Hacı Ethem Bey'in evi tıklım tıklım dolmuştu. Kasabanın ileri gelenleri ve civar köylerden gelen temsilciler evi doldurmuşlardı. Hacı Ethem Bey:
- Ağalar, Beyler, Efendiler!.. Asırlar boyu sömürgeci emellerine karşı mazlum milletlerin hamisi olmuş koca çınar Osmanlı'ya karşı kin besleyen Avrupalı milletler, bugün aradıkları bu fırsatı ne yazık ki buldular. Devlet-i Âli Osman'ın hudutları içine alıp da himaye ettiği Müslim, Gayrimüslim bütün milletler, bu sömürgeci devletler tarafından aldatıldılar. Asırlar boyunca Devlet-i Âliyye'nin şefkatli kanatları altında huzur ve sükûnla yaşayan bu milletler, hür ve müstakil devletler kurma hayaliyle Osmanlı'ya ihanet ettiler. Önce; Sırp, Yunan, Bulgar, Slav gibi Hıristiyan milletler, daha sonra da Arnavut, Boşnak, Arap gibi Müslüman milletler birbiri ardınca isyan ettiler. İhanetlerin ardı arkası kesilmedi. Şimdi de Devlet-i Âliyye'nin kalbi Anadolu'ya el attılar. Bin yıldır birlikte yaşadığımız Rum komşularımızı bize düşman ettiler. Vaatler hep aynı; buralar sizin, siz büyük milletsiniz, Türkleri buralardan kovun, kendi devletinizi kurun.
- Muvaffak da olmadılar değil Hacı Bey, leş kargaları gibi çullandılar üzerimize.
- Doğru söylersin Süleyman Ağa, lakin bu defa yanlış yaptılar. Üst üste kazandıkları zaferler başlarını döndürdü keferelerin. Hata üstüne hata yapmaya başladılar. Bu defa aslanın inine çomak soktular.
- Gül gibi geçinip gidiyorduk şurada. Bin yıllık dostlarımız, komşularımız bugün bize düşman kesildiler. Artık ne dükkânlarımıza gelip alışveriş yapıyorlar ne de sokaklarımızdan geçiyorlar. Bir çocuğumuz kazara onların semtine girse öldüresiye dövüyorlar.
- Ya çetelere ne dersiniz Osman Ağam? Köylerimizi basıp, yollarımızı kesen Rum eşkıyalara. Geçenlerde Kıranköy'ü basıp köylülerde ne var ne yoksa almışlar, garibanın birinden bir şey çıkmayınca öldüresiye dövmüşler zavallıyı.
O sırada kapıdan bir ses:
- Hacı Bey, Müftü Efendi de geldi.
- Sayımız tamam efendiler.
Müftü İsmail Hakkı Efendi telaşlı ve geç kalmanın verdiği mahcubiyetle odaya girdi.
- Selamünaleyküm!..
Odadakiler hep birlikte ayağa kalkıp:
- Ve Aleykümselam!.. Diyerek yol açtılar.
- Kusura bakmayın Ağalar, tam namazdan çıkarken ağlayan iki ihtiyar gördüm, onları teselli ettim biraz. Oğulları askere alınmış, ikisi de geri dönmemiş, Çanakkale'de mi? Yemen'de mi? Arabistan'da mı? Nerede kaldılar bilmiyoruz, diye dövünüp duruyorlar. Bir sürü çocuk, kadın başımızda, Yunan da geliyormuş, biz ne yapar, ne ederiz diye çırpınıyor divaneler' Yalnız değilsiniz, dedim. Toplantımızdan, çalışmalarımızdan bahsettim. Biraz rahatladı garipler.
Hacı Ethem Bey yanında Müftü Efendi'ye yer gösterdi. Müftü Efendi'nin oturmasıyla odadakiler de bir bir yerlerine oturdular.
Hacı Ethem Bey:
- Sizi beklerken biz de biraz hasbihâl ettik. Daha düne kadar bu topluluk böyle bir araya gelemezdi. Kimimiz meşrutiyet, kimimiz padişah diye diye bugünlere geldik. Düşman geldi kapımıza dayandı. Bakın Rum komşularımıza; hiçbir bölünmüşlük, hiçbir itilaf var mı aralarında. Yıllardan beri biz; şu fırka bu fırka deyip birbirimizi yerken, onlar bütün memuriyetleri ellerine geçirdiler. Şu koskoca şehirde bir mahalle insan; memurluklar onlarda, ticaret onlarda' Bize kaldı bir ziraat; durma çapa salla toprağa' Bir de askerlik; 93 Harbi, Trablusgarp Harbi, Balkan Harbi, Cihan Harbi derken iyice kırdılar bizi. Sinsi bir yok etme taktiği; sadece Çanakkale'de iki yüz elli bin Mehmet'imiz şehit oldu. Çoğu doktor, avukat, mühendis, muallim ve dahası Dar'ül Fünûn ve İdadi talebeleri, birçok mektebimiz o yıl mezun veremedi. Bir nesil katledildi, katlediliyor. Biz ise hala birbirimizle didişiyoruz.
