Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

Prof.Dr.Süleyman Sami İLKER

ssamiilker@gmail.com

Selendi Yolunda--I

22 Nisan 2025 - 18:26 - Güncelleme: 22 Nisan 2025 - 18:27

"UZAK KOMŞUYA GİDİYORUZ" (1)
Bazı değerler, güzellikler vardır ki, varlığı bilinirse kıymeti anlaşılır. Bilmek için, onu -tercihen yerinde- görmek, tanımak, tatmak, dinlemek, okumak gerekir. Bunları yazarken "seyahat edin, sıhhat bulursunuz" ölçüsünü, sözünü hatırlıyorum. Bir yere, yöreye veya ülkeye iş-görev amaçlı gidildiğinde göz önünde olan bazı özellikleri görüyor, tadıyor ve öğreniyoruz. Ama oranın ancak özel bir programla görülebilecek, bilinebilecek çok değerli kültür hazinelerinin varlığını hiç görmüyor, duymuyoruz bile. Buna da kabaca "kültür turizmi" deniyor.
Her zaman ve sıkça kullandığım, TDK Türkçe Sözlük telefon uygulamasına bakıyorum, turizm kelimesine yerine ne kullanılıyor diye. Kelime Avrupa dillerinin hemen hepsinde ortak. Anlamını iki cümle halinde açıklamışlar ama tam bir kelime olarak karşılık üretmemişler. Tur(tour): gezi, seyahat, dolaşma; turist: gezgin, seyyah. Turizm için ne üretmeli? Ben onu, "gezicilik" olarak anlıyorum. Neyse...
Bugün Manisa'ya 160 km mesafede, en doğudaki ilçesine, Selendi'ye gidiyoruz. Manisa Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübünün, Yakın Çevremizi Tanıyalım projesi kapsamında bu 3.ilçe gezisi. Manisa Büyükşehir Belediyesi ve İl Kültür Müdürlüğü tarafından da destekleniyor bu proje. İlki geçen yıl Demirci'ye olmuş ve eşimle birlikte katılmıştık, çok güzel geçmişti gezi. Dönüşte yazmıştık, gördüklerimizi. Birkaç ay önce yapılan Akhisar gezisine katılamadığıma hayıflanıyorum şimdi. Çünkü gidenlerin yazdıkları notlar ve resimler çok ilginçti. Yüzlerce kez içinde geçtiğimiz Akhisar'ın bu özellikleri de mi varmış, demiştim kendi kendime.
Ekibimizin çoğu Anemon Dağcılık ve Doğa Sporları Kulübü mensubu, genelde emekli veya ev hanımı. İki midibüste, toplam 60'a yakınız. Ekip başkanı, kulübün de başkanı olan emekli millî eğitim (maarif olarak da kullanılıyor) müfettişi Ömer Bülbül bey. Anemon haberleşme grubu içinde adım var ama Selendi gezi programı ve duyurusunu atlamışım. Kendilerinin özelden hatırlatması ile ilgim yoğunlaştı. Yarın ameliyat günüm. Sonraki gün de Ankara’ya bir mesleki toplantıya gideceğim. Üstelik iki gündür de hafif ateşli soğuk algınlığım var. Gönlüm git-gitme arasında bocalarken, Ömer beyin birkaç hatırlatması, eşimin de "ben de geleyim " demesi üzerine, serüven başlıyor. Eşim de doğayı çok sever. Ancak hafta sonlarında özel misafirimiz (ve haftanın mesai yorgunluğu) dolayısıyla, tercihini gitmeme yönünde kullanıyor. Bu hafta sonu farklı oldu.
Doğduğum coğrafyaya yakın, Milli Mücadelede adı geçen, Gördesli Şehit Makbule Hanımın eşi, Usturumcalı Halil Efe de eşinden aylar sonra bu bölgede Yunan askerleri ile savaşırken şehit oluyor. Mezarı atlı cirit oyunları kültürünün halâ yaşadığı, yaşatıldığı, tamamı Yörük olan Selendi'nin Demirci tarafındaki Yağcı dağında bulunuyor. Selendi 'ye şimdiye kadar gitmek hiç nasip olmamıştı. İlk kez göreceğim. Bir arkadaşımız daha önce iş için beş altı kez gittim ama, programda adı geçen yerlerin adlarını ilk kez duyuyorum, diyor. İyi bir fırsat olacak diye düşünüyorum.
YELİMERA/YELİMERE KANYONU
