Sadece Barbunya, Taze Fasulye, Enginar değil, bütün yemeklerimiz zeytinyağlıdır bizim. Üç harfli marketlerden satın aldığımız beş liralık yumurtayı, on beş liralık zeytinyağında kırar öyle yeriz biz. Canan Karatay Hocanın tavsiye ettiği gibi, gece uyandığımızda etrafta su bulamazsak birazcık zeytinyağı içiveririz. Tabi bütün bunlar bolluktan oluyor. Ama para bolluğundan değil, zeytinyağı bolluğundan. Peki, nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Köyümüz aslında bir tütüncü köyüydü. Sulama imkânı olmayan köyümüzün kıraç arazisinde, küçük yapraklı altın sarısı kaliteli tütünler yetiştirilirdi. Havalesinde (Gölgesinde) tütün yetişmiyor diye elma, armut, badem, ceviz gibi bütün meyve ağaçlarını kesmiş yerlerine tütün dikmiştik. Bizim için varsa yoksa acı tütündü. Çünkü yılda bir kez de olsa elimiz onun sayesinde para görüyordu.
Ancak bir taraftan da modern dünyanın yöneticileri, insanların tütün ve tütün mamullerini daha az kullanmaları için çalışmalar yapıyorlardı. Yani tütünün geleceği yoktu. Geçimini tütün yetiştirerek sağlayan köylüler için alternatif gelir kaynakları bulunmalıydı. Tabi o zamanın hükümetlerinin köyleri boşaltıp insanları kentlerin varoşlarına doldurmak gibi bir niyetleri yoktu. Köylüler milletin efendileriydi. Bulundukları yerde kalmalı, toprağı işleyerek çalışmalı, üretmeli ve ülke kalkınmasına destek olmalıydılar.
Bu nedenle doksanlı yıllarda köyümüz arazisinde zeytin yetiştiriciliği teşvik edilmeye başlandı. Bu amaçla devlet tarafından gönderilen ziraat mühendisleri, köy kahvehanelerinde yaptıkları toplantılarla köy halkını bilgilendirdiler. İsteyenlere ucuz kredi ve fidan desteği sağlandı. Ücretsiz eğitim ve danışmanlık hizmetleri verildi. İlk zamanlar köylüler biraz tedirgin davranarak tarlalarının kenarlarına, iyi tütün yetişmeyen gözden dışarı arazilerine zeytin fidanları diktiler. Ancak zamanla anlaşıldı ki, köyümüzün arazisi ve iklimi trilye tipi yağlık zeytin yetiştirmeye pek elverişliydi. Derken zeytin bahçeleri genişlemeye, tütün tarlaları daralmaya başladı. İyi tütün yetişen taban arazilere bile zeytin bahçeleri kuruldu. Pek çok aile kendiliğinden tütüncülüğü bıraktı.
Bu günlerde köy halkında yine tatlı bir telaş var. Zeytin toplama örtüleri, zeytin tarakları, üçayaklı zeytin merdivenleri ve zeytin kasaları depolardan çıkarılıyor. Zeytin hasat makinalarının bakımı yapılıp çalışır hale getiriliyor. Gün içerisinde zeytin bahçelerinden insan ve zeytin hasat makinalarının inleyen sesleri yükseliyor. Ancak bu sene güz ayları kurak geçtiği için zeytinler önceki yıllardaki kadar dolgun değil. Sapları kuruyan bazı buruşuk zeytinler yerlere dökülüyor. Rekolte bir hayli düşük olacak gibi.
Bu arada köyümüzdeki zeytinyağı fabrikasının çarkları yine dönmeye başladı. Kuyulara atılmak üzere zeytin alımı yapan tüccarlar, kantarlarının bakımını ve temizliğini yapıp yol kenarına çıkardılar. Her yerde zeytin konuşuluyor. Zeytinle yatıp zeytinle kalkıyoruz. Kimi verimden, kimileri de fiyatlardan şikâyetçi. Köyde kime sorsanız “Kendimize yetcek kadar var” diyorlar. Ne diyelim? Bereketli olsun. Sevgilerimle…
YORUMLAR