VE ÇERKEZ ETHEM GÖRDES'TE' 2 Şubat 1921 GÖRDES
Çerkez Ethem, bütün karargâhıyla öğleye doğru Gördes' e geldi. Hacı Ethem Bey, Müftü İsmail Hakkı Efendi, Hacı Musazâde Namık Efendi ve Germiyanlı Hamdi Bey onu karşıladılar. Gördes'in doğusundan giren Çerkez Ethem Müfrezesi' nin bir ucu Namazgâh' ta, bir ucu ise Çarşıbaşı'nda idi. Sokaklar, Seyyare neferleriyle dolup taşmıştı. Sokaklarda Gördesliler'den eser kalmamış, herkes evine kapanmıştı. Çerkez Ethem, hemen Kuvayı Millîye Karargâhı'na giderek, orada bulunan kumandanlar ile müzakereye başladı. Ağabeyi Tevfik Bey hariç gelen kumandanlar buradaydı. Müzakere kısa sürdü. Çerkez Ethem, Hacı Musazâde Namık Efendi'nin Cuma Mahallesi'ndeki evinde misafir edildi. Diğerleri de evlere misafir olarak dağıtıldılar. Yorgun ve bitkin olan Seyyare neferleri, sıcak bir çorba ve yuva bulmanın heyecanıyla hemen evlere dağıldılar.
Kaymakam Hulusi Bey, beraberinde Jandarma kumandanı ve Hacı Ethem Bey olduğu halde gece Çerkez Ethem'i ziyarete gittiler. Biraz hoşbeşten sonra Çerkez Ethem:
- Bu vaziyet karşısında ne düşünüyorsunuz Kaymakam Bey? Diye sordu.
- Vaziyeti bilmiyorum ki düşüneyim, dedi Kaymakam Hulusi Bey.
- Herifler bize gâvurdan fazla hücum ediyorlar, hayret! Dedi Çerkez Ethem ve Hacı Ethem Bey'e baktı.
Hacı Ethem Bey:
- Benim anladığım bir şey varsa, o da düşmanda güç namına bir şey kalmamışken birbirimize tüfek atarak düşmana can getirdik. Bitmiş ve hiçbir ümidi kalmamış düşmana ümit ve hayat verdik.
- Evet, dedi Çerkez Ethem, ayağa kalkarak pencereye doğru gitti ve uzakları seyre başladı. Sürekli düşünüyordu.
Hacı Ethem Bey ve Kaymakam Hulusi Bey birbirlerine baktılar. Hacı Ethem Bey:
- Müsaadenizle biz çıkalım, yorgunsunuzdur istirahat ediniz, dedi.
-Buyurun Ethem Bey, görüşürüz, diyerek onları uğurladı Çerkez Ethem ve tekrar pencereye döndü.
'
Sabah olmuş, Kuva-yı Seyyare askerleri yavaş yavaş şehre yayılmışlar ve Gördes'i kontrolleri altına almışlardı. Çerkez Ethem Bey, çalışmalarını Gördes Kuva-yı Millîye Cemiyeti' nde sürdürüyordu. Son günlerdeki düşünceli haliyle yine pencereye doğru dönmüş uzakları
gözlüyordu. Ağabeyi Tevfik Bey de gelmişti. Kapı tıkladı bir Seyyare neferi selamlayarak odaya girdi:
- Demirci'den iki süvari geldi. Görüşmek isterler Kumandanım!
Ethem Bey başını salladı:
- Alın içeriye!
Önde iki süvari arkalarında beş seyyare askeri olduğu halde odaya girdiler. Öndeki asker sert bir selamla elindeki mektubu Çerkez Ethem'e uzattı:
- Buyurun!
Çerkez Ethem bakışlarıyla askerleri süzdükten sonra mektubu açarak okumaya başladı. Çehresi gerildi, bakışları sertleşti. Mektubu usulca masaya bırakarak Tevfik Bey'e baktı. Tevfik Bey meraklı bakışlarla sordu:
- Onlardan mı?
- Evet!
Tevfik Bey masaya doğru giderek mektubu aldı ve okudu, kaşları çatıldı, bakışları sertleşti, ani bir hareketle kapıya döndü ve mektubu getiren süvarileri göstererek:
- Derhal hapsedin şunları!
Seyyare askerleri kollarına girdikleri süvarileri ite kaka götürdüler. Kollarını bağlayıp hapsettiler.
