AHMET ÖZHAN KONSERİ
Sonra İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğunu yöneten sanatçı Ahmet Özhan gecenin ruhuna uygun besteler icra ediyor. Özellikle yeni bir beste olduğunu düşündüğümüz, içinde “Ya olduğun gibi ol/ Ya da göründüğün gibi ol” nakaratı geçen parçayı çok beğeniyoruz.
KOZADAN ÇIKAN KELEBEKLER
Uzun olmayan bu konuşma ve konserden sonra dervişler meydan alıyorlar. 30-36 civarında, içlerinde 5-6 tane çocuk yaşta semazen, önce sema alanının bir kenarına sırtlarında siyah pelerinlerle beyaz koyun postlarının üzerine yan yana oturuyorlar. Şeyh Dede ve Meydancıyı önce topluca selamladıktan sonra siyah giysiler kenara atılıp sırayla tek tek Şeyh Dede selâmlandıktan sonra dönmeye ve zikre başlıyorlar. Kozasında çıkan kelebekler gibiler. Masum, temiz ve vecd halindeler. Hiçbiri diğeriyle çarpışmıyor, engellemiyor ve düşmüyorlar. Dervişler semada başları bir yana hafif eğik, kollar açık, saat yönünün tersi istikamette hem kendi etraflarında hem de alanda aynı yönde dönüyorlar. Üç kısa ara ve dört dilim (her bölüme "selâm" deniyor) halinde bir buçuk saate yakın sema ayininden sonra, dua ile sona eriyor program.
İçimden, kozadan tertemiz çıkan kelebekler gibi olmayı ve kalmayı; ölmeden önce ölmeyi, bana ve sevdiklerime de nasip et diye dua ediyorum Yaratan’a.
İKİNCİ GÜN / MEVLÂNA TÜRBESİNİ ZİYARET
Oteldeki sabah kahvaltısından sonra önce tek araçla Mevlâna Türbesine gidiyoruz. Gelen giden çok. Tarihî ve mistik bir alan. Etraftaki yapılar hep alçak ve tarihî özellikleri korunarak onarılmış, yenilenmiş. İstanbul kadar olmasa da sanki üçte bir ya da dörtte biri kadar sayıda ve önemde tarihî esere sahip Konya. Şehir genel anlamda temiz, yollar geniş ve bölünmüş, yüksek bina az, uzun tramvay sistemi var. Gördüğüm Konya, Kayseri ve Sivas şehirleri (muhtemelen diğer şehirler de) Batı Anadolu’daki büyük birçok şehre göre çok daha kaliteli belediye hizmetlerine (belediyelere), ufku açık idarecilere sahip diye düşünüyoruz gezideki yakınlarımızla. Bir yakınım, İzmir Karşıyaka’da yaşayan kardeşinin “Bütün sahil boyu, belediyece verilen ruhsatlar sebebiyle içkili mekânlarla doldu” diye şikâyet ettiğini söylüyor. Yıllarca okuduğum, çalıştığım bu güzel şehrin güzelliklerle anılmasını arzu ve temenni ediyorum.
Türbeye girmeden önce yanında sivil bir emniyet aracının durduğu meydanda eski, yıpranmış, kirlenmiş onlarca el dokuma halı döşeme üstünde belirli bir yere yayılmış. İlk görenin “Bu da ne ki?” dediği alana yaklaşıyoruz. Makul bir görüntü değil. Yakındaki Kültür ve Turizm Bakanlığının broşürlerini veren tanıtan stanttaki gence soruyorum, bunlar nedir diye. O da Filistin ve Gazze’deki insanlık dışı vahşetin insan ve kültür varlıklarına verdiği zararı temsil ediyor, diyor. Sonra eski halıların yanındaki dört yüzlü tanıtım levhasını görüyor, üzerindeki birkaç dilde yazılmış açıklamayı okuyor, görüyoruz. Akabinde, müze kısmını ve Mevlâna hazretlerinin kabrini ziyaret ediyor, buradaki büyüklere birer Fatiha gönderiyoruz. Dünyayı yüzlerce yıldır etkileyen bu mübarek yer ve şehri ziyaret etmek bir istek, irade ve nasip gerektiriyor, diye düşünüyorum.
KONYA ŞEHİR TURU
Müzeden çıkanlara elindeki broşürlerle bir genç “Konya Büyükşehir Belediyesinin iki katlı özel bir otobüsü ile şehri gezip görebilirsiniz!” deyince, birkaç sorudan sonra katılmaya karar veriyor, otobüsün üst katından olmak üzere biletlerimizi alıyoruz. 13.30’da hareket ediyoruz. Önce tarihî eserlerin, mezarların, Mevlâna Kültür merkezi ve anıtların yer aldığı yakın plandaki alanların etrafında bir tur attıktan sonra Alaattin Tepesine doğru ilerliyor aracımız. Bir bayan rehber de ses düzeneği ile yolun iki yanındaki resmî veya sivil önemli binalar ve eserler hakkında bilgi veriyor. Alaattin Tepesinin olduğu yer aslında bir höyüktür ve dünyanın ikinci büyük döner kavşağıdır diyor rehberimiz. Yol boyunda gördüğümüz özgün bir tarihî mimariye sahip Konya Lisesi için, “Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’da lise sayısı çok azken kurulan bu liseden Turgut Özal gibi devlet adamları, Tarık Buğra gibi edebiyatçılarımız yetişmiştir” diyor rehberimiz.
İki saati aşan gezi çok keyifli idi. Özet halinde şehrin neresinde ne var, bir fikir sahibi oluyorsunuz. Gezinin ortalarında tarihî Sille’yi görüyoruz. Burada en son Yunanistan’la yapılan nüfus mübadelesinden önce bir grup Hristiyan Türk’ün de yaşadığını ve tarihinin çok eski olduğunu öğreniyoruz. Buradan ayrılıp, dünyadaki en büyüklerden, Türkiye’de ise tek olan “Kelebekler Vadisi”ni karşıdan gürüyoruz Meram bölgesinde. Burası 17.00’de kapandığı için rahat bir gezi olmaz deyip “Yarın sabah Konya’dan ayrılırken erken gelip, gezelim, sonra yola devam ederiz.” düşüncesiyle otelimize dönüyoruz. Vaktimizin dar olması nedeniyle şehirdeki bazı arkadaş ve tanıdıklarımızla temas kuramıyoruz. Oteli ayarlayan Feridun kardeşimizin rahatsızlığına rağmen akşam yemeği teklifine “Bir başka zaman, inşallah!” diyerek teşekkür ediyoruz.
TÜRBEÖNÜ ÇARŞISI
Gerek şehir turu öncesi gerekse sonrasında Mevlâna Türbe ve müzesi ile yanındaki Selim Camisinin batısında yer alan Türbeönü çarşısı tarihî ve otantik halde yenilenmiş, düzenlenmiş. Buraya daha önceleri Bedestan denirmiş. Şehri ziyaret eden hemen her seyyahın uğradığı, alışveriş yaptığı bir çarşı burası. Temiz, ücretsiz yeraltı tuvaleti var. Şadırvanı, çınar ağaçları, biraz ilerisinde ilginç mimarisiyle Aziziye Camisi keyifle görülecek alanlar. Caminin kapıları ve pencereleri neredeyse tavana yaklaşacak kadar yüksek ve geniş. Dışarıdan içeriye bol ışık giriyor ve etraftaki büyük ağaçlar pencerelere dekor oluşturuyor. Çarşıda, kapanma hazırlığındaki bir şekerlemeci ve çerez satan yere giriyorum. Beni gören ekibimiz, onlar da içeri giriyorlar. Çerez, kahve gibi yiyecek ve içecekler alıyoruz.
Bu arada Ege bölgesinde “çifte kuvvet veya kıstırma” denen bakkaldan alınıp iki bisküvi arasına lokum sıkıştırarak hazırlanıp yenen çocukluk tatlısı vardı. Burada onun şeffaf ambalaj içinde bir lokmalık küçük parçalar halinde hazırlanmış, tepeleme bir sepete konmuş halini gördük. Lokumu güllü ve burada adına “asfalt tatlısı” diyorlar. Sıkıştırmadan mülhem her halde. Yarımşar kilo aldık eve götürmek için. Yine Konya’da kıymalı pideye “etli ekmek” diyorlar. İsminin böyle kalması Türkiye’nin her neresinde duyulursa Konya’yı hatırlatıyor. Minik cins bamyalarla hazırlanan bamya çorbası da güzel ve lezzetli.
KELEBEKLER VADİSİ / DÖNÜŞ GÜNÜ
Sabah erkenden müzedeyiz. Burası 09.00’da açılıyor ve 11.30’dan önce kızımızı Yüksek Hızlı trene bırakmamız gerekiyor. Müzenin mimarîsi kelebek gibi, çelikten yapılmış, hemen her tarafı camlı bir yapı. Bilet ücretleri yetişkin 200, öğrenci ve 65 yaş ve üstü 100 ve yabancılara ise 350 TL. İçeri girer girmez sıcaklık ve nem hemen fark ediliyor. Gözlük camlarımız buğulanıyor. İçeride 84 çeşit uçuşan kelebek var. Hemen hepsi tropikal ülkelerden (Filipin, Panama vb.) getirilen yumurtalardan üretiliyor. Bazen insanlara konuyorlar. Sık sık kelebeklere dokunmayın ve tek yönde yürüyün uyarısı yapılıyor.
Yine Orta Anadolu belediyeciliğinin farkı diyoruz. Bölgeye ve şehre gelen bütün tur otobüsleri buraya mutlaka uğruyorlar. Erken saatte bile çok sayıda ziyaretçi vardı. Belediye gelirlerinin çok iyi olduğunu, bütün masrafların bu gelirle karşılanabileceğini düşünüyoruz. Çok zengin bir hediyelik satış alanı var. Hemen herkes az ya da çok hediyeler alıyor buradan. Hepsinin teması kelebek. İmza ise Konya Büyük Şehir Belediyesi. Kuran ve idame ettirenleri tebrik ediyorum. “Gez dünyayı gör Konya’yı” diye boşuna söylememişler.
Mevlâna hazretlerine rahmet, sevenlerine ve yolundan gidenlere, bu töreyi şehir ve kültür etkinlikleriyle sürdürenlere de selam olsun diyerek yazıyı bitirelim.
Not: Konya’da sabah ezanı imsakla birlikte okunuyor. Manisa’da ise imsaktan sonraki bir zamanda, gün doğumundan bir saat önce.
YORUMLAR