Seyfettin Budak

Seyfettin Budak

budakseyfettin83@gmail.com

Bilgi Çağında Cehalet: Gerçek Neyi Gösteriyor?

10 Mart 2025 - 10:42 - Güncelleme: 10 Mart 2025 - 10:43

Bugün elimizde tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar bilgiye erişim imkânı varken, nasıl oluyor da toplumsal cehalet artmaya devam edebiliyor?
İnternet çağında, cebimizde taşıdığımız akıllı telefonlarla dünyanın tüm bilgisine saniyeler içinde ulaşabiliyorken, neden hâlâ bu kadar çok yanılıyoruz?
Bu kadar bilgi bolluğunun içinde, insanların daha bilinçli ve doğru kararlar aldığını söyleyebilir miyiz?
Ya da aksine, bilgi çağında cehalet hiç olmadığı kadar derinleşti mi?
Sosyal medyada her gün sayısız bilgiyle karşılaşıyoruz. Birkaç saniyede paylaşılan bir içerik milyonlara ulaşabiliyor. Ancak buradaki sorun şu: Bilgi mi, yoksa yanıltıcı bir algı mı tüketiyoruz?
Örneğin, sahte haberlerin gerçek haberlerden daha hızlı yayıldığı bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçek. Bunun nedeni, insanların doğruları değil, duymak istediklerini paylaşmaya daha meyilli olmalarıdır.
Ayrıca, dijital ortamda edindiğimiz bilgilerin çoğu, bizim dünyaya bakış açımıza hizmet eden “doğrulama yanlılığı”  ile seçiliyor. Yani, karşımıza çıkan bilgiler bizi sorgulamaya değil, zaten inandıklarımızı pekiştirmeye yöneltiyor. Bu da paradoksal bir durum yaratıyor: Bilgi çağında yaşıyoruz, ancak zihinlerimiz daralıyor.
Bilgiye erişim kolaylaştıkça, ona sahip olmak için harcanan emek azalıyor. Eskiden bir bilgiye ulaşmak için kütüphanelerde saatler geçirmek, ansiklopedileri karıştırmak, uzmanlarla görüşmek gerekirdi. Bu süreç, bilginin değerini artırır ve ona ulaşan kişide derin bir öğrenme izlenimi bırakırdı. Günümüzde ise bilgi tüketimi, fast-food yemeği tüketmeye benziyor; hızlı, kolay ve genellikle yüzeysel.
Filozof Neil Postman'ın "Teknopoli" kitabında belirttiği gibi, bilginin bolluğu paradoksal bir şekilde anlam kıtlığına yol açabilir. Çünkü bilgi bombardımanı altında, hangi bilginin değerli olduğunu ayırt etme yeteneğimiz körelmeye başlıyor. Her şeyi bilen ama hiçbir şeyi anlamlandıramayan bir topluma dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Sokrates’in ünlü “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü, günümüzde daha da büyük bir anlam kazanıyor. O, bilgiyi sadece bir veri yığını olarak değil, sorgulama süreciyle anlam kazanan bir şey olarak görüyordu. Ancak bugün, bilgi tüketimi çoğunlukla hızlı, yüzeysel ve sorgusuz.
Bilgi çağında gerçeği bulmak, giderek daha zor hale geliyor. Çünkü gerçek, artık yalnızca verilere ya da otoritelere dayanarak değil, bireyin algıları üzerinden şekilleniyor. Özellikle sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların ilgisini çeken içerikleri öne çıkararak bir "hakikat balonu" yaratıyor. Böylece herkes kendi doğrularıyla kuşatılmış bir dünyada yaşıyor.
Gerçek bilgiye ulaşmak, sadece okumak ya da araştırmak değil; aynı zamanda eleştirel düşünmeyi öğrenmekle mümkündür. Bir bilgiye körü körüne inanmak yerine, şu üç soruyu sormak gerekir:
1. Bu bilginin kaynağı nedir?
2. Beni inandırmaya mı çalışıyor, yoksa düşündürmeye mi?
3. Buna zıt görüşleri değerlendirdim mi?
Günümüzde cehalet, sadece bilmemek değil; sorgulamadan inanmak, hızlı tüketmek ve eleştirel düşünmeyi bir kenara bırakmaktır. Oysa gerçekten bilge olanlar, sadece bilgiye sahip olanlar değil, onu anlamlandıranlardır.
Öyleyse şimdi tekrar soralım:
Bilgi çağında yaşıyoruz ama gerçekten biliyor muyuz?

Bu yazı 89 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum

Son Yazılar