Divan Mahallesi, hareketli günlerinden birini yaşıyordu. O gece, Gördes Kızı Asker Makbule ile Dağlar Şahini Halil Efe'nin nişanları vardı. Sade bir törenle yüzükler takıldı, dualar edildi, Halil Efe'nin arkadaşları evin önünde zeybek oynayıp halay çektiler.
Halil Efe, Makbule Hanım'la nişanlandıktan sonra tekrar eski günlerine döndü. Yine vatan için çalışmaya ve savaşlara iştirak etmeye başladı.
***
Ekonomik ve siyasî öneme sahip Gördes'in, sınıra yakın ve önemli bir mevkide bulunması dolayısıyla jandarma kuvveti ve gönüllü kuvvetlerle savunulması mümkün değildi. Bu sebeple; Müzaheret (Koruma) Bölüğü'nün kadrosunun iki yüze çıkarılması için Güney Cephesi Kumandanlığı'ndan talepte bulunulmuştu. Alınan cevapta; kendi at ve silahıyla müracaat edeceklerin memleketlerindeki müzaheret bölüklerine kabul edilmeleri emredilmişti. Bundan dolayı; cepheye gitmeyip memleketlerinde kalmak isteyenler düşman içlerine giderek silâhla at tedarik etmeye başlamışlardı.
Salihli, Adala ve Sındırgı'da bulunan Yunan kuvvetlerinin bazı ufak tefek ileri harekâtı duyuluyordu. Düşmanın ilerleyişinin durdurulması için, 25 Mart 1921 tarihinde Parti Pehlivan Ağa Müfrezesi'nin düşman içlerine akın yapması emredildi.
Pehlivan Ağa, Kaymakam İbrahim Ethem Bey'in tebliğ ettiği emri dinledikten sonra:
-Emir başım üstüne Kaymakam Bey. Lâkin emrimde onbeş kızanım var, biraz takviye edilmesi lâzım, dedi.
-Müzaheret Bölüğü'nden asker aktarıp takviye ederiz, onbeş nefer daha versek otuz kişi kâfi midir?
- Kâfidir Kaymakam Bey, yalnız seçme nefer olsun, işe yarasın.
- İstediğini seç, Halil Efe de seninle olur herhalde?
- Tabii. Yeğenim benden ayrılmaz. Ben nerede o orada.
Pehlivan Ağa Müfrezesi, ertesi gün sabah namazından sonra dualarla uğurlandı. Halil Efe'nin de bulunduğu, Gördes Müzaheret Bölüğü'nden seçilen onbeş neferle takviye edilen Pehlivan Ağa kumandasındaki otuz kişilik Akıncı Müfrezesi, işgal bölgelerine giderek düşmanın karakollarını basacak, köprüleri uçurup telgraf iletişimini keserek düşmanın harekât ve sevkiyatına engel olacaklardı.
Birkaç gün sonra Cemiyet binasının merdivenlerini ikişer ikişer çıkan Kaymakam İbrahim Ethem Bey, bir yandan da yanındaki Hacı Ethem Bey'e anlatıyordu:
-Kula baskınında fazla bir şey yapılamamış ama düşmana birbirini öldürtmek suretiyle zayiat verdirilmiş. Fakat Adala' da düşmanın bir taburu tamamen imha edilmiş ve tabur kumandanı da dâhil olduğu halde onlarca zayiat verdirilmiş.
- Fevkalâde! Bu kadar cüz'i bir kuvvetle böyle bir muvaffakiyet'
O sırada arkalarından bir ses:
-Misafirlerimiz var Kaymakam Bey!
İbrahim Ethem Bey arkasına döndüğünde Tahrirat Kâtibi Hüseyin Bey'in yanında duran düzgün giyimli şahısla göz göze geldi:
-Ooo! Ali Reşat Bey! Hoşgeldiniz! Safalar getirdiniz!
-Hoş bulduk!
-Ne o? Baskın yapar gibi'
-Evet, biraz öyle oldu İbrahim Bey.
Konuşa konuşa, cemiyet başkanlık makam odasına girmişlerdi.
- Buyurun, oturun hele, yorulmuşsunuzdur.
Ali Reşat Bey gösterilen yere otururken yanında bulunan şahsı tanıttı:
- Karayakalı Aşireti reisi Ahmet Efendi.
- Memnun olduk! Hoş geldiniz Ahmet Efendi.
- Hoş bulduk Kaymakam Bey! Diyerek elini uzattı Ahmet Efendi.
Hacı Ethem Bey de elini uzatarak:
-Hoş geldiniz! Ben, Gördes Kuva-yı Millîye Cemiyeti Reisi Hacı Ethem, diyerek kendini tanıttı.
Kapının açılmasıyla birlikte odayı mis gibi kekik kokuları kapladı. Ramazan Efendi her zaman olduğu gibi büyük bir itinayla kekik dolu bardakları odadakilere dağıtarak, 'Afiyet olsun' deyip odadan ayrıldı.
-Hayırdır Ali Reşat Bey, böyle apar topar geldiğinize göre çok mühim bir şey olmalı, dedi İbrahim Ethem Bey.
- Evet Kaymakam Bey, çok mühim haberlerimiz var, diyerek elindeki kağıt tomarını uzatan Ali Reşat Bey:
- İşgal dâhilinde bulunan Sındırgı' da kalmaya mecbur olan şube reisi Binbaşı Cemal Bey'in, düşmanın siper, harp mevzii ve kuvvetleri hakkında hazırladığı krokiyi getirdik size, buyurun. Ayrıca Cemal Bey'in size çok selâmları var.
- Aleykümselâm! Nasıl Cemal iyiler mi? Diyerek krokiyi aldı İbrahim Ethem Bey.
