GÖRDES
6 HAZİRAN 1919
Kepez Dağı, koca bir dev olmuş, koskoca avuçlarının içinde Gördes'i sıkıyor sıkıyordu.
Zifiri karanlıkta delice esen rüzgârla birlikte ardı ardına çakan şimşekler ve karşı dağlarda yankılanan şiddetli patlamalar'
Kabristan' dan gökyüzüne doğru büyük bir azametle uzanan ulu selvi ağaçlarının secdeye varırcasına eğilerek çıkardıkları uğultu sesleri'
Kıpırdayan kiremitler, çarpan kapılar, titreyen camlar ve yarı ahşap evlerin duvarlarında gezinen keskin bir ıslık sesi'
Nihayet aniden boşanan yağmurla birlikte Uzunçam'ın dar döşeme sokaklarında peydahlanıp bir ejderha gibi Çarşıbaşı'na süzülen oradan daha aşağı mahallelere ve nihayet Kilise Yokuşu'nda daha da azgınlaşarak büyük bir gürültüyle akan Gördes Çayı'nın karanlık suları içinde kaybolan seller'
Uzunçam'ın dar sokaklarında bir o yana bir bu yana savrularak hedefine ulaşmaya çalışan bir gölge ve birden ardında beliren küme küme insanlar'
Gördes semalarında yankılanan bir ses; 'Allahüekber! Allahüekber!'
Alnında boncuk boncuk biriken ter damlacıklarıyla birden gözlerini açtı Hacı Ethem Bey:
'Aziz Allah Celleşanühü!' diyerek doğruldu, sırtına yorganını çekip oturdu. Bir süre öylece durdu sonra pencereye uzanıp biraz araladı;
'Eşhedü enne Muhammeden resulûllah!'
Kendini toparlar gibi oldu; 'Genç Mustafa! Güzel sesli Mustafa bu!' dedi. Ezanı sonuna kadar dinledi.
'Lailahe illallah Muhammed ur Resulûllah' diyerek hızla yerinden kalktı, hemen üzerini değiştirdi. Abdest alıp kendini sokağa attı;
-Yerler nemlenmiş, bir miktar yağmış demek, diyerek yürüdü, rüyasında gördüklerini düşünüyordu:
-Hayırdır inşallah! Hayra çıkar ya Rabbi! Dedi.
Cami o gün daha kalabalıktı. Son günlerde cemaatin sayısında artış olmaktaydı.
Camiden Müftü İsmail Hakkı Efendi ile birlikte çıktılar, biraz ilerledikten sonra Hacı Ethem Bey gördüğü rüyayı anlatmaya başlamıştı ki; Cemiyet bekçisi Ramazan Efendi'nin telaşlı bir halde yaklaştığını gördü:
-Hayrola Ramazan Efendi!
-Hayırdır beyim! Kaymakam Hulûsi Bey geldiler! Sizi cemiyette beklerler! diye heyecanlı bir şekilde cevap verdi Ramazan Efendi.
Hacı Ethem Bey, Müftü Efendi'ye baktı. Müftü İsmail Hakkı Efendi:
-Hayırdır inşallah! Gidelim bakalım Hacı Bey, diyerek adımlarını sıklaştırdı.
Koşar adımlarla cemiyet binasına geldiler. Hızlı adımlarla merdivenleri çıkıp makam odasına vardıklarında Kaymakam Hulûsi Bey'i telefonla görüşürken buldular. Konuşması bitince Hulûsi Bey:
-Hoşgeldiniz! dedi, tedirgin olduğu belliydi.
-Hoş bulduk Kaymakam Bey, dedi Hacı Ethem Bey. Müftü İsmail Hakkı Efendi:
-Hayırlı sabahlar Kaymakam Bey! diyerek onu tamamladı.
-Hayırdır Kaymakam Bey? Bizi emretmişsiniz buyurun! dedi Hacı Ethem Bey.
-Vaziyet vahim! dedi Kaymakam Hulûsi Bey ve devam etti:
-Yunan ordusu dün akşama doğru komşu kazamız Akhisar'a da girmiş.
-Yaaa! Demek oraya kadar gelmişler!