Gezi programında bu ismi görünce herhalde ilkçağ (antik) dönemine ait bir isimdir diye düşünmüştüm. Sonra, bu bir birleşik kelime olmasın dedim kendi kendime. Eşime, bu "yeli", "yeni" midir, yel ile ilgili bir kelime olabilir mi, diye sordum. O da, Türkçede var olan ses, söz değişimlerindeki genel eğilim ve dil kurallarına göre "bu yeni olamaz" dedi. "Yel ile de ilgili olamaz" deyip, hemen Ötüken Türkçe Sözlüğe baktı. Orada "yeli" kelimesi var ve Türkçe. Dağın zirvesine yakın eğimli kısmına verilen ad. "Mere" de "mera" kelimesinin ünlü ses uyumuna girmiş hali. Mera kelimesi bize Arapça'dan gelmiş, "otlak" anlamında. Yani, dağın zirvesine yakın otlak demek. İlginç.
Yöredeki rehber Şaban bey ise yolda (daha sonra) Yelimera için halk, kelimenin "yel" kelimesinden geldiğini, "yelli mera" anlamında olduğunu, sadece iki "l" harfi, teke düşmüş dedi. Uygun bir ortamda eşim, konuyu izah edip biz buna "halk kökenbilimciliği/etimolojisi" deriz deyince, son derece saygılı, "işin erbabı ne diyorsa, doğru odur" dedi ve teşekkür etti.
YOLA ÇIKIYORUZ
Sabah saat 06.30 gibi aracımız evimize yakın, randevu noktasından bizi alıyor. Hemen herkesin uykuda olduğu bu tatil sabahında biz yollardayız. Böyle bir fırsat bir daha önümüze çıkar mıydı, bilmiyorum. Zaman, sağlık, imkân, fırsat varken dedik.
Manisa'dan biraz yol alınca Ömer bey araçtaki arkadaşlara, bizlere topluca hoş geldiniz dedikten sonra program hakkında bilgi veriyor. Selendi Belediyesi ve Kaymakamlığı ile irtibat kurduk. Onlar bölgenin turizme kazandırılması için büyük heyecan duyuyorlar ve fiilen katkıda bulunacaklar, diyor. Belediye başkanı bizi kahvaltı için uğrayacağımız Terziler köyünde karşılayacak. Köy muhtarı bize bazlamalı kahvaltı, çay ikram edecek. Oradan traktörlerle Yelimera/Yelimere kanyonuna ulaşacağız. Yeni bulunan bir kanyon. Bu kanyon yöre halkı ve orman işletme dışında bilinmiyordu, adeta. Manisa'dan buraya ulaşan muhtemelen ilk Dağcılık ve Doğa Sporları ekibiyiz. Kanyon çok dik. İsteyen seyir yerinden (Orman Genel Müdürlüğü yapmış) kanyonu izler, inmek isteyenler ile de bir disiplin içinde birlikte ineriz, diye ekliyor.
Kısa bir yakıt molasından sonra tekrar yoldayız. Hava parçalı bulutlu ve 7C derece. Soğuk yani. Tarlalar yemyeşil. Bazı ağaçlar yeşillenmeye başlamış, bazıları ise hala yapraksız. Bir çoğu meyve ağacı olan çiçeklenmiş ağaçlar gözümüze değiyor.
YANIK ÜLKE
Kula'ya yakınız. Solda yola kuvvetli bir eğim gösteren geniş bir bağ arazisi görülüyor. Henüz yeşillenmemiş. Arazinin üst tepe kısmında mimarisi ile dikkat çeken bir yapı dikkatimizi çekiyor. Büyük bir levhada "Yanık Ülke" yazılı. Burası Manisalı İşadamı Anemon oteller zincirinin sahibi İsmail Akçura beye ait şarap bağları işletmesi imiş. Büyük ölçüde ihracata dayalı, az miktarda da içerideki otellere satış yaptığını anlatıyor bir arkadaşımız.
Kula'yı geçer geçmez yoğun bir sis başladı. Araçta bir arkadaş müzik açtı; hareketli Ankara havaları. Arkadan müzik sesini artırın diyenleri duyuyoruz. Sonra, kim daha genç muhabbeti başlıyor. El çırpanlar, çırpmayanlar. 65 mi 70 mi daha genç? Gönlü 30 olanlar arada oynuyorlar. Ege insanı sıcak kanlı ve neşeli.
