İkinci Dünya Savaşı yıllarında birkaç köylü amcayla beraber on, on iki yaşlarında bir oğlan çocuğu Şahin Kayası taraflarından ilçeye yolculuk yapmaktadır. Ayda bir yapılan bu yolculuklarda dağlardan toplanan palamut kozalaklarının dolu olduğu çuval ve hararları eşek ve katırlar taşır. Gece yarısı başlayan bu yolculuk ıssız çam ormanları içerisinden ve dikenli çalıların aralarındaki zorlu patikalardan aşarak ertesi gün ikindi saatlerinde ilçede sona erer.
Palamut kozalakları Sümerbank’ın boya fabrikalarına gönderilmek üzere komisyonculara satılır. Karşılığında alınan birkaç kuruş para ile gaz yağı, tuz, şeker, alaca kumaş ve yamalık Amerikan bezi satın alınıp geri dönülür.
Ancak akşam saatlerinde Çağlak Boğazına doğru başlayan bu dönüş yolculuğu, pazarcıların uykusuz binek hayvanlarının da yorgun ve aç olmaları nedeniyle yatsı namazı saatlerinde Söğütlü Çeşme’de son bulmak zorundadır. Söğütlü Çeşme ilçeden yaklaşık beş kilometre uzaklıkta üst tarafında çam ağaçları olan bir yamaçtadır. Çeşmenin ayağında onun suyuyla beslenen büyük bir salkım söğüt ağacı çeşmeye de adını vermiştir. Söğüt ağacının altına yakılan bir ateşin etrafında yenilen birkaç lokmanın ardından pazarcılar nöbetleşe uyurken, binek hayvanları da şafak sökerken tekrar başlayacak dönüş yolculuğu için etraftaki çimenlikte karınlarını doyurup enerji depolarlar.
Pazarcıların en genç üyesi olan küçük Nuri erken yaşta babasını kaybetmiş, ailede başka erkek olmadığı için çocuk denilecek yaşlarda annesine ve küçük kız kardeşine bakma sorumluluğunu üstlenmiş, daha bıyıkları bile terlemeden aile reisi oluvermiştir. Böyle uzun ve zorlu yolculuğu tek başına yapabilmesi mümkün olmadığından, her seferinde komşu amcalarla birlikte pazara gitmekte ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaktadır.
Şehirdeki insanların birbirlerine “Bey” diye hitap ettiklerini gören pazarcılar, Söğütlü Çeşmenin başına yakılan kamp ateşinin etrafında yapılan sohbetler esnasında, grubun maskotu küçük Nuri’ye de “Nuri Bey” diye takılmaya başlarlar. Dar gelirli bir çiftçi olarak yaşayıp gitmesine rağmen, adının sonuna gelen bu saygı sanı ona o kadar yakışır, herkes tarafından o kadar sevilir ki, zamanla adeta adıyla bütünleşir. O artık adıyla sanıyla Kayalı Nuri Bey’dir.
…..
Bir süre önce kurak bir yılda çeşmenin suyu dinince söğüt ağacı da kurudu. Çeşme, Gördes Kuşluk Köylü bir hayırsever tarafından doksanlı yıllarda tekrar yaptırıldı. Şimdi salkım söğüt ağacının yerinde büyük bir çınar ağacı var. Zamanında neredeyse iki tam gün süren bu yolculuk günümüzde yorulmaya, acıkmaya hatta susamaya bile fırsat vermeyecek kadar kısa sürüyor. Ama ben yine de ilçeye her gidişimde Kayalı Nuri Bey’in anısına Söğütlü Çeşmede durur, elimi yüzümü yıkar, avucumu oluğun altına tutup kana kana suyundan içerken, sadece bir kuşak önceki insanların ne kadar zor şartlarda yaşayarak hayatta kalmayı başardıklarını ve nesillerini devam ettirdiklerini, onlara ne kadar çok borçlu olduğumuzu düşünürüm. Yüzüme çarptığım çam kokulu serin sular, bana dünyanın en fakir ama onurlu Beyi’nin oğlu olmanın gururunu yaşatır.
YORUMLAR