Yaklaşık sekiz yıldır, Tıp Fakültesi öğrencilerine, kendi hazırladığım bir sunumu resmi derslerimin arkasından anlatıyorum. Mecburi bir ders değil. İsteğe bağlı. Önceden dersin muhtevası ile ilgili bazı ipuçlarını, meraklandıracak cümlelerle verince, öğrencilerin hemen hemen tamamı tarafından ilgiyle dinleniyor.
Konu hayati. Hem kendilerini, hem toplumu, hatta SGK ve devleti de yakından ilgilendiriyor konu. Bilgisizlik ve yanlış alışkanlıklar, pek çok değerli insanımızı en verimli çağlarında hastalıklarla boğuşur hale getiriyor. Hatta vakitsiz kaybediyoruz. SGK'nın mali yükü de cabası. Konu, diyetisyenlerin ilgilendikleri alandan çok farklı.
Bu yazı serisini bölümler halinde sunacağım, inşallah...
KONUYA İLGİM NASIL BAŞLADI?
Sekiz yıl önce Antalya'da yapılan bir Ulusal Göz Kongresinden dönüş günündeyiz. Biletim var ama, bir önceki uçakta yer varsa diye başvuruyorum. Son anda var deniyor ve uçaktayız. Yan koltuğa birbirimizden habersiz bir meslektaşım denk geliyor. O zaman Ege Ü. Tıp Fakültesinde olan, şimdi serbest çalışan Prof. Dr. Sait Eğilmez bey. Birbirimizi severiz. Hemen tıp, müzik, kitap gibi konular açılıyor. O benim elimdeki kitabı soruyor, ben de onun. Bana iki kitap tavsiye ediyor. Buğday Göbeği ve Tahıl Beyin (Pegasus y.)
Dönüşte hemen getirtiyor ve heyecanla okumaya başlıyorum. Müthiş. Biri kalp, diğeri nöroloji hekimi iki kişi tarafından, halk için yazılmış, kolay anlaşılır kitaplar. Çok istifade ediyor, ikna oluyorum.
Hemen ekmek ve unlu gıdaları çok azaltıyorum. Kendimde hissettiğim iyilik halini, biraz da kır ve şehiriçi yeşil alanlardaki (haftada 2-3 /fazla da olabilir) yürüyüşlerle takviye edince, hem kilo veriyorum, hem de kan yağlarım normale dönüyor.
NEDEN BU KONUYA İHTİYAÇ VAR?
Koruyucu hekimlik denildiğinde, beden ve akıl sağlığını kapsayan her şey girer kapsama. Konunun iyi bilinen tarafı; bulaşıcı /mikrobik hastalıklara karşı geliştirilen aşılardır. Aşıların olmadığı yüzyıllarda bulaşıcı hastalıkların insan ve toplum hayatında nelere mal olduğunu; devletleri, hanedanları nasıl yıktığını anlatan bir kitabın adından söz etmeliyim hemen: "Dünyamızı Değiştiren Oniki Hastalık" / İş Bankası Kültür yayınları. Çok güzel, akıcı ve faydalı bir eser.
Mikrobik ve bulaşıcı hastalıklar bir yana konulursa, halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmesi gereken yaygın hastalıklar; Yüksek Kan Basıncı hastalığı (Hipertansiyon), Şeker hastalığı, Kemik Erimesi ve bazı Romatizmal hastalıklar konuları. Hem çok maliyetli hem de çok ciddi sağlık sorunu olmalarının yarısına, yanlış beslenme ile de çok ilişkili bu hastalıklar.
TANSİYON, ŞEKER, KEMİK ERİMESİ
Yüksek Kan Basıncı hastalığı, 40 yaşın üzerinde yüzde 40. Şeker hastalığı (bazılarınca, şeker yemekle oluşan bir hastalık sanılıyor, maalesef) her sekiz yetişkinden birinde var. Son on yılda yüzde doksan artmış. Yani mevcut ikiye katlanmış, bir misli artmış. Kemik erimesi hastalığı, elli yaşın üzerindeki nüfusumuzun yarısında var. Olanların yarısı hafif (osteopeni), diğer yarısı da şiddetli (osteoporoz). Romatizmal hastalıklar da keza.
İşin püf noktası: Bu hastalıklar büyük ölçüde önlenebilir hastalıklardır.
BUĞDAY DEĞİŞTİ Mİ?