Manisa, Turgutlu, Ahmetli, Salihli üzerinde Kula'yı geçip İzmir Ankara yolu üzerindeki Yurtbaşı beldesini geçtikten az sonra, tabelanın ikazı ile sola dönüyoruz. 20 km sonra Selendi. Etraf makilik, yer yer çam ağaçları görülüyor. Asfalt, gidiş dönüş iki şeritli ve kıvrımlı. Çünkü arazi engebeli ve maalesef devlet eli buralara az ulaşmış. Kenarlarda sık ve uzunca çelik bariyerler dikkatimizi çekiyor. İki kenara tek sıra selvi ve sedir türü ağaçlar dikilmiş. Bir trafik levhasında Selendi 16, Demirci 71 km'yi görüyoruz. Bir başka levhada, Selendi Belediye Başkanının resmi var ve Selendi'ye Hoş Geldiniz, yazılı. Öğretmen kökenli genç bir insan.
Sis hala devam ediyor. Kısa bir süre hafif meyilli tırmanıştan sonra, sis birden sona eriyor ve yüksek meyilli iniş ile yola devam ediyoruz. Aracımız sürekli fren halinde. Bunu sesten anlıyoruz. Etraf çam ormanı, sarı çiçekler ve arada yeşil tarlalar. Eşim yolun kıvrım kıvrım inişini, geçen yıl Güney Sibirya, Dağlık Altay bölgesindeki Katu Yaruk adlı derin ve geniş, içinde büyük bir nehrin aktığı, Türkiye'den gidip gören hemen herkesin "Ergenekon burası olmalı" dedikleri, vadiye iniş yoluna benzetiyor. Az sonra uzakta, derin ve geniş düzlüğün ortasında bir yerleşim yeri görülüyor. Bulunduğumuz yerler yaklaşık 1000 metre rakımlı, ama Selendi'nin 445 metre. Burası herhalde Selendi olmalı derken, şehrin ortasından akan ve Gediz nehrinin önemli bir kolu olan Selendi çayı üzerindeki köprüyü geçip şehre ulaşıyoruz.
PROF. DR. ŞABAN GÜRCAN BEY VE ŞATO KÖY EVİ PROJESİ
Girişte aracımıza yakınlardaki Kınık köyü Şato Köyevi butik otelinin sahibi, gezi boyunca bize refakat edecek Trakya Üniversitesinden emekli Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Şaban Gürcan bey biniyor. Hafif esmer (yörede karayağız derler), orta boylu, genç, sağlıklı görünüşlü atletik bir bey. Emeklilik için yaş haddini beklemeden ayrılmış olmalı diye düşündüm, ama soramadım. 50 yıl önce, en son yapılmış 6 haneli eski konağı satın almış, 20 yataklı, ahşap ağırlıklı küçük bir otel haline getirmişler. Çevre yemyeşil çam ormanı. Eşi de sanatla uğraşan bir hanımefendi. Böyle bir şeye sahip olmak hayalimizdi. Onu gerçekleştirdik diyor.
Covid salgınında Ekolojik Turizm eğitimi almış. Ben de eve kapandığımız o küresel salgın dönemde İTÜ'nün yerbilim (jeoloji) kitaplarından satın almış, merak ettiğim pek çok konuyu öğrenmiştim. Şaban bey devam ediyor; hem doğada olmak, hem de memleketim olan Selendi'yi tanıtmak ve geliştirmek istiyorum, turizm önceliğimiz diyor. Çok mütevazı, konuksever, ölçülü sade insanlar. Gözleri tok. Tam bir Yörük, tam bir Türk. Yurt dışı ve içeriden devamlı müşterimiz oluyor diyor. İstanbul'dan gelenler oluyor. Tatil-turizm pazarlama sitelerinde yer alıyoruz diye de ekliyor.
(Kınık mahallesi, Hacımusalar sokak, Nu.21, 45970, Selendi/Manisa, shato-selendi.com) Mahalle dendiğine bakmayın, gerçek manası ile bir köy.
Geçen yıl gittiğimiz Demirci gezisinde gördüğümüz Türkiye'nin en iyi organik tarım çiftliği seçilen Kara Oklar Ekolojik Tarım İşletmesi ziyaretimizi hatırlıyorum. Orada da 20 odalı misafirhane vardı. Çok değerli bulduğum ve önemsediğim bu kurumlar tanınsın, bilinsin, örnek olsun istiyorum.
(Kara Oklar Ekolojik Hayat Çiftliği - Demirci/Manisa 0545 7497490, bilgi@karaoklar.com)
Bunları yazarken büyüklerimizden duyduğumuz "olduran soy, solduran soy" veciz tekerlemesini hatırlıyorum. Kimi insan yoku var eder, kimisi de varı yok. Kurumsal ve ailevi örneklerine benim gibi sizler de şahit olmuşsunuzdur.
Selam ve saygılarımla. (Devam edecek)

Bu yazı 58 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum