- Bu eşkıya herif bizi soymak ve öldürmek için arıyor. Çabuk olalım. Bu eşkıyalar bizi çırılçıplak soyar, Akhisar caddelerinde öylece dolaştırır, rezil rüsva oluruz.
Albay Kâzım Bey öfkeden adeta çıldıracak gibiydi. Parti Pehlivan Ağa adamlarıyla Akhisar'a girmiş ve kendilerini sormuştu.
-Bizim burada olduğumuzu öğrenmiştir muhakkak, mutlaka bulur bizi!
- O halde hemen ayrılalım buradan, daha emniyetli bir yere gidelim, dedi Bekir Sami Bey.
Odanın sakin havası birden gerilmişti. Tam ayağa kalkacaklardı ki dışarıdan bağrışmalar gelmeye başladı. Alelacele kendilerini dışarıya attılar. Karşıdan bir süvari kafilesinin karma karışık bir halde geldiğini gördüler.
-Bunlar herhalde Parti Pehlivan ve adamları, dedi Bekir Sami Bey.
Albay Kâzım Bey, eli belindeki silahında olduğu halde öylece duruyordu. Hiç konuşmadı. Atlılar yaklaşınca birden kükredi:
-Parti Pehlivan içinizde mi?
-Benim, dedi en öndeki iri cüsseli efe. Atının eyerini çekerek yavaşlattı:
-Siz de Kâzım Bey ile Bekir Sami Bey olmalısınız!
Kâzım Bey, Bekir Sami Bey'e baktı; 'ne diyelim?' der gibiydi.
Bekir Sami Bey:
-Niçin ararsın onları, derdin nedir?
Parti Pehlivan Ağa güldü:
-Ne derdim olsun beyim! Benim derdim; vatan. Vatanın derdindeyiz. Bu garipler de öyle. Yoksa başka bir şey düşündüğümüzü mü sanırsınız?
Parti Pehlivan Ağa'nın verdiği cevap ortalığı yumuşatmaya yetmişti. Herkes rahat bir nefes aldı. Kâzım Bey, sımsıkı kavradığı silahından elini çekerek Parti Pehlivan'a doğru hareketlendi. Bekir Sami Bey de onu takip etti. İkisi de ellerini uzattılar.
-Hoş geldin Efe! diyerek sarılıp kucaklaştılar. Oldukça bitkin bir halde atlarının üzerinde bekleyen diğer efeleri de selamlayıp;
-Sizler de hoş geldiniz efeler! Buyurun inin atlarınızdan, diyerek geriye döndüler.
Biraz önceki gergin hava yerini yumuşak ve samimi bir havaya bırakmıştı.
-Acıkmışsınızdır. Önce bir karnınızı doyurun, sonra kahvelerimizi içer konuşuruz, dedi Bekir Sami Bey.
Pehlivan Ağa ile adamları atlarını etraftaki ağaçlara bağlayarak birer ağaç gölgesi bulup oturdular. Hemen yer sofrası kuruldu. Parti Pehlivan Ağa ile efeleri sofranın etrafına toplandılar. Onlar yemeklerini yerken Albay Kâzım Bey ile Bekir Sami Bey de odaya çekilerek görüşmelerine devam ettiler.
Manisa'nın kuzey bölgesi Kâzım Bey'in, Salihli ve çevresi ise Bekir Sami Bey'in çalışma alanı içinde idi. İzmir'in işgali sırasında 17. Kolordu Karargâhında bulunan bütün subay ve erler tutuklanmışlar, bunun üzerine Harbiye Nezareti dağılan orduyu yeniden düzenlemek için 17. Kolordu Kumandanlığına vekâleten Albay Bekir Sami Bey'i görevlendirmişti.
Yemeğini yedikten sonra Parti Pehlivan Ağa da odaya girdi. Bekir Sami Bey ile Kâzım Bey, biraz önce öfke ve endişe ile karşıladıkları Pehlivan'ı bu defa gülerek karşıladılar.
-Gel bakalım Pehlivan Ağa! Biraz önce bir sual sormuştun cevabını şimdi verelim, dedi Albay Kâzım Bey.
-Evet, biz senin başka bir düşünceyle bizi aradığını zannetmiştik. Son günlerde yaşadıklarımız sinirlerimizi bir hayli yıprattı. Her şeyden ve herkesten şüphelenir olduk. Kusurumuza bakma senin hakkında kötü zanda bulunduk, hakkını helal et.
- Helal olsun beyim. Ama ben tam anlamış değilim, beni neyin derdinde bilirdiniz ki öyle gergin bir şekilde karşıladınız?
Bekir Sami Bey Kâzım Bey'e baktı, kendini tutamayıp bir kahkaha attı:
-Kâzım Bey, sizin bizi soymak ve öldürmek için aradığınızı düşündü ve beni de inandırdı, biraz geç kalsaydınız bizi burada bulamayabilirdiniz.