İnsanların, 10bin yıl önce dünya nüfusunun azlığı sebebiyle doğadaki bitki ve hayvanları toplama veya avlanma ile doyduklarını biliyoruz. Buna toplayıcılık ve avcılık dönemi deniyor. Sonra buğdayın ekilebileceğini fark ediyor ve yerleşik hayata başlıyor insanoğlu. Dünyada ilk yerleşim ve kültür tarımının başladığı bölge Urfa/Harran bölgesi. Bölgedeki Göbeklitepe ve diğer arkeolojik kazı ve keşiflerle bu konulardaki bilgilerimiz her geçen yıl artıyor, gelişiyor, değişiyor.
KÜLTÜRDE EKMEK
Ekmek parası kazanmak /Ekmeğini bölüşmek /Ekmeği ile oynamak. Daha onlarca ekmek konulu söz vardır kültürümüzde. Daha pek çok toplumda da vardır muhtemelen benzeri ifadeler. Temel gıdamız bu; buğday ve ekmek.
ESKİ RESİMLER VE GÜNÜMÜZ
Elimde 1935 yılına ait bir resim var. Gördes'te çekilmiş. Siyah beyaz. Resimde yer alan, esnaf, çiftçi, memurlardan oluşan onbeş kişinin yaş ortalaması 40 gibi. İçlerinden sadece biri hafif kilolu. Bir de bu güne bakalım. Hastane giriş çıkışındaki insanları 5-10 dakika gözleyin. Kilolu insan oranı onbeşte bir mi, daha fazla mı? (Her yaş için geçerli ama, 40 yaş ve üzerine daha bir dikkat ediniz)
Bu insanların da temel gıdaları buğday ve ekmek idi. Ne değişti? Cevap; buğday değişti. Artık buğday görünümlü buğdayımsı, dönüştürülmüş bir ürüne, eskisi gibi buğday diyor ve yiyoruz. Eskisi gibi lezzetli, ayartıcı. Belki daha fazlası ile.
NE OLDU, NASIL OLDU? BEREKETLİ HİLÂL NERESİ?
Buğdayın genetiği ile oynandı. Bereketli Hilâl olarak bilinen Anadolu 'nun güneyi, batıda Filistin, doğuda Basra körfezine kadar, açıklığı aşağı doğru, bir hilâl benzeri topraklarda yabani bir ot, bitki olarak vardır buğday. Dünya literatüründe bu buğday Türkiye Kırmızısı (Turkey Red) olarak biliniyor. Bir Manisa türküsünün adı gibi; Kırmızı Buğday. (YouTube vb yerlerden dinlenebilir) Daha birçok adları da var. Siyez bunların en bilinenlerinden. Yani anavatanı o bölge. Tabiattaki bu haliyle 14 kromozom taşır. Buğday bitkisi genetik müdahaleye çok yatkındır. Halen tükettiğimiz buğdaylarin kromozom sayısı 46'dır. Bu nasıl oldu? Doğal mutasyonlar ve genetik müdahalelerle tabii ki.
YABANİ BİTKİ TOHUMLARI
Yabani bitkilerin tohumları ilginçtir. Kimi erken dökülür başaktan, kimi geç. Kimi ertesi sene uygun ortam bulursa yeşerir, kimi beş, kimi on sene sonra. Tohumların kabuk kalınlıkları ve özellikleri farklıdır. Verim artışı kadar, tohumların (siz buna buğday deyin) aynı anda olgunlaşıp hasat edilmeleri, dökülmemeleri tohum ıslah tecrübeleri ve çalışmaları ile oluyor.
ZİRAAT MÜHENDİSLERİ İTIRAZ EDİYORLAR AMA…
Ziraat mühendisleri, GDO (genetiği dönüştürülmüş organizma) sözüne itiraz ediyorlar buğday için. Bu yapılan ıslahtır, GDO değildir deseler de, tıbbi gerçek farklı, böyle değil. Bir kere kromozom sayısının artırılması bile genetik bir farklılaşmadır. Buğdayın yapısındaki "gluten" adı verilen protein -hamuru yapışkan yapan madde- eski buğdaylardakinden farklı moleküler özellikte olmalı. Yeni buğday gluteni plastik gibi uzayıp esniyor. Dahası, gluten hassasiyeti ile ilgili otoimmun hastalıklarda da ciddi bir artış gözlüyoruz. Buradaki tavır gluten karşıtlığı değil. Yeni buğdaylardaki yapısal/moleküler farklılaşmaya ve tıbbi etkilerine itirazdan ibaret.
(Not: Gluten hastalığı "Çölyak" veya Gluten Hassasiyetine bağlı otoimmün hastalıkları olanlar konusuna geçmiş yazılarımda zaman zaman söz ettim. Bu sorun varsa, sadece ekmek ve unlu gıdalar değil, gıdalara katkı olarak konan glutenin gramı bile alınmamalıdır. Azaltma asla yetmez. Hazır her gıdanın içindekiler kısmına bakılmalıdır.)
YORUMLAR