- İşgal altındaki bir memlekette nasıl olunursa öyle, diye cevap verdi Ali Reşat Bey.
Kaymakam İbrahim Ethem Bey, Hacı Ethem Bey'in yardımıyla krokiyi masanın üzerine sererek bir süre incelediler.
-Cemal Bey, çok tafsilatlı hazırlamış krokiyi, sağolsun.
Kaymakam İbrahim Ethem Bey daha önce Sındırgı' da Nahiye müdürü olarak görev yaptığından Sındırgı'nın aydınlarını ve vatanperverlerini çok iyi tanıyordu.
-Binbaşı Cemal Bey'in esas görevi; işgal bölgesi dâhilinde kalan ahaliyi ayaklanmaya teşvik ederek düşman kuvvetlerini püskürtmek ve düşman kuvvetleri ve harekâtları hakkında bilgi toplamaktı, dedi Kaymakam İbrahim Ethem Bey Hacı Ethem Bey'e bakarak;
- Bunun için en müsait muhit Sındırgı idi, diyerek konuşmasını sürdürdü:
- Siz acıkmışsınızdır, hep beraber bir yemek yiyelim, daha sonra konuşmaya devam ederiz.
Hacı Ethem Bey, İbrahim Ethem Bey'e doğru dönerek:
- Müsaade ederseniz ben misafir etmek istiyorum, hep birlikte bizim eve gidelim, yemek yiyip konuşalım.
- Peki! O halde hemen gidelim!
Hep birlikte Hacı Ethem Bey'in evine gittiler. Yemekten sonra gece geç saatlere kadar konuştular. Ali Reşat Bey ve Karayakalı Ahmet Efendi düşmanın durumu ve harekâtına dair çok önemli daha birçok bilgi verip aynı gece Gördes'ten ayrıldılar.
Sındırgı' da bulunan düşman kumandanı, İbrahim Ethem Bey'in Sındırgı aydınları ve vatanperverleri üzerindeki etkisini bildiği için Kaymakam İbrahim Ethem Bey'le ve Akıncı Müfreze Kumandanı Parti Pehlivan Ağa'yla görüşmek istiyordu. Bunun için Balıkesir'den ve Sındırgı'dan aracılar koydu, haberler gönderdi. O günlerde, Parti Pehlivan Ağa da baskınlara ara verip müfrezesiyle Gördes'e dönmüştü. Bir gün Cemiyet binasında otururlarken Ramazan Efendi bir mektup getirip Parti Pehlivan Ağa'ya verdi. Mektup, Sındırgı Yunan Kumandanındandı. Odada bulunanların meraklı bakışları arasında Parti Pehlivan mektubu alelacele açtı ve sesli olarak okumaya başladı.
Pehlivan Ağa'nın yüzü birden değişti, mektubu avucunun içinde sıktı, buruşturup yere fırlattı:
-Vay!.. Kefereye bak! Beni kandırmak için ne yalanlar uydurmuş pezevenk!
'
Üç hafta sonra Kaymakam İbrahim Ethem Bey'e de bir mektup geldi. Mektup yine Sındırgı işgal kumandanı Hıristos'tandı. İbrahim Ethem Bey, Hüseyin Efendi'nin uzattığı mektubu tebessüm ederek aldı ve tıpkı Pehlivan'ın yaptığı gibi sesli olarak okumaya başladı.
Pehlivan Ağa, İbrahim Ethem Bey mektubu okudukça renkten renge giriyor, bir şeyler söylemek için kıpırdanıyor, sabırsızlanıyordu. Mektup biter bitmez, elini kaldırıp yumruk yaparak sert bir şekilde dizine vurdu:
- Vay namussuz! Dostunuz Pipus ha! Şu iltifata, şu parlak sözlere bak! Pehlivan'ı kandıramadık, bari Kaymakam'ı kandıralım. Vay şerefsiz gâvurcuk! Diyerek Kaymakam İbrahim Ethem Bey'e baktı.
- Çok iyi ve vicdanlı olduğunuzu duymuş, diyerek sordu Hacı Ethem Bey:
- Acaba bu meziyetlerden kendisi neden nasip almamış bu kefere?
İbrahim Ethem Bey güldü:
- Pehlivan'ı Ankara ile korkutmaya çalışmış, beni de ahalinin sözleriyle tavlamaya çalışıyor. Her ikimizde de Hulûsi Bey'i kullanmış.
- Hulûsi Bey! Hay gidini Hulûsi Bey! Sen bu durumlara düşecek adam mıydın? Diyerek içini çekti Hacı Ethem Bey.
İbrahim Ethem Bey:
- Düşmanın gayesi; bizim niyetimizi anlamak ve Pehlivan'ı kandırarak teslim almak, dedi.
Parti Pehlivan:
- Kaymakam Bey, madem çok istiyorlar, görüşelim. Şu gâvurcuğu ve onunla gelecek Müslümanları yakalayıp asalım.
- Hayır, Pehlivan, akl-ı selim olalım. Hissiyatımızla hareket edersek başımıza olmadık gaileler açabiliriz.
- Nereye isterseniz oraya geleceğim diyor. Tertibatımızı alır, çağırır, icaplarına bakarız, diyerek ısrar etti Parti Pehlivan.
Hacı Ethem Bey söze karıştı:
- Kaymakam Bey haklı Pehlivan' Karşımızda muntazam orduya sahip bir düşman kumandanı var, bir çete reisi değil, ihtiyatlı olmalıyız.
İbrahim Ethem Bey:
- Cevap vermeye bile değmez, sükût ile geçiştirelim olsun bitsin, diyerek ayağa kalktı.
Parti Pehlivan daha fazla ısrar etmedi, Hacı Ethem Bey'le birlikte onlar da ayağa kalktılar.
YORUMLAR