Karar alınmış akşamdan… Gözü gibi baktıkları bahçelerine sabah yürüyecekken…
Mahrum ve muhtacın göremediği anda, ansızın bahçeye girip ürünü devşirecekken…
Gelir ve yaşam kaygısı payın önüne geçerken, paylaşmamanın en garantili, en akıllıca bir davranış olduğu zannedilir…
Muhtaç ve mahrumların riski göze alarak, aklı kullanıp mülk sahibi olma hakkını gözetip imkâna çeviremezken…
Sessizliğin karanlığında sadece birkaç göz ve kulak uyanıktır…
Fısıltılar eşliğinde haberleşip bir arada yürüyüşe başlarken…
Güzel ve renkli hayallerin gözler önünden film şeridi gibi akıp gitmesi ve aydınlığın her şeyi açığa çıkarıp mahrum ve muhtaç gözleri kuşatma ihtimali varken…
Hızlanan adımlarla yürek şaha kalkıp yürüyüşü bitirmek istercesine varmak istediği her türlü lütfun olduğu cennet bahçesidir aslında…
Akşamdan kalma soğuk ve acımasız bir olay aniden canlanır…
Karanlığın kalbinde esen soğuk rüzgârlar vahşi ve acımasız askerler gibi saldırır, ince filizleri, taze dalları, ağaçları ve dallarında sabırsızca açan yüzlerce ümit goncasını vahşice ve düşmanca kırbaçlar, döver, yağmalar, kırar…
Ne bir esinti, ne gül, ne ırmağın fısıltısı, ne de uzun kavak ağacının dallarındaki rüzgâr oyunu…
Oysa sabah olmuş, sağa sola savrulmuş ağaçlar…
Şaşkın, çaresiz bomboş bakışlar…
Keder, hüzün, tükenmiş umutlar…
Yanlış adres mi yoksa?
Düşünceler karaya oturmuş, hiçbir şeyin elden gelmediği anlar etrafı sarmışken yüreklere çakılı sözler, pişmanlıklarla bir olup ayyuka çıkmış…
Oysa mahrum ve muhtaç gözlerin sahibi, olayları kaydederken asıl mahrum ve muhtacın kim olduğunu onlara hatırlatıyor…
Her şey ne çabuk da değişmiş…
Hayaller ne çabuk silinmiş…
Gelecek kaybolmuş…
Akıllar ne çabuk yitirilmiş…
Gözler, gönüller ne çabuk dağlanmış…
Ne çabuk hasrete dönüşmüş…
Sonu gelmez pişmanlıklar ne çabuk havada uçuşmuş…
Nasıl olurdu, her şeyi var edeni her şeyden habersiz sanıp varlığa sahip çıkmak?
Nasıl olurdu varlığın sahibinin hesabından başka hesaplar peşinden koşmak?
Bu yürüyüşün sonu belli değil mi?
Belirsizlik ne ola?
Bu gaflet niye?
Niçin unutkanlıklar hep Allah’a karşı bir anın hesabında gizli?
Niçin Allah’ı anmak, O’nun kadrini, kıymetini bilmek en son seçenek?
Bilmezler mi bahçeye yürüyenler, kendi benliğinin derinliğine yürürken aslında kibrin, cimriliğin, hasedin, anlamsızlığın çitini yüreklerinde ördüklerini?
Oysaki maveradan gelen ses yüreklerdeki pişmanlık duvarını çoktan yıkmış, Allah’ın kadir ve kıymetinin bilindiği sözleri sıralamıştı bile…
Ne mutlu! Bir yetim gibi bakıp bilincine Allah’ın varlığını katık yapıp düşünenlere…
Ne mutlu! Gönül bahçesine yürüyenlere…
YORUMLAR