Mavi renkli oduncu gömleği giymiş yaşlı adam, küçük minibüsünü köy meydanında durdurdu. Muhtarlık binasının alt katındaki kahvehanenin önünde bir kısmı oturmuş bir kısmı da ayakta on beş yirmi kadar insan vardı. Böyle güneşli ılık bir sonbahar gününde, üstelik ikindi saatlerinde bu kadar insanı bir arada bulduğu için şanslı olduğunu düşündü. Burada kesin sekiz on litre bal satılırdı. Böylelikle hem mazot parasını çıkarır hem de birkaç kuruş para kazanabilirdi.
Emekli olduktan sonra ticaret hayatına başladığı her halinden belli olan yaşlı adam sevindi. Müstakbel müşterileri karşısında en etkileyici girişi yapmak üzere sesini akort edip kendisini hazırladı. Güler yüzlü bir ifade ile ellerini birbirine vurup, ovuşturarak;
“Eveeet, Selamün Aleyküm arkadaşlar!” diyerek arabasından indi. Elinde bastonuyla kahvehaneden ayrılmak üzere birkaç adım atmış olan en yakındaki yaşlı bir köylü amca selamı aldı. “Aleyküm Selaaam!”
Satıcı kalabalığa hitaben konuşmasını sürdürdü. “Beni biliyorsunuz. Köyünüze daha önce de gelmiştim. Kemalpaşa’nın bilmem ne köyündenim. Sizlere kendi üretimimiz olan tamamen doğal, organik ballardan getirdim. Üstelik fiyatı da çok hesaplı.” Bunları söylerken bej renkli küçük minibüsünün arkasına dolaşan yaşlı satıcı bagaj kapısını yukarı kaldırıp, bir tanesini koltuğunun altına sıkıştırıp birer tane de ellerine aldığı üç adet litrelik cam kavanozu oturmakta olan insanların önündeki masanın üzerine bıraktı. Aynı yaşlı amca satıcının sözlerini havada bırakmamak için;
“Eyi, hoş geldin” diyerek yavaş adımlarla sokağın karşısına doğru yürüdü.
Kendince en arkadaşça ve en etkileyici girişi yapmış olan satıcının bu davranışı nedense toplulukta pek karşılık bulmamıştı. Bal satıyordu. Bal gibi de tatlı bir giriş yapmıştı. Ama kalabalık onunla hiç ilgilenmemişti. Başka zaman olsa hemen köylüler etrafına toplanır, kimileri numuneden bir parmak alıp tatmaya kimileri de fiyatı fazla bulup pazarlık yapmaya başlardı. Hiç beklemediği bu durum karşısında şaşırıp afallayan yaşlı satıcı en yakınındaki köylüye doğru eğilip yavaşça “Hayırdır, burada bir şey mi oldu?” diye sordu. Çenesiyle sokağın karşısındaki bir evi işaret eden köylü “Karşı evde cenazemiz var, onun için toplandık” dedi. Ancak o zaman sokağın karşısındaki kalabalığı fark eden satıcı mahcup bir ifade ile “Haaa, Başınız sağ olsun, çok üzüldüm” dedi.
Köylüler bir komşularını kaybetmişlerdi. Acıları vardı. Ucuz değil bedava verse yine de kimsenin tatlı ya da bal düşünecek hali yoktu. Hatta cenaze ve bal kelimelerini aynı cümle içinde kullanmak bile zor oluyordu. Yaşlı satıcı yaşam deneyimine bir sayfa daha eklemişti. Her kalabalık potansiyel müşterimiz olmuyordu. Masanın üzerine bıraktığı bal kavanozlarını alıp usulca oradan ayrıldı. Sevgilerimle…
YORUMLAR