Umberto Eco’nun Gülün Adı romanında geçen “Bizler kitaplar için yaşıyoruz. Kargaşa ve yozlaşmanın egemen olduğu bir dünyada hoş bir görev bu.” ifadesi, kitapların yaşamlarımızdaki derin anlamına dair güçlü bir vurgudur. Umberto Eco, bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve düşünür olarak kitapların sadece bilgi kaynağı değil, insan ruhunun karmaşıklığını çözmeye yardımcı olan kapılar olduğunu ifade eder. Kitaplar, insan için tarih boyunca kaosun, çatışmanın ve yozlaşmanın ortasında güvenli bir sığınak, bir rehber olmuştur, ebediyen olamaya devam edecektir.
Gelişmiş dünyada çoğu insan, ülkemizde ise az sayıda insan kitaplarına tam bir bağlılıkla hayatlarını geçirirler. Kitaplara olan bu bağlılık, bazı insanlar için sadece estetik bir beğeniden öte bir yaşam biçimidir. Dünyada mütemadiyen adaletsizlik, kargaşa ve yozlaşma her zaman var olmuştur ve var olmaya devam edecektir. Bu durumlarda kitaplar, insanı hem geçmişin bilge seslerine hem de evrensel insanlık normlarına bağlayan bir köprü görevi üstlenir. Onlar aracılığıyla, yaşadığımız karmaşık dünyayı anlamlandırabilir, daha derin bir bilinç seviyesine ulaşabiliriz. Kitaplara yönelmek, insanın bu yıpratıcı karmaşa içinde kaybolup gitmesini engelleyen engebesiz ve dikensiz bir yol haritasıdır.
Eco’nun deyimiyle kitaplar için yaşamak hoş bir görevdir. Çünkü kitaplar, bizlere sadece dünyayı anlamaya değil, aynı zamanda ondan kaçış yolları bulmaya da olanak tanır. Kitaplar, bir yandan bize dünyanın sert gerçeklerini gösterirken, diğer yandan da bize daha iyi bir gelecek hayal etme gücünü verir. Hayal etme ile başlayan bu güç daha yaşanabilir bir dünyanın da kapılarını aralamamıza yardımcı olur. Kitaplar bizi özgür kılar, hayatı ve hayatın bileşenlerini anlama ve anlamlandırma yeteneğimizi en üst seviyelere çıkarır. Kitaplar sayamayacağım kadar çok şey kazandırırken kitapların bize kaybettireceği hiçbir şey de yoktur.
Nietzsche “Derisini değiştirmeyen yılan ölmeye mahkumdur. Bu durum fikirlerini hiç değiştirmeyen zihinler için de geçerlidir.” der. Fikirleri değiştirememek, geliştirememek insanoğlunu manen boğan bir eksikliktir ve değişmeyen, gelişmeyen fikirler sahibini de adeta bir zombiye dönüştürür. Zombi aslında Batı Afrika kökenli ruhçu-animist bir din olan Vudu’nun ruhani inanç sistemlerinde ölümsüz bir insandır. Zombi figürünün en belirgin özelliği ise kendi bilinçleri ya da isteklerinin olmamasıdır. İşte bu yönden kitaplardan uzak durup sabit ve minimal fikirlerle hayatlarını sürdüren insanları gerçek zombiler olarak tasavvur ederim. İnsanı bir zombi olmaktan kurtaracak en önemli panzehirlerden biri ise yine kitaplardır. Kitaplar zombilikten kaçışın simgesidir.
Kısacası, kargaşa ve yozlaşmanın ortasında kitaplara sarılmak, insanın hem zihinsel hem de ruhsal olarak güçlenmesini sağlar. Kitaplar insan olmaya ve insan kalmaya kaçışın da en kestirme yolu, hayatın kapısından kayıpsız geçmenin de anahtarıdır. Kitaplar fikirleri özgürleştirir, geliştirir, olumlu yönde değiştirir. Kitap okuyun, onların size dokunuşunu hissedin, yemek yemek su içmek gibi düzenli olarak bu eylemi gerçekleştirin insan olmanın tadına varın.
YORUMLAR