Gördes, güneşli ve ılık bir gün yaşıyordu. Bütün minarelerinden salâ sesleri yükselmeye başlamıştı. Merkez Ulu Camii her zamankinden daha kalabalıktı. Henüz Cuma vakti gelmemiş olmasına rağmen cemaat yollara taşmıştı. Kuva-yı Seyyare askerlerinin de kasabada olmaları ve merkezde bulunması sebebiyle Ulu Cami'yi tercih etmeleri sebebiyle cami cemaati neredeyse bir misli daha artmıştı. Ağırlıklı olarak Çerkezlerden oluşan Kuva-yı Seyyare askerleri yanlarından ayırmadıkları silahları ve kıyafetleriyle hemen fark ediliyorlardı. Cami mihrabının sağında tam köşede yüksekçe bir yerde bulunan ağaç işlemeli kürsüde Müftü İsmail Hakkı Efendi her hafta yaptığı gibi vaaz-ı nasihatte bulunuyordu. O gün sesi daha gür çıkıyor, daha bir heyecanla sürdürüyordu konuşmasını:
-Hucurât Sûresi'nin 10. Âyeti'nde Allah şöyle buyurmaktadır: ' Mü'minler ancak kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki; O'nun merhametine nail olasınız.' 13. Âyeti'nde ise; ' Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, kabilelere ayırdık. Şunu unutmayın ki; Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, içinizden takvada en ileri olandır. Muhakkak ki; Allah herşeyi mükemmelen bilir, herşeyden hakkiyle haberdardır.' Sevgili Peygamberimiz de bir Hadis-i Şerifleri'nde; ' Nefsim kudret elinde bulunan Allah'a hamd olsun ki, iman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş sayılmazsınız' buyuruyor. Ashabın ulularından Muaz ibnü Cebel Hazretleri: Resûlüllah Efendimiz' in, 'Allah, benim hoşnutluğum uğrunda birbirini sevenler için, nebîlerin ve şehitlerin bile imrenecekleri nûrdan minberler, yüce makamlar vardır, buyurdu' dediğini nakletmektedir. Birbirini kıskanmak, düşmanca duygular beslemek kardeşliğe yakışmaz. Dinin olgunlaştırdığı gönülde, kin ve haset olur mu? Kin ve hasetle katılaşan kalbde, kâmil iman bulunur mu? Peygamber-i Zişan Efendimiz yine başka bir Hadis-i Şerifleri'nde: 'Birbirinizi kıskanmayın, birbirinize buğuz beslemeyin, ey Allah'ın kulları, birbirlerini seven kardeşler olun' buyurmaktadır. Bırakalım nifakı, bırakalım dedikoduyu, bırakalım düşmanca duyguları' Allah'ın emri bu! Rasûlüllah'ın tavsiyesi bu! İman kardeşliği, karşılıklı fedâkarlıkları gerektirir. Peygamber Efendimiz; 'Sizden biri, kendi nefsi için istediğini, kardeşi için istemedikçe iman etmiş olamaz' buyurmuştur. İman kardeşliği, bir can kardeşliğidir, şan kardeşliğidir; Hülâsa, Kur'an kardeşliğidir. Tarih boyunca İslâm Âlemi'nde görülen birçok başarılar, iman kardeşliğinin eseridir, buna karşılık meydana gelen türlü çatışmalar ve atışmalarsa iman kardeşliğini unutmuş olmanın fena sonuçlarıdır. Allah'a inanmış, Resûlüllah'a bağlanmış insanlar olarak, bu güzel Ata yurdunda yaşayan Müslümanlar olarak el ele verelim, Yüce Dinimizin kardeşlik hazzına erelim. Mehmet Akif Üstadın dediği gibi: ' Girmeyince bir millete tefrika onu düşman yenemez, Toplu vurdukça yürekler onu top bile sindiremez.' Ey Müslümanlar! Ey kardeşlerim! Gelin hep birlikte sımsıkı Allah'ın ipine sarılalım. Vatanımız, namusumuz, dinimiz, imanımız ayaklar altında kalmasın. Ecdadımıza lâyık iyi birer Müslüman olalım'
Camiyi tıklım tıklım doldurup caddelere taşan cemaat, pür dikkat Müftü İsmail Hakkı Efendi'yi dinliyordu'
Akşama doğru, Ankara'daki Millî Hükûmet'e bağlı Derviş Paşa komutasındaki Süvari Kuvvetleri'nin, Demirci' den Gördes'e doğru hareket ettikleri haberi geldi. Bunu haber alan Çerkez Ethem ve biraderleri, Gördes'te kalıp direnmek için gereken hazırlıkları yapmışlardı. Ancak, Demirci'den ayrıldıktan sonra askerlerinin büyük bölümü Millî Ordu'ya teslim olan Kuva-yı Seyyare'nin mevcûdu oldukça azalmıştı. Yalnız karargâh kuvvetini oluşturan 300 kadar Seyyare askeriyle, Parti Pehlivan müfrezesi kalmıştı. Kuva-yı Seyyare içinde tartışmalar başlamıştı.
YORUMLAR