- Kurt kocayınca köpeğin maskarası olur, diyerek oğlu Rizo'nun yüzüne baktı yaşlı Mihail.
- Baba! Bırak artık bu Osmanlılığı. Sen bir Rum'sun ve Hristiyan'sın!
- Evet, Rum'um ve Hristiyan'ım. Ancak, bir Osmanlı'yım da. Gözümü bir Osmanlı olarak açtım ve bu yaşa kadar bir Osmanlı olarak yaşadım. Kimse beni; sen Rum'sun, sen Hristiyan'sın diye dışlamadı. Serbestçe ibadetimi, ticaretimi yaptım, sizleri bu yaşa getirdim.
- Türkler, Avrupalı dostlarımızdan korktukları için bize iyi davrandılar. Yoksa'
- Yoksa ne? Türkler bin yıldır bu topraklara hâkim. Yüz yıldır güçlerini yitirmiş durumdalar. Dokuz yüz yıl bu topraklardaki insanları hak ve adaletle yönettiler. Çok güçlüydüler. Eğer isteselerdi; bugün senin adın Ali benim adım Mustafa olurdu. Ve seninle biz bu tartışmayı hiç yapamazdık.
- Yeter baba! Irkımıza ihanet ediyorsun. Bu sözlerin'
- Hayır! İhanet edenler varsa; Osmanlı'ya, bu asil millete ihanet ediyorlar. Bir köpek bile ekmek yediği kapıya ihanet etmez. Ben, Türkler'den hiçbir kötülük görmedim. Ama benim ırkım dediğin o ihanet içindeki insanlardan, neler gördüm. Bunları sen de biliyorsun' Onlar değil mi, türlü hile ve desiselerle bağlarımı, bahçelerimi elimden alanlar?
Rizo bu hakikat karşısında sustu, yutkundu, bir şeyler söylemek istedi, vazgeçti. Hırstan göğsü kalkıp iniyordu.
Mihail devam etti:
- Söyle oğlum, biz Türkler'den ne kötülük gördük?
- Ne desen faydasız baba! Artık Türkler' in sonu geldi. Yunan orduları hızla ilerliyor, yakında buraya da gelecekler. Bazı Türkler bile kendilerini kurtarmak için Osmanlı'ya ihanet etmeye hazırlar.
- İhanetin Türk'ü, Rum'u olmaz oğlum, ihanet ihanettir. Devlet-i Âli'nin bu kara gününde düşmanla işbirliği yapanlar; ha Türk olmuş ha Rum ne fark eder?
Rizo, bir an durdu. Gözlerini duvarlarda gezdirdi:
- Osmanlı'yı çağrıştıran şu tabloları hala indirmeyecek misin?
- Hayır! Osmanlı'yı çağrıştıran değil' Bir Osmanlı vatandaşı ve bir Türk dostu olarak daima duvarımı süsleyecek o tablolar.
- Sen! Sen, delisin baba! Çoğu Türk'ten daha sadıksın bu devlete.
- Evet, doğru! Ve çoğu Türk'ten daha rahatım bu ülkede.
Rizo'nun rengi sapsarı kesilmiş, bakışları bir tuhaf olmuştu. Babasının inatla Osmanlı'yı ve Türkler'i savunması karşısında ne diyeceğini bilemedi. Sonra ses tonu düştü babasının yüzüne bakmadan konuşmasını sürdürdü:
- Hep anlatırdın bize; asırlar önce Osmanlı'nın bu topraklara egemen olduğu sırada Köse Mihail diye birinden söz ederdin. O da Osman Gazi'yle dost olmuş ve ihanet etmiş ırkımıza'
Başını yavaş yavaş kaldırıp babasının gözlerinin içine bakarak:
- Ne tesadüf! Onun adı da Mihail, senin adın da!
- Evet, Köse Mihail! Ancak o, Abdullah olmuş. Ben ise hala Mihail olarak yaşıyorum bu topraklarda.
Rizo odada bir aşağı bir yukarı gezindi. Pencereden yola doğru baktı. Birisini beklediği belliydi. Mihail konuşmasını sürdürdü:
-Oğlum! Ben seni kendim gibi yetiştirmek için çok uğraştım. Ancak muvaffak olamadığımı görüyorum. Son günlerde Kiliseye gidip gelmen sıklaştı. Eskiden bu kadar sık gitmezdin. Sendeki bu değişikliğin sebebini ben kiliseye bağlıyorum. Sahi ne yapıyorsunuz kilisede?
- İbadet ediyoruz babacığım!
- Hayır, ibadet ettiğinizi sanmıyorum.
- Dininin ve ırkının hürriyeti için çalışan ibadet etmiş sayılırmış babacığım!
- Bunları Papaz Efendi söylüyor değil mi sizlere?
- Evet baba! Artık bilmende kusur yok, gizlemiyoruz da zaten. Biz kilisede komite toplantısı yapıyoruz. Yurdumuzu barbar Türkler'den kurtarmak ve akrabalarımız olan Yunanlılarla birleşip Bizans İmparatorluğu' nu yeniden kurmak için mücadele ediyoruz.
- Evet, gizli Etnik-i Eterya Cemiyeti değil mi?
- Bu zamana kadar öyleydi. Şimdi Asya-yı Suğra'yı kurtarmak ve Megalo İdea'yı gerçekleştirmek için yeni bir cemiyet kuruldu; Mavri Mira. Biz de bu cemiyetin Gördes şubesini açtık. Papaz Efendi de bu cemiyetin başkanı, sık sık toplanıp kararlar alıyoruz.
- Oğlum! Bir baba olarak bu tür faaliyetlerden uzak durmanı tavsiye ediyorum.
- Senin gibi bir babam olduğu için utanıyorum arkadaşlarımdan. Diğer arkadaşların babaları bile toplantılarımıza katılıyorlar. Bizleri takdir edip teşvik ediyorlar.
- Tanrım akıl versin. Bu ihanet bedelsiz kalmaz. Bedeli çok pahalıya ödenir.
- Nasıl yani? Ne demek istiyorsun?
- Bin yıldır bu topraklarda Türklerle beraber yaşıyoruz oğlum. Kendi adımız, kendi dilimiz, kendi dinimiz, kendi okulumuz, kendi mabedimiz, kendi işimiz ile. Efendilerimiz dediğin Türklerin birçoğundan daha iyi şartlarda yaşıyoruz. Daha geniş imkânlara sahibiz. Bütün bunlara rağmen bu ihanet' Bu ihanet, cezasız kalmaz. Birlik olduğumuz Yunan yarın bırakır gider, bize de yol görünür o zaman. Sahip olduğumuz bütün bu imkânları, bu güzel ata topraklarını, yurdumuzu, yuvamızı bir daha geri dönmemek üzere terk etmek mecburiyetinde kalabiliriz. Bütün bunları da hesaba kattınız mı?
- Ha! ha! ha! Neler saçmalıyorsun sen baba? Bu topraklardan bir daha dönmemek üzere defolup gidecek olanlar varsa; Türkler' dir. Bu konuda endişen olmasın, çünkü bütün dünya arkamızda!
Yaşlı Mihail çaresiz bir şekilde sedire oturdu. Dudaklarından şu kelimeler döküldü:
- Yazık! Çok masum kanı dökülecek, çok'
YORUMLAR