-Bize hak verirsiniz umarım, dedi Kâzım Bey ve devam etti:
-Son günlerde o kadar vahim haberler alıyoruz ki; Rum ve Ermenilerden sonra yerli çeteler de türemiş, bilhassa köylerimizi kasıp kavuruyorlarmış! Senin mahkûmları salıverip bir kuvvet teşkil ederek üzerimize gelmen bizi kuşkulandırdı elbette.
-Haklısınız Kâzım Bey, dedi Parti Pehlivan, her şey o kadar karıştı ki; kimin halis kimin harim olduğunu gayri bilemez hale geldik. Koskoca İzmir valisi İzzet Bey ve Belediye reisi Hacı Hasan Paşa bile Yunan keferelerinin hizmetine girmiş, mukavemet gösteren vatanperverlere karşı düşmanca bir tavır takınmışlar.
-Üstelik Hacı Hasan Paşa Müdafaa-i Hukuki Osmaniye Cemiyeti'nin de başkanı olduğu halde, dedi Bekir Sami Bey.
-İnsanlar nasıl bu kadar alçalabilir anlamak mümkün değil! diyerek yerinden kalktı Albay Kâzım Bey ve odanın içinde bir tur atarak:
-Kambur İzzet'i anladık anlamasına da; Hacı Hasan'a ne demeli? Ya Manisa mutasarrıfı Hüsnü?
-Hüsnü değil Hüsniyadis! Ahali onu bu adla anıyor artık. Tam bir teslimiyet numunesi! Vatanseverlerin her türlü teşebbüsüne mani olduğu yetmezmiş gibi koskoca bir orduyu donatacak silah ve cephanemizi de Yunan'a peşkeş çekti adi herif!
Parti Pehlivan konuşurken yüzünün bütün hatları gerilmiş, kıpkırmızı kesilmişti:
-Ya Manisa Jandarma Kumandanı Fehmi'ye ne demeli! Millî Hareketi baltalamak için elinden ne geliyorsa yaptı.
Kâzım Bey derinden bir of çekti:
-Dünyada emsali var mı acaba bunların; bu kadar teslimiyet, bu kadar ihanet, bu kadar ikbalcilik' Ne günlere kaldık yarabbi!
Bir süre durdu ve sonra devam etti:
-İzmir işgal edildikten birkaç gün sonra Manisa'nın önde gelen vatanperverlerinden Bahri Bey'in de gayretleriyle Müftü Alim Efendi başkanlığında 'Cemiyet-i İslâmiyye' adı altında bir teşkilatlanma oldu. Cemiyetin Akhisar, Kırkağaç, Soma ve Balıkesir mümessillerinin de iştirakiyle memleketin karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi anlatmak ve yardım istemek üzere Alim Efendi ile beraber İstanbul'a gittik. Dönüşte 17. Kolordu Kumandanlığı vekâletine tayin edilen Albay Bekir Sami Bey ile beraber Balıkesir'e geldiğimizde, istasyonun Yunan bayraklarıyla süslenmiş olduğunu gördük, bu manzara bizi çok müteessir etti. Aynı gün Manisa'nın da işgal edildiği haberini aldık. Bu sebeple Akhisar'da inmeye karar verdik. Aman Allah'ım o ne! Akhisar da Yunan bayrakları ve zafer taklarıyla süslenmiş!
Parti Pehlivan Ağa:
-Şehrin her tarafı gavurcukların bayraklarıyla doldurulmuş, kurbanlık koyunları bile Yunan millî renklerine boyamışlar, sarıklı hocalar, fesli beyzadeler caddelerde dolaşıp duruyorlar. Kahredici bir manzara! Manisa gibi Akhisar da mı teslim olmaya hazırlanıyor nedir?
-Maalesef öyle Pehlivan Ağa. Dün akşam Kâzım Bey'le beraber Kaymakamı ve şehrin eşrafını bir otelde topladık. Gayemiz onları teşkilatlandırıp bir mukavemet hareketi başlatmaktı. Ancak, gelenler İzmir'deki Yunan tedhişinden korkuya kapılmışlar ve panik içerisinde hiçbir teklifimizi kabul etmediler. İki saat boyunca ikna etmek için uğraştık ama nafile. 'Hükûmet bir şey yapamaz durumdaysa, asker gönderemiyorsa, bizim için itaatten başka çare yoktur.' Dediler. Onların bu acizliği ve korkaklığı karşısında çok sinirlendik ve; 'Gidin ne haliniz varsa görün!' diyerek kızgın bir şekilde ayrıldık. Sabahleyin Kaymakam kazada bulunan Fransız askerlerine müracaat ederek bizim derhal tevkif edilmemizi istemiş, sağolsun eşraftan Selimoğlu Ali Bey bizi zamanında haberdar ederek gizlice şehirden çıkardı ve buraya getirdi.
Parti Pehlivan Ağa duydukları karşısında donup kalmıştı.
(Devam edecek)
YORUMLAR