Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-86

30 Aralık 2019 - 10:30

Yemekler yenmiş, evlere dağılan neferler meydanda toplanmaya başlamışlardı. Bu arada Hacı Kâmil, yanında bulunan genci tanıttı:
               -Bu bizim Mehmet. Cepheden yeni geldi. Eskişehir Cephesi'nde savaşırken firar etmiş' Evvela çok kızdık, lâkin öyle bir haber getirdi ki dünyalara bedel: Bizim köyün delikanlılarından İsmail' Dört senedir kendisinden haber alamıyorduk. Ailesi perişan, umudunu kesmişti gayrı İsmail'den. Çanakkale'de mi, Kafkasya'da mı, yoksa Arabistan Çölleri'nde mi kaldığını merak eder dururduk. Bizim Mehmet onu Eskişehir'de bulmuş, öyle sevinmiş ki, bu sevinci içine sığdıramamış, İsmail'in perişan ailesini düşünmüş, hele annesinin o acı feryatları kulaklarında çınlayıp dururmuş, ne yapıp edip köyüne gelip bu sevinci ailesiyle paylaşmaya karar vermiş. Sonra, bir de köyde kimsesiz kalan üç hemşiresini düşünmüş; ne yapıyor, ne ediyorlar, neyle geçiniyorlar acep diye kaygılanırmış, günlerce gözüne uyku girmemiş ve nihayet bir gün kararını verip firar etmiş cepheden. İki gün iki gece yol yürümüş. Köye bu haberi getirdiğinde öyle sevindi ki divaneler' Anasının o halini görecektiniz; sanki İsmail'i gelmiş gibi sımsıkı sarılmıştı Mehmet'e, dualar ediyor, neler ikram edeceğini bilemiyordu Mehmet'e zavallı anacık. Sonra Mehmet tekrar cepheye, İsmail'in yanına döneceğini söyleyince neler göndereceğini şaşırdı kadıncağız,  Mehmet, hayırlısıyla yarın yolcu; Eskişehir'e vazifesinin başına dönecek'
Hacı Kâmil henüz konuşmasını bitirmişti ki; birden bağrışmalar koptu:
               -Yangın!!!
               -Gördes yanıyor!!.
               -Yunan şehri yakıyor!!     
              -Vay kahpe dinli kefereler!
              Hemen evlerdekiler de dışarı çıktılar, koşarak meydana geldiler. Gördes'in dört tarafından ateş yükselmeye başlamıştı. Düşman gireli iki saat kadar olmuştu. Bu süre içinde şehri yağmalamış, şimdi de yakıyorlardı.
              Hacı Ethem Bey, İbrahim Ethem Bey, Kaymakam Cemil Bey, Müftü İsmail Hakkı Efendi, Parti Pehlivan Ağa, Molla Mehmet Efe, Nasuhoğlu Mustafa Bey, Halil Efe, Sarı Efe, Kuva-yı Millîye' nin diğer azaları ve köylüler yaşlı gözlerle Gördes'e hâkim bu köydeki tepeden yangını seyrediyorlardı. Biçare, yapacakları bir şey yoktu o anda seyretmekten başka. Herkes susmuş, diller tutulmuş, kollar göğüslerde birleşmiş, sadece gözler, bu hazin manzaraya karşı görevini yapıyor ve oluk gibi yaşlar akıtıyordu. Kaymakam Cemil Bey'le, Hacı Ethem Bey'in arasında bu hazin manzarayı seyreden Muallim Nevzat Bey ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Etraftan yükselen feryat figan ve ağlama sesleri arasında buğulanan gözlerinin önünde birden 500 yıl öncesinin Endülüs'ü canlandı;  İspanya'da kalan tek İslâm kalesi Gırnata şehrini savaşmadan düşmana teslim eden Sultan Ebu Abdullah, gemiyle denize açılıp, güzel İslâm beldesi Gırnata'dan yükselen dumanlar karşısında kendisini tutamayarak hüngür hüngür ağlamaya başlaması üzerine annesinin: 'Ağla oğlum ağla! Vatanı için erkek gibi savaşmayana, şimdi kadınlar gibi ağlamak yaraşır.' Sözleri kulaklarında yankılandı, bir yanan Gördes'e, bir kendilerine baktı, derin bir iç geçirdi, gözlerinden dökülen damlalara o da mani olamadı, hıçkırıklarla ağlamaya başladı.