Müftü Efendi başıyla Hacı Ethem Bey'in sözlerini tasdikleyerek gözlerini odanın içinde gezdirdi. Onun sözlerini destekleyici bir şeyler söylemek ihtiyacı hissetti:
- Ecdadımız bin sene bu topraklarda birlik ve beraberlikle daim oldu. Kimse yıkamadı. Lakin son yüz yıldır aramıza çeşitli nifaklar sokuldu. Düşman, oyununu çok güzel oynadı ve oynuyor. Bizi, birbirimize kırdırıp paramparça etti ve tek tek yutuyor. Hala birbirimizi suçlayıcı ifadelerle tefrikaya sebep oluyoruz. Evet, İttihat ve Terakki Fırkası bu gün kendilerinin de pişmanlık duyduğu çok büyük hatalar yaptı. Bunu herkes kabul ediyor. İleri gelenleri de kaçıp gittiler. Hesap kaçamayanlardan soruluyor. Ama bu dönem kapandı. Keşke hiç yaşanmasaydı. Şimdi Payitahttaki hükümetimize hâkim olan Hürriyet ve İtilaf Fırkacıları da, sanki yapılacak başka iş kalmamış gibi, İttihatçı avına çıktılar. Düşman türlü bahanelerle topraklarımızı istila ederken onlar İttihatçı peşindeler. Yeter gayri birbirimizi yediğimiz. Yarın Cenâb-ı Hakk'ın huzurunda nasıl hesap vereceğiz. Bakın memleketimiz yanıyor. Düşmanlar dört koldan ilerliyor. Anasının karnındaki Müslüman çocuğa bile tahammülleri yok. Müslümanlar camilere doldurulup diri diri yakılıyor, genç kızlarımızın ve kadınlarımızın ırzlarına tasallut ediliyor. Çok şükür ki; biz şu ana kadar bu mezalimi yaşamadık. İnşa Allah yaşamayız da. Lakin dün Balkanlar'da, Kafkaslar'da ve Şarkî Anadolu'da yaşanan bu meşum hadiseler, şimdi de bölgemizde yaşanıyor. Bu akşam burada, size bu acı hadiseleri duyurup moralinizi bozmak için değil; bu hale düşmeden nasıl çareler bulabiliriz? Neler yapabiliriz? Bunun için toplandık. Hacı Bey'in bazı düşünceleri var, bunları dinleyip karara bağlayacağız.
Müftü Efendi sözünü bitirdi, kısa bir sessizlik oldu. Bu sessizliği, arka sıralarda oturan Softaların İbrahim Ağa'nın tok sesi bozdu:
- Müftü Efendi, ahali tedirgin. Bir an önce bir şeyler duymak istiyor sizlerden. Düşman geldi gelecek, ne yapacağız?
Hacı Ethem Bey, İbrahim Ağa'ya cevap vermek üzere Müftü Efendi'den izin istedi. Müftü Efendi:
- Buyur Hacı Bey! Dedi.
Hacı Ethem Bey:
- Ağalar, düşman şu an için birinci planda hedeflediği yerlere ulaştı. Tahminimiz; bir süre tepkileri bekleyecektir. Yani hemen harekete geçmeyecek. Sonra, öyle dört koldan ilerleyip hemen Anadolu'yu teslim alacak güçte bir orduya da sahip değil. Öncelikle İngilizlerin talimatını ve takviyesini bekleyecektir. Tabii bir süre sonra da ilerlemesine devam edecektir. Şu an için paniğe lüzum yoktur. Düşünüp taşınmaya ve tedbirler almaya zamanımız var. Ayrıca, bizim çetelerimiz de; Akhisar- Gördes- Salihli arasındaki dağlara dağılmış, düşmanın geçebileceği geçitleri de tutmuş durumda. Bu yüzden telaşlanacak bir durum söz konusu değil.
Hacı Ethem Bey'in bu sözleri, dinleyenlerin yüreğine su serpmişti. Yüzlerde memnun ifadeler belirirken neşeli fısıldamalar başladı.
YORUMLAR