Tepki ve şaşkınlık dolu bu sözü ikisi birlikte söylemişlerdi Hacı Ethem Bey ile Müftü İsmail Hakkı Efendi:
-Peki, bir fecayi yaşanmış mı şehirde? Diye devam etti Hacı Ethem Bey.
-Evet, ancak münferit hadiseler. Zira Akhisar'ın bir kısım eşrafı ve Rumlar'ın davetiyle girmiş işgal kuvveti şehre. Bir mukavemet de olmayınca rahat bir şekilde hükümet konağına Yunan bayrağını çekip şehre yayılmışlar.
-Akhisarlılar, acaba soysuz Yunan'ın niyetini bilmezler mi ki böyle kolayca kabullenmişler işgali? İzmir'de, Manisa' da, Kasaba' da girdikleri her yerde gösterdikleri fecayii duymayan mı kaldı! Yarın ne yapacağı belli olmaz ki bu keferelerin! diyerek kaygılarını dile getirdi Müftü İsmail Hakkı Efendi.
- Elbet bilirler, dedi Kaymakam Hulûsi Bey:
-Lakin biçare insanlar, düşman gelmiş topuyla tüfeğiyle dayanmış, ne yapabilirlerdi ki başka?
-Akhisar civarında faaliyet gösteren birçok millî kuvvetimiz var, bunlarla işbirliği yapılıp karşı konulabilirdi, dedi Hacı Ethem Bey ve devam etti:
-Şu halde, düşman aynı şekilde Gördes'e de gelse biz de aynısını yapacağız öyle mi Kaymakam Bey?
Hulûsi Bey cevap vermedi, sadece bakmakla yetindi.
Hacı Ethem Bey, cevap alamayınca Müftü Efendiye baktı, Müftü Efendi bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetti:
-'Üzerinize gelen düşmanla savaşınız.' buyuruyor yüce Peygamber!
Tekrar Kaymakam Hulûsi Bey'in yüzüne baktılar:
-Payitahttan gelen talimata göre hareket ederiz.
-Öyle ama!... dedi Hacı Ethem Bey, öfkelenmişti, öfkesini belli etmemeye çalışarak:
-Geçen hafta İstanbul'da çok sayıda münevverimiz İngilizler tarafından tevkif edilerek Malta'ya sürgüne gönderildiler. Şûray-ı Saltanat ise alelacele toplanarak, İngiliz mandasını kabule karar verdi. İngiliz mandası altındaki bir devlet nasıl olurda onların siyasetine ve menfaatine aykırı bir talimat verebilir? Millî ve siyasî bağımsızlığımızın kurtarılması ancak milletin yekvücut olarak müdafaası ile mümkündür.
Hulûsi Bey düşünceli idi, Hacı Ethem Bey'i dinleyip dinlemediği bile belli değildi.
-Peki, o halde, şu an da yapacak bir şey yok, diyerek ayağa kalktı. Gitmek için hazırlandığı belliydi. O gitmeden bir şeyler söyleme lüzumu hissetti Müftü İsmail Hakkı Efendi:
-Balıkesir'de ve Soma'da mevzilenmiş millî mukavemete kararlı mühim kuvvetlerimiz var, Akhisar'ı kolay kolay düşmana bırakmayacaklarına inanıyorum.
-Doğru, dedi Hacı Ethem Bey:
-17. Kolordu Kumandanlığına vekâlet eden Albay Bekir Sami Bey ile 61. Tümen Kumandanı Albay Kâzım Bey o mıntıkadalar. Ayrıca millî hareket taraflısı çetelerimiz de faal haldeler. Mutlaka bir şeyler yapacaklardır. Bakın bu gün güzel bir haber aldım; Ayvalık'ta 172. Alay Kumandanı Ali Bey, Ayvalık'ı işgal eden Yunan ordusuna karşı şiddetli bir mukavemet göstermiş. Ayvalık'ta atılan bu ilk kurşun, Anadolu'da bütün cephelerdeki mukavemet hareketini ateşleyecektir.
Kaymakam Hulusi Bey:
-Ben gidiyorum, siz cemiyet olarak vaziyeti istişare eder, bir karar alırsınız, diyerek cemiyetten ayrıldı.
YORUMLAR