Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-VI

12 Mayıs 2018 - 13:37

Karşı tepelerde bir ışık gördüler. Yaklaştıkça ışık büyüyor, etrafındaki insanlar daha çok fark ediliyordu. Pehlivan bir ara oraya yöneldi; kim olduklarını anlamak istiyordu. Birden vazgeçti.
 ' Belki Rum çeteleridir. Arazinin yabancısıyız. Bu saatte, üstelik henüz çatışmaya girmemiş bu insanları ateşe atmak doğru olmaz.' diye düşündü.
               -Sessiz olalım kardaşlar!
               Diyerek ışığın karşısındaki tepeye doğru yöneldi. Tepeden onlara görünmeden ne yaptıklarını takip edebilirlerdi.
               Tepeye vardıklarında, biraz önce gördükleri ışığın büyükçe yakılmış bir ateş olduğunu ve etrafında insanların gidip geldiklerini fark ettiler. Etrafta başka bir ışık veya kıpırtı görünmüyordu.
               - Burada konaklayabiliriz. Geceyi burada geçirelim. Yarın gündüz gözüyle daha emniyetli bir yer bulur bölgeyi de tanırız, dedi.
               Yorgunluktan ve uykusuzluktan bitkin düşmüş efeler, atlarını birer ağaca bağlayıp üzerlerine kalın birer örtü alarak yerlere uzanıp yatmaya başladılar.
               Gecenin ayazı artık hissedilir olmuştu. Parti Pehlivan, Halil ve Necip'le oturmuş, Manisa'dan nasıl kaçtıklarını anlatıyordu. Bir ara seslendi:
               - Sakın ola bir ateş falan yakayım demeyin ha! Yerimizi bellerler. Siz uyuyun, ilk nöbeti ben tutarım. İki saat sonra Ahmet'le Yusuf'u kaldırırım. Onlar da Yakup'la Selahattin'i kaldırsınlar. Sonra sabah olur zaten.
               Halil ile Necip'e dönerek:
               - Siz de gidin, yatın. dedi.
               Gece derin bir sessizliğe gömülmüştü. Zaman zaman öten gece kuşlarından başka bir ses duyulmuyordu. Parti Pehlivan, tabakasını çıkarıp bir sigara sardı. Tüfeğini kucağına yatırıp sigarasını tüttürmeye başladı. Zaman zaman esen rüzgâr yüzünü okşuyor, üşütüyordu. Paltosunun yakalarını kaldırıp ellerini göğsüne bastırdı.
               Uzaklara, karanlık tepelere doğru uzandı bakışları. Makedonya'daki evleri gözünün önüne geldi, çocukluğu; soğuk kış gecelerinde annesinin kucağına yatışını, annesinin kınalı elleriyle başını okşayışını, sık sık pencereden dışarıya bakan babasının tedirginliğini' Böylece uyuyakalışını' Yine böyle bir gecede kapı güm güm vurulmuş, babası hemen yerinden kalkıp telaşlı bir halde odadan çıkmış ve bir daha da geri dönmemişti'
               Gözlerinden yanaklarına süzülen sıcaklık onu kendisine getirdi. Yerinden kalktı, etrafı bir kolaçan edeyim diye düşündü. Vakit ilerledikçe gecenin soğuğu da kendini iyice hissettirmeye başlamıştı. Uyuyan arkadaşlarına baktı, bazılarının üstü açılmıştı. 'İlk günden hasta etmeyelim, ova havasına alışık bu garipler' diye düşündü. Düşen örtülerini üzerlerine çekti:
-Garipler! Dedi, ne kadar da masumca uyuyorlar. Mahkûm demeye bin şahit ister. Kader mahkûmları; kimi yapılan haksızlığa dayanamayıp isyan etmiş, kimi kim bilir ne amaçla kimler tarafından ispiyon edilmiş, iftiraya uğramış, derdini anlatamamış, kimi de nelere kahredip dağlara çıkmış bu garipler! Bunca zaman beraber kaldık, hiçbir caniliklerini, kötü hallerini görmedim. Ah adalet! Hak, hukuk, adalet!.. Bir vakitler dünyaya timsal olmuş bir devlet, nasıl olmuştu da bu kadar kötü durumlara düşürülmüştü. Adaletin yerini rüşvet, adam kayırma ve menfaat almıştı. Adalet sisteminin çökmesi, üstün hukuk anlayışının yıkılması Osmanlı Devleti'ni hızla çöküntünün eşiğine getirmiş, halkın adalete ve dolayısıyla devlete karşı olan güveni zayıflamıştı. Adalet güçlünün elinde oyuncak olmuş. Fakir fukara hakkını arayamaz hale gelmişti. Merhamet ise yok olmuştu. Allah razı olmazdı buna. Bir taraftan patlayacaktı ve patladı da'
               Vakit bir hayli ilerlemiş göz kapakları düşmeye başlamıştı. Ahmet'le Yusuf'u uyandırarak nöbeti devretti ve bir ağacın dibine uzandı. Daha fazla direnemedi göz kapakları düştü derin bir uykuya daldı.
Sabah olmuş, güneş bir mızrak boyu yükselmişti. Selahattin'le Yakup tüfeklerine dayanmış bir şeyler konuşuyorlardı. Parti Pehlivan onların sesiyle uyandı:
               - Hayırlı sabahlar kardaşlar, vakit bir hayli ilerlemiş uyandıralım arkadaşları, dedi.
               Başını ağacın dalları arasından uzatıp aşağıdaki tepeye baktı. Hepsi de uyanmış hazırlanmışlardı. Bir kısmı atlarına bile binmiş aşağılara doğru iniyorlardı.
