Gördes, belirli aralıklarla bir inşaat dönüşümüne sahne oluyor. Yaklaşık on yıl önce, müteahhitler inşaat işlerine girmek pek istemiyorlardı. Ama şu son iki üç yıldır, tekrar eski binaların yıkılıp yerlerine apartmanların yapıldığına tanık oluyoruz.
Eski Gördes'ten yenisine, heyelan ve şehir mimarisinin yıpranmış olması sebebiyle çıkıldığında, yeni Gördes'in mahalle ve sokakları belirli bir düzen içinde kurulmuştu. Sokak ve caddeler oldukça geniş tutturulmuş, eski Gördes'te 'kısık' olarak adlandırılan dar sokaklar ve çıkmaz sokaklar, yeni Gördes'te hiç oluşmamıştı.
Bizim çocukluğumuzun Gördes'i en fazla üç-dört katlı evlerin olduğu, sokak ve caddelere baştan sona kadar bakıldığında mimari ahengin fark edildiği, ağaçların gökyüzüne uzandığı düzenli, temiz bir şehirdi. Okul yolumuz, Beş Eylül İlkokuluna giden dut ağaçlarıyla dolu cadde, bir ihtiram yolu gibiydi. Sokağın ta başından sonuna kadar, ne olup bittiğini görebilir, evlerin duvarlarından yola kadar bırakılmış iki üç metrelik döşeme taşlarda kadınların, çocukların oyalandığını, oynadığını, el işi yaptıklarını fark edebilirdiniz.
Türkiye'nin genelindeki dönüşüm de çok sancılı, şu an Gördes'teki dönüşüm de. Ev ve arsa sahipleri yeni dairelerine bir an önce kavuşmak ve arsa payından daha çok hisse almak istiyor; inşaatı yapanlar ise kar elde etmek ve daha çok satılacak mallarının olmasını istiyor. Böylece, eski bahçeli evler yıkılıp, yerlerine çift veya daha çok daireli, çok katlı apartmanlar yapılıyor. Bu yapılanma sırasında binanın emniyeti, çimento oranı, temel sağlamlığı ve depreme dayanıklılık gibi hususlar ne kadar göz önünde tutuluyor veya denetimden geçiriliyor, bilemiyorum.
Gördes için gördüğüm en ucube şey, sokak ve caddelerle binalar arasında emniyet payı bırakılmaması; caddenin ve sokağın dibinde apartman duvarlarının yükselmesi. Yoldan ağır yüklü bir kamyon geçerken evlerin içleri sarsılıyor ve neredeyse, evden çıkınca sokağa veya caddeye adım atıyor insanlar.
Gördes'in en işlek cadde ve sokaklarında yapılan bir saatlik gezinti, durumun vahametini gözler önüne seriyor. Çürük dişler gibi yarı yıkık veya tam olarak yıkılmış eski evler ve bu evlerin hemen dibinde yükselmeye başlayan apartmanlar, inşaatta ve müteahhitlik işlerinde tam bir geçiş dönemini yansıtıyor. Biraz dolaştıktan sonra dilimde kalan cümleler:
Burası Dişçi İsmail amcaların evlerinin olduğu köşe; burası büyük anneannemin caddesi, Beş Eylül'e giden ve eskiden dut ağaçlarıyla dolu olan cadde; şurası Pideci Ferhat amcaların evleri; şurası Efe Kemal amcanın evi olmalı' Eskiden Sıtma Savaş Dairesinin olduğu köşe, çok önceleri apartman olmuştu. Bizim çocukluğumuzun geçtiği sokakta ise müteahhite teslim olmamış evler var hala' Bu eski ve toprağa tutunmakta zorluk çeken evlerin de apartman olması kaçınılmaz. Evet, kaçınılamayacak ama hiç olmazsa belli bir mimari tercih ve şehir estetiğini bozmayacak planlarla yapılsa binalar. Hemen hemen bütün belediyelerde 'şehir estetiği dairesi' var; bu dairelerin yeni yapılan binalarla ilgili ölçütleri ve ilkeleri olsa keşke.
