Hemen hepimizin hayatında, geçmişte bir yerlerde hayatımıza dokunan, onun gelişmesine, güzelleşmesine ve daha anlamlı hale gelmesine neden olan insanlar vardır. Bunlar aile büyüklerimiz ve yakınlarımız olabileceği gibi çoğu zaman da öğretmenlerimizdir. Özellikle her şeyin temellerinin yeni atıldığı ilkokul yıllarında idealist bir öğretmene denk gelmek bir öğrenci için en büyük şanstır.
Benim hayatımı değiştiren kişi de ilkokul son sınıf öğretmenimiz Mehmet Öğretmendi. Mehmet Öğretmen daha okulumuza geldiği ilk günlerden itibaren benim heder edilmemesi gereken bir değer olduğumu fark etmiş, ilkokuldan sonra da eğitimime devam edebilmem için iki yıl boyunca gecesini gündüzüne katarak, adeta çırpınırcasına beni Devlet Parasız Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarına hazırlamıştı.
Kendisini son kez, Devlet Parasız Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarının ilkini kazandıktan sonra ikinci sınava girerken görmüştüm. Daha sonra yatılı okul yıllarımda, üniversite yıllarımda, askerlik dönemimde ve çalışma hayatımda neredeyse hayatımın her anında Mehmet Öğretmen hep aklımdaydı. Özellikle eğitim hayatım boyunca karşımda hep Mehmet Öğretmen gibi idealist öğretmenler görmeyi istedim. Tabi çoğu zaman bu mümkün olmadı.
Bizim oralarda erkek adlarından türetilmiş kasaba ve şehir adları çoktur. Salihli, Ahmetli, Turgutlu gibi. Daha ilkokul sıralarında hafızama kazıdığım Hasanlar köyünün adını da hiç unutmadım. Mutlaka bir gün o köye gidecek, kendisini olmasa bile izlerini orada bulacak, bulduğum izleri takip ederek kendisine ulaşacak, ellerini öpecek ve helallik isteyecektim. Ancak, Mehmet Öğretmenimin onca çabasına ve bana olan sonsuz güvenine karşılık, günün birinde onun karşısına çıkacaksam bunu mutlaka “Olmuş, başarmış biri” olarak yapmalıydım.
Yetmişlerin çalkantılı yıllarında hayatta ve ayakta kalmayı başararak öğretmen lisesini bitirmiş, seksenlerde üniversiteye başlamıştım. Kendi şartlarımda bu büyük bir başarıydı. Göğsümü gere gere gidip Mehmet öğretmenimi görebilirdim. Bir arkadaşımla beraber Aydın’dan trene binerek Basmahane Gar’a geldik. Mersinli’deki garajlardan Sebat otobüslerine binecek ve Aliağa’ya kadar gidecektik. Mektup yazmanın dışında başka hemen hiçbir iletişim olanağının bulunmadığı o yıllarda, ortak bir tanıdığımızdan Mehmet öğretmenimin Petkim’de çalışmaya başladığını duymuştum.
Garajlara vardığımızda Aliağa otobüsü yeni kalkmıştı ve bir sonraki de üç saat sonra hareket edecekti. Arkadaşımla beraber biraz İzmir’i gezmenin iyi olacağını düşündük. Gün boyu acıktık, susadık, sigaramız bitti derken zaten sınırlı olan seyahat bütçemizi İzmir’de tükettik. Kalan son paramızla birer öğrenci bileti alarak Aydın’a geri döndük. Eğer Mehmet Öğretmenimi görebilmek için kırk bir yıl daha bekleyeceğimi bilseydim o gün üç saat boyunca garajlardaki bir bankın üzerinde oturur Aliağa otobüsünün kalkmasını beklerdim.
Derken üniversite bitti, askerlik bitti ve aldığım turizm otelcilik eğitimi gereği mecburen rotamı Akdeniz sahillerine çevirdim. Turizm sektöründe kelimenin tam anlamıyla ekmek aslanın ağzındaydı. Yönetim kadrolarına gelinceye kadar aradan uzun yıllar geçti. Sonunda yıldızlı otellerde yönetici olarak çalışmaya başladım. İşte o dönemlerde hep, sezon bitince gidip Mehmet öğretmenimi görmeyi, ellerinden öperek “Öğretmenim, falanca otelde genel müdür olarak çalışıyorum. Her şey sizin sayenizde oldu. Size minnettarım” demeyi hayal ediyordum. Ama nedense daha sezonun bittiği ilk gün (Muhtemelen kış aylarında maaş ödememek için) beni işten çıkarıyorlardı. Yine kimselerin karşısına çıkmaya cesaret edemediğim işsiz, parasız ve ezik günlerim başlıyordu.
Uygun şartları yakalayıp Mehmet Öğretmenimi ziyaret etmeye fırsat bulamadan aradan neredeyse yarım asır geçti. Mehmet Öğretmenim de ben de muhtemelen yaşlı birer adam olmuştuk. Bu arada bölük pürçük devam eden çalışma hayatım sona ermiş, bahçesinde birkaç karık domates biber yetiştiren, zeytin ağaçlarıyla ilgilenen arada bir de bir şeyler karalayan işçi emeklisi bir yazar adayı olarak hayatıma devam ediyordum.
Sosyal medyada paylaştığım kısa öykülerin yanı sıra, Kayalı adlı ilk romanımdan sonra, orta öğrenim dönemlerindeki anılarımı yazdığım “İntihar Eden Öğretmen Okulu” adlı ikinci kitabım da yayımlanmıştı. O kitabımda uzun uzun Mehmet Öğretmenimden ve benim için yaptıklarından söz etmiş ve kitabımı ona ithaf etmiştim. Mehmet Öğretmenimle helalleşmek için bundan daha uygun bir fırsat bulamazdım. Kitaplarımı koltuğumun altına sıkıştırıp elli yıldır hiç aklımdan çıkarmadığım Hasanlar Köyüne doğru yola çıktım. (Devam edecek)
Sevgilerimle…
YORUMLAR