Bir insanın hayata bakışını, kâinat içindeki konumlanışını, toplumla ilişkilerini; onun sözlerinden ziyade davranışlarında ve kendisini gerçekleştirdiği alanlarda bulmak, o insanla ilgili daha gerçekçi bir değerlendirme yapmamızı sağlıyor. Atalarımız, bir inci dizisi gibi sözleri boşuna söylememişler. Ziya Paşa'nın da artık atasözleşmiş şu beyti, insanın sözü ve işi ile ilişkisini son derece sağlıklı bir zemine yerleştiriyor: 'Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz! Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde." Günümüz Türkçesiyle söylersek: Kişinin aynası, işidir; sözüne bakılmaz. Bir şahsın aklının seviyesi, onun ortaya çıkardığı işte/eserde görünür!
Eşim Sami Bey'le, geçtiğimiz Ağustos ayında, kıymetli turizmci dostumuz Tevfik Aydoğan'ın ısrarı ile Selçuk'a gittik. Doğal olarak oradaki ilk durağımız en eski tarihî yapılardan biri olan İsa Bey Camisi oldu. Selçuk'un aynı zamanda en eski tarihî camisi burası. Yer olarak, Artemis Tapınağı'yla Saint Jean Kilisesi arasında bulunuyor. 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırılan caminin mimarı, Şamlı Ali olarak biliniyor. Beylikler dönemi mimarisini yansıtması; kubbe, sütun, mihrap, minber ve duvarlarının özelliği, sanat tarihi açısından da camiyi ayrı bir değere, üzerinde titrenmesi gereken bir öneme sahip kılıyor. Camiyi bize bütün ayrıntılarıyla anlatan, İsa Bey camisinin imamı İbrahim Taşdemir'di. İbrahim Bey, son derece aydınlık bakışlı, İngilizce, Flamanca ve Arapça bilen; hem cami hakkında hem de İslamiyet hakkında turistleri bilgilendiren bir rehber gibi davranıyor ve konuşuyordu. Sözümüz, sohbetimiz uzadı, uzadı. Bir ara, gözlerimiz caminin yüksek duvarlarına, köşelerine gitti. Bize oralardaki örümcek ağlarıyla mücadele ettiğini, örümcek ağlarına en iyi gelen ilacın deve kuşu yumurtası olduğunu, tarihi mimarimizde camilerin tavanlarına deve kuşu yumurtası asıldığını, kendisinin de deve kuşu yumurtası asmak için askı sistemi yapmak istediğini anlattı.
Büyülenmiş gibiydik. Bir camiden değil de bir insandan bahsediyor, sanki çocuğuymuş gibi onu sağaltmak için elinden gelen her şeyi yapan bir babaya benziyordu. Cami içinde diz çökmüş halde dinlediğimiz ayrıntıları, hemen caminin bitişiğindeki çalışma odasında sürdürdük. İngilizce, Almanca Kuran tercümeleri, çocuklar için pratik kitaplar... Odası bir kütüphane, bir müderris odası gibiydi. Yukarıda söylediğim gibi, aynası onun yaptıklarıydı; işinden yüzüne yansıyan aydınlıktı bizi ferah yapan. Camiye gelen turistler giysin diye bir dikimeviyle anlaşarak yaptırdığı giysiler de son derece modern bir tarzda hemen cami girişindeki elbise askılarına takılmıştı. Kadınlar 'bacağım çıplak, kolum çıplak' derdine düşmeden oradaki tiril tiril giysilerden birini alıveriyordu sırtına. Bir modaevinde, bir tasarımcının ince duyarlığını giyer gibi oluyordunuz.
O gün deve kuşu yumurtaları, onların askıları ve gerekli olan başka nesneler için bağlantılar yapıldı. Uzun sohbetimiz arasında üç çocuğu olduğunu, ve üniversite sınavlarında bir oğlunun Balıkesir Üniversitesini kazanmış bulunduğunu da öğrendik. Diğer ikisi hakkında bir şey sormadık, söz de oralara gelmedi.
İşte bugün İbrahim Bey'in büyük oğluna geldi söz sırası: Ahmet Alp.
Ahmet Alp! Daha iki buçuk ay önce baban, Selçuklu yadigârı İsa Bey camisinin yüksek duvarları, örümcek ağından zedelenmesin diye çözüm üretip, deve kuşu yumurtalarını cami tavanından sarkıtmak için askı yaptırırken; sen yine Selçuklu yadigârı Diyarbakır'da yuvalanmış başka örümcek ağlarının pusularına kurban oldun! Hayatını, askıya aldıklarını düşündüler!
Onlar, hain ve kahpeydi. Sana kalkan olarak kadınları ve çocukları kullandılar. Sen, yüreği Peygamber aşkıyla, kalbi vatan sevgisiyle çarpan bir ana-babanın evladıydın! Sinen pak, alnın paktı. Duruşun, yürüyüşün ve bakışların mertti. Bu topraklarda hile ve oyunlarla ateş çıkarmak isteyen namertler, ne seni, ne seni yetiştiren aileyi ne de senin çıktığın o aydınlık kozayı anlayabilirler!
Tertemiz yüzün, aydınlık bakışların her yere yansıyacak!
Seni unutmamak için elimizden geleni yapacağız. Ama nutuk atmadan, babanın latif/ince duyarlığında, içimizde ve sözlerimizde yaşayacaksın!
Ahmet Alp'cığım; şu an elimden gelen Mehmet Akif'i hatırlamaktır:
'Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi!
Bedr'in arslanları ancak bu kadar şanlı idi!'
YORUMLAR