Evet, apartmanlaşan Gördes manzarası içinde pek çok eski ev hala yaşıyor; çoğu kırık dökük ve yıkık. Sokaklar ise doğalgaz yapılanması sebebiyle yüreği yarılmış sürüngen varlıklar gibi. Toz, kum, taş' Ve trafiğe kapalı yollar. Bu kadar toz toprak içinde geçmişin temiz hatıraları da bulanıyor; derin bir hüzün dolduruyor insanın içini. Bu hüzünle en çok iki yıkım dikkatimi çekti. Biri Gördes Hamamı, diğeri çocukluğumda 'Dişçilerin İsmail' lakabıyla tanıdığımız İsmail Çetin amcanın yaptığı, Demirci yolu üstünde, Şehir Sinemasına varmadan önceki köşede yapılmış iki katlı bina. İsmail amca iki katlı evlerinin zemin katında, uzun yıllar babası İhsan Çetin'den devraldığı diş teknisyenliğini devam ettirmişti.
Hem hamamın yıkıldığını hem de Sacide Teyzenin, balkonunda saatlerce oturup vakit geçirdiği Dişçilerin İsmail amcaların evlerinin yıkıldığını görmek, tuhaf bir yokluk duygusuna sürükledi beni. Hamamın yıkılmasıyla Sıtkı Amcayı bir kez daha toprağa gömmüşüz gibi hissettim. İsmail Amcaların köşedeki evlerinin yokluk hali ise Sacide Teyzeyi, görümcesi Sevim Teyze ve annesi Emine Hanım teyzeyi eski canlı, sağlıklı duruşları, şen şakrak gülüş ve sözleriyle gözlerimin önüne bir hayal perdesi gibi getirdi.
Sıtkı Amca, hayatının son yıllarını Gördes Hamamındaki bir odada geçirdi. Hali vakti yerindeyken işleri bozulmuş ve Gördes'e dönmüştü. Varlıklı zamanlarında hamamın yapılmasına destek olduğunu kendisi anlatırdı. Bize sık sık, hiç aklıma gelmezdi hamamın bir odasına sığınacağım, derdi. Onun, kızıma 'Gül kızım' diye hitabı ve sıcacık sesi, ailecek unutmayacağımız bir resimdir. Bayram sabahlarında kaç kez onunla birlikte kahvaltı yaptık. Hamam yıkılınca, Sıtkı amcanın ruhu incindi sanki, bir yerlerden yaralanıyor, darbe alıyor mazi. Bizler, binaların ve hatıraların kıymetini yeterince bilmiyoruz galiba.
2013'te Polonya'ya 2014'te de Fransa'ya gitmiştim bilimsel toplantılar için. Gördüklerim karşısında hem takdir duygularını hem de hayreti aynı anda hissetmiştim. Varşova, tam bir Doğu Avrupa şehri; soğuk, sağlam ve konuklarına hemen kucak açmayan bir ev sahibi gibi. Dört yüz, beş yüz yıllık binalar yaşıyor orada. Hala muhkem, hala görkemliler. İkinci Dünya Savaşını bütün acımasızlığıyla yaşamış bir Varşova, savaşta yarı yıkılmış binalarını bile yerle bir etmemiş; onarmış her şeyi, nasıl bir geçmişe ve tarihe bağlılıksa.
Paris ise bambaşka bir şehir; merkezlerde devasa gökdelenler, iş ve alış veriş merkezleri çok katlı, binalar birer füze gibi yükselmiş. Ama Şanzelize Caddesi hiç bozulmamış, Eyfel Kulesinin zemini hala toprak; betonlaştırmamışlar, karolarla, seramiklerle kapatmamışlar zemini. Evler iki üç katlı; Fransız balkonu denilen klasik dar balkonların önünde rengarenk çiçekler var. En çok da sardunyalar. Kimse eski binalarda oturuyoruz diye gocunmuyor; tarihi ve mimarisi ile yüzyılların hatıralarıyla içi içe yaşamaya devam ediyor.
Bizler, her şeyi yıkmaya ve yerlerine beton dikmeye çalışıyoruz. Şehir hafızası, şehir kültürü diye bir şey kalmaması için yarışıyoruz sanki. Sıtkı amca, Gördes'in bir değeriydi. Gördes Hamamı yıkılmasa, müze veya bir sanat ocağı gibi kullanılsaydı belki onun ömrünün son zamanlarını geçirdiği oda da korunabilir ve Gördes'in hafızası orada yaşamaya devam ederdi. Biz, betonların, tozun toprağın içindeyiz; şantiyedeyiz; siz orada mısınız Sıtkı Amca; İsmail Amca? Rahat mısınız?
YORUMLAR