              - Başka çaremiz yoktu! Elimizde bulunan az sayıda kuvveti de burada feda edemezdik, ahaliyi katliamdan kurtardık ya! Dedi Hacı Ethem Bey; sanki Nevzat Bey'in içinden geçenleri sezmişti.
               - Yazık! Milyonlarca liralık servet mahvoldu! Depolar halı ile dolu. Hâlbuki bütün halıların nakli mümkündü, tedbirsiz davrandık! Dedi Müftü İsmail Hakkı Efendi.
               Hacı Ethem Bey, İbrahim Ethem Bey'e dönerek:
               - Böyle elimiz kolumuz bağlı bekleyecek miyiz? Bir şeyler yapmalıyız!
               İbrahim Ethem Bey, Cemil Bey'e baktı:
               - Elimizdeki kuvvetlerle düşmana saldırıp kasabanın bir kısmını olsun kurtarabiliriz, dedi.
               Cemil Bey:
               - İki yüz kişilik kuvvetten, kala kala kırk beş, elli kişi kaldı. Efradın çoğu tahliye esnasında yakınlarını kurtarmanın telaşına düşerek firar ettiler. Eğer siz de gelmeseydiniz bu kuvvetle düşmana karşı hiçbir harekette bulunamazdık, dedi.
               İbrahim Ethem Bey:
               -Bizim kuvvetlerle beraber kuvvetimiz doksan kişi kadar. Pehlivan Ağa ve Halil Efe müfrezelerinden kalanlar ile kasabanın kuzeydoğusundan girelim.
               - Bu bir cinnet olur, dedi kaymakam Cemil Bey.
               - Doğru! Dedi Hacı Ethem Bey ve devam etti:
               - Fakat Türk için dünyada olmaz, olmaz.
               Pehlivan Ağa ve Halil Efe hemen kuvvetlerini hazır hale getirdiler ve karşıdan görülmemek için biraz dolambaçlı olmasına rağmen yukarıdaki orman yolundan kuzey yönünde harekete geçtiler ve Gördes Çayı Vadisi'ne inerek, çayı çevreleyen çınar ve söğüt ağaçlarının gölgesinde tek sıra halinde Gördes'e doğru ilerlediler. Bir saat dolmadan Gördes'in Medine oluk mıntıkasındaki kenar mahallesine varmışlardı. Yunan askerleri, henüz bu mahalleye girmemişlerdi. Karşılarında bir kuvvet bulamamanın sarhoşluğuyla kendilerini iyice dağıtmışlar ve şehre girişlerindeki nizamdan eser kalmamış, naralar atıyor, eğleniyorlardı. Türk müfrezelerinin ani taarruzlarıyla şaşkına döndüler, kimi silah ve cephanesini bulmaya çalışırken kimisi de çareyi kaçmakta buldu. Bir saatlik çatışmadan sonra Gördes'in kuzey mahallerinden düşman çıkarıldı ve yanması önlendi. Ancak, düşman toplanarak Söveler istikâmetinde Demirci yolu üzerinde harekete geçmişti. Hemen geri dönüp düşmanın ilerleyişine engel olmak gerekiyordu. Parti Pehlivan:
             - Davranın kızanlarım, düşmanın önünü keselim, diyerek atını dörtnala Söveler'e doğru sürdü. Ardından Halil Efe ve diğer müfreze erleri onu takip ettiler. Yıldırım hızıyla düşmanı geçip, Söveler Köprüsü'ne varmadan düşmanı durdurmayı başardılar. Bir saatlik bir çatışmadan sonra Yunan ordusu Gördes'e geri çekildi ve toplarla Türk mevzilerini vurmaya başladı. Düşman durdurulmuş olduğundan, Türk müfrezeleri süratle Söveler'e dönerek, hayvanlarını dinlendirip doyurdular. Ancak, Yunan Ordusu'nun doğuya hareketi, köy ahalisini de galeyana getirmiş ve alelacele alabildikleri eşyalarıyla köyü terk ederek Demirci'ye doğru kaçmaya başlamışlardı. 

Bu yazı 845 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum