbetle, hürmetle, hasretle selâmlıyorum. Ne olur heyecanımı mazur görün! Aylardır hasretini çektiğim memleketime ve sizlere kavuşmak bana çok tesir etti. Ayrıca; işgal altındaki bir şehirden, hür ve şerefli bir vatan toprağına ayak basmak da hissiyatımı bir hayli alevlendirdi. Bu güzel gecede, memleketimde, siz kıymetli hemşerilerimle hasbihal etmeyi nasip eylediği için yüce Allah'a hamd ü sanâlar olsun.
Evet, söyleyecek, anlatılacak şey çok. Ama ben bir miktar konuşup sonra sizlerle hasbihal ederek sohbetimizi sürdürmek istiyorum. Bir hatip gibi nutuk çekip sizlere hitap etmek istemiyorum. Zira sizin muhabbet dolu samimi sohbetlerinizi özledim.
Malûmunuz; Payitahtımız, gözbebeğimiz, ecdat yadigârı güzel İstanbul'umuz işgal altında; çok talihsiz günler yaşıyor. Asırlar boyu idaremiz altında huzur ve güven içinde yaşayan Rum, Ermeni, Yahudi vs. azınlıklar işgalcilerle bir olup biz Müslümanlara karşı akla hayale gelmedik en ağır işkenceleri ve hakaretleri reva görüyorlar. Fakir mahallelerin vaziyeti ise daha vahim; asıyorlar, kesiyorlar, ırza geçiyorlar. İşgalciler, görmezlikten geliyor, hükûmetimiz ise onlara yaranma derdinde, Padişahın vaziyeti malûm. Sudan bahanelerle her gün bir şehrimizi ya da bölgemizi işgal ediyorlar. İzmir ve Manisa'dan sonra Akhisar'a da girdiler. Mecbur kalarak geri çekildiler, lakin bu hedeflerinden vazgeçtikleri manasına gelmez. Bakmayın siz onların 'işgaller geçicidir' demelerine, bizimkiler de öyle diyorlar, inanmayın. Aralarında yaptıkları gizli muahedelerle vatanımızı paylaştılar bile. Bir müddet sonra daha ağır silahlarla ve daha kalabalık ordularla hücuma geçecekler. Bizim bittiğimizi, artık mukavemet gösteremeyeceğimizi sanıyorlardı. Ancak, umdukları gibi olmadı. Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının kararlı tutumları karşısında kara kara düşünmeye başladılar. Bilhassa Sivas Kongresi'nde alınan kararlar hem işgalcileri hem de İstanbul Hükûmeti'ni fevkalâde telaşlandırdı.
Hakkı Tarık Bey'in bir an için susmasından yararlanan Gördes eşrafından Hacımollazâde Ahmet Efendi:
-Hakkı Bey kardeşim, Sivas'ta yapılan Kongre elbette ki Hareket-i Millîye için büyük ehemmiyet arz etmektedir. Bizim merak ettiğimiz husus; İstanbul Hükûmeti'ni fevkalâde telaşlandıran bu kongrenin hükûmet üzerinde nasıl tesir yapacağıdır?
- Evet, malûmunuz her vilayetten halkın reyi ile seçilerek gelen temsilcilerin katılımıyla toplandı Sivas Kongresi. Bu sebeple millî bir kongre hüviyetindedir. Azalar, milletin hakikî ve müntehab mümessilleridir. Kongre, İstanbul Hükûmeti'nin bariz muhalefetine rağmen, toplanmıştır. Keza, Kongre'de Rauf Bey; 'biz burada müsaade-i seniye[5] ile değil, milletin arzusuyla toplandık' diyerek bunu güzel bir şekilde ifade etmiştir. Kongre, reis seçtiği Mustafa Kemal Paşa'yı tevkif[6] için verilen emri de dikkate almamıştır. Ayrıca Kongre, Mondros Mütarekesi'nin Osmanlı Devletince kabul edilmiş olan tatbik şeklini de reddetmiş ve yabancı işgallerine karşı da mukavemet edileceğini ilan etmiştir. Kongre, Ali Fuat Paşa'yı Batı Anadolu Umum Kuva-yı Millîye Kumandanlığına tayin etmekle, aynı zamanda yürütme selâhiyetine haiz olduğunu göstermiş, Amerikan mandasını da reddetmekle, kayıtsız şartsız istiklâli kabul ettiğini ilân etmiştir. Sivas Kongresi, Millî mukavemet[7]hareketine millî bir haz verdi ve millî bir merci vücuda getirdi. Mustafa Kemal de, bu millî mukavemet hareketinin muktedir şefi olarak tezahür etti. Bir Batılı, Jean Deny; ' Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliye reisi Mustafa Kemal'i, iktidarı, hukuken ve fiilen elinde bulundurduğu için, millî hükûmetin şefi olarak kabul etmek lâzımdır.' Diyerek isabetli bir tespitte bulunmuş. Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi'nden bir hafta sonra alelacele Sivas'a gelen Amerikalı General Harbord'a bakın nasıl cevap vermiş; 'Her şeye rağmen Vatanımızı kurtarmak, hür ve medenî bir Türk Devleti kurmak ve insan gibi yaşayabilmek için yapacağım bunu'' Nasıl, tokat gibi bir cevap değil mi? Bütün bu gelişmeler karşısında İstanbul Hükûmeti de bu zamana kadar ki tavır ve tutumunu gözden geçirip yeni bir istikamet tayin edecektir zannederim.
Arka sıralarda oturan eşraftan Karaüzümzâde Hacı Mehmet Efendi:
- Bu vaziyet karşısında Damat Ferit Paşa, acaba iktidarı bırakır gider mi dersiniz?
- Evet, gitti bile. Defalarca sadrazamlığa getirilen Damat Ferit Paşa, dört kez hükûmeti kurmakla vazifelendirildi. Ancak bu vazifeyi yapabilmek için lüzumlu kabiliyete ve tecrübeye sahip olmadığından kurduğu hükûmetler, Millî Mücadele'ye bilerek ve isteyerek çok büyük kötülüklerde bulundu. Ona göre; Mondros Mütarekesi'nin şartlarına riayet etmekten başka çare yoktur; işgallere karşı çıkmak, İtilaf Devletleri'ni daha çok kızdıracak ve yeni işgallere sebep olabilecektir. Millî Mücadele Hareketi'ni anlamaktan mahrum bir kişi olan Damat Ferit Paşa; 'Anadolu hareketleri, Birinci Cihan Harbi'nde terfi etmiş birkaç subayın işidir. Bu hareketler, alevleri sönmüş bir saman ateşinden başka bir şey değildir.' Diyerek bu hareketi küçümsüyordu ve bu hareketi ezmek için de elinden gelen her şeyi yapmaktan çekinmedi. Mustafa Kemal Paşa'nın Heyet-i Temsiliye Başkanı sıfatıyla bütün vilayetlerin İstanbul ile münasebetlerini kesmelerini istemesi ve gönderdiği tamimlerle hükûmet işleri için haberleşme yerinin bundan böyle Sivas'ta bulunan Heyet-i Temsiliye olacağını bildirmesi Damat Ferit Paşa Hükûmeti'nin istifa etmesine yetti. Yeni Hükûmeti kurmakla Anadolu Hareketi'ne yakınlığıyla ve vatanseverliğiyle tanınan Ali Rıza Paşa'nın vazifelendirilmesi, Anadolu Hareketi'nin ve Mustafa Kemal Paşa'nın, İstanbul Hükûmeti'ne karşı kazandığı siyasî bir zafer olması hasebiyle büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Bu hareket, Anadolu'da gelişmiş bulunan milliyetçilerin güçlerinin de ifadesi oldu. Mustafa Kemal- İstanbul mücadelesinde en nihayet İstanbul yere serildi ve Padişahtan da aradığı desteği bulamayan Damat Ferit Paşa'nın yerine Ali Rıza Paşa kabinesi geçti. Milliyetçi bir hüviyet taşıyan bu kabinenin, İstanbul'da işbaşına geçmesi Mustafa Kemal Paşa ve millî dava için, Damat Ferit'in düşürülmesinden sonra kazanılan ikinci zaferdir. Yeni hükûmetle beraber, basında da Sivas Kongresi'nin faaliyetleri ile ilgili haberlere ve övgülere rastlanmaya başlandı. Artık gazetelerin ilk sahifelerini Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey'in portreleri süslüyor.
- Desenize Millî İradenin şahlanması karşısında Damat Ferit Paşa Hükûmeti daha fazla direnemeyerek çekildi, dedi Topalağazâde Nurullah Efendi.
- Evet, aynen öyle, böylece Ali Rıza Paşa sadaret makamına getirildi. Ama İngilizler bundan hiç memnun olmadılar. Damat Ferit Paşa'yı tekrar sadaret makamına getirmek için padişah üzerindeki baskılarını arttırdılar.
-Ali Rıza Paşa'nın Kuva-yı Millîye Hareketine yakın ve milliyetçi hissiyata sahip bir zat-ı muhterem olduğunu söylediniz, bu yönde bir icraatı oldu mu? Dedi Kadıoğlu Ramazan Efendi.
-Çok doğru, dedi Hakkı Tarık Bey ve devam etti:
-Ali Rıza Paşa kabinesini kurduktan sonra, Heyet-i Temsiliye ile yakından görüşmek ve teferruat üzerinde anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Amasya'ya gönderdi.
[1] İstanbul Üniversitesi.
[2] İstanbul Lisesi.
[3] İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu.
[4] Hakkı Tarık Us (Öğretmen, Hukukçu, Gazeteci ve Siyasetçi)
[5] Padişahın yüksek müsaadesi.
[6] Tutuklama.
[7] Direniş.
YORUMLAR