               - Bizimkiler olmalı bunlar! Dedi Parti Pehlivan, içinde öyle bir his vardı.
               - Sayıları yirmi kadar var!    
               Arkadaşlarına döndü:
               - Haydi, kardaşlar davranın! Geç kaldık, bak komşularımız gidiyorlar! dedi.   
               Efeler, Parti Pehlivan'ın bu sözlerini emir kabul edip hızlandılar, hemen hazırlanıp atlarının başına geçtiler.
               Parti Pehlivan:
               - Kardaşlar! Yeni bir hayata başlıyoruz, çok çetin bir hayata. Gayri bir süre dağlardayız. Siz deyin beş, ben diyeyim yirmi beş ay' Tabii ki eşkıyalık için değil. Vatan için, din için, namus için' Ne devlet kaldı başımızda ne ordu' İşte görüyorsunuz; dağ kanunları geçerli. Kapanın kaptığı yanına kâr. Dünya seyrediyor, Yunan kapıyor, asıyor, kesiyor, süngülüyor. Savunmasız Müslümanlar hunharca katlediliyor, anasının karnındaki bebelere dahi tahammülleri yok! Türk'e dair Müslüman'a dair ne varsa talan ediliyor. Zavallı kızlarımızın kadınlarımızın ırzına geçiliyor. Bizi bitirmeye ant içmiş kefereler!.. Biz de onlara karşı; vatanımızı, dinimizi, sancağımızı, namusumuzu, insanımızı korumaya, bu uğurda gerekirse bu mukaddes vatan topraklarını kanımızla sulamaya, canımızı dahi vermeye yemin ediyoruz!
               Atlılar hep bir ağızdan:   
               - Yemin ediyoruz! Diye haykırdılar.
               Parti Pehlivan devam etti:
               - Kardaşlar! Burada şu anda küçük bir ordu gibiyiz. Malumunuz ahali arasında bizim adımız çete. Bir ordu komutansız, bir çete de ağasız olmaz.
               - Doğru söylersin Pehlivan! sesleri'
               - O halde, aramızdan bir ağa seçelim, dedi Parti Pehlivan.
               Parti Pehlivan'ın son sözleri coşku içindeki efeleri şaşırtmıştı:  
               - Ağamız sensin Pehlivan, daha ne ağası seçeceğiz dedi en öndeki efe.
               Parti Pehlivan, Halil Efe'ye doğru baktı, Halil Efe gülümsedi.
- Doğru söylerler dayı, senden başkası ağa mı olur? Ağalık sana yakışır, dedi.  
Diğer atlılar da onları desteklediler:
- Evet, senden iyi ağa mı olur? Ağamız sensin  Parti Pehlivan Ağa! dediler.   
               Parti Pehlivan zaten ağalık görevini üstlenmişti. Bunu kendisi de biliyordu. Ancak, ağalık ağır bir sorumluluk isteyen bir işti. Bir defa çete içinde ağaya kesin itaat şarttı. Her kafadan ses çıkarsa bu iş yürümezdi. Ayrıca bu kadar insanın canı da ona emanetti. Hata götürmezdi. Aslında kendisine güveni tamdı. Bu işi layıkıyla yapabileceğine inanıyordu. Ama emrindeki neferlerin tasvibini alması onun için çok önemliydi. Bir nevi biat etmelerini sağlamış oluyordu. Böyle açık bir oylamayla bütün efelerin onayını alması onu daha güçlü kılacak, ileride doğabilecek itilaf ve itirazları önleyecekti.
Pehlivan Ağa'nın gözleri buğulanmış, duygulanmıştı. Sesinin titremesine engel olamadı:
               - O halde, siz kardaşlarıma da bundan böyle ben; efelerim, kızanlarım diyeceğim!    
               - Pehlivan Ağa! Parti Pehlivan Ağa! Sen çok yaşa! Sesleri arasında:
-Hayırlı olsun kardaşlarım! dedi Parti Pehlivan Ağa ve çok büyük bir meseleyi halletmenin rahatlığı içinde atına bindi. Gözleriyle efeleri tek tek taradı ve:
               - Bre kızanlarım! Çok çetin bir mücadele bizleri bekliyor! Şu anda hepimiz kefenimizi giymiş, şahadete hazır birer cengâveriz! Kimimiz şehit olacak kimimiz gazi! Onun için tekrar söylüyorum; çalmak, çırpmak, yok yere adam öldürmek, masum insanları rahatsız etmek yok! Birbirimizin kalbini kırmak yok! Anlaşıldı mı?   
               Efeler hep bir ağızdan:
               - Emredersin Ağam! Sen iste biz ölelim!
               -Sağolun kardaşlar! Sağolun kızanlarım! Allah sizlerden razı olsun. Akhisar taraflarında da Rumlar iyice azıtmış, çeteler halka rahat vermezlermiş. Dün Gölmarmara'ya inince öğrendim ki; Harmandalı-Mecidiye taraflarına kadar gelmiş bu kefereler. İşgalci Yunan'ın işini kolaylaştırmak için halka korku salıp yıldırmak için her şeyi yaparlarmış. Türk çeteleri de mücadele etmeye çalışırmış bu keferelerle ama sayıları az imiş. Bizim çetelere destek için vakit geçirmeden o yöne gideceğiz kardaşlarım, hazır mısınız?
               - Hazırız Ağam! Hazırız! Hazırız! Sesleri tepede yankılandı.
                                                      (Devam edecek) 

Bu yazı 1152 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum