Sosyal psikolojide, bilimsel olmasa da Ters Çaba Yasası, Murfhy Yasası ve Çekim Yasaları üzerinden “İstediklerimiz niçin olmuyor?” sorusuna cevap aranabilir.
Ters çaba yasasında; bir şey için ne kadar çaba harcarsanız harcayın o şeyin gerçekleşmesi için etkisiz kalabilirsiniz.
Murfhy yasasında; eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar doğuracaksa, bu olasılık gerçekleşir.
Çekim yasasında; olumlu veya olumsuz düşüncelerin bir kişinin yaşamına olumlu veya olumsuz deneyimleri getireceğine inanmak, yani neyi düşünüyorsan o şey gerçekliğin olur.
Bu yasalara göre; çok fazla istediğiniz bir şeyi geri itip ters etki oluşturursunuz. Ve istediğiniz şey kendini geri çeker.
Burada kullandığımız “istemek” fiili önemli…
Bir şeyi istemek o şeye sahip olmak değil… Ancak o şeyi ilk önce dileyebilirsiniz.
“Dilemek”, istemeye yönelik, bir dua, arzu, niyet ve eylemi içerir.
“İstemek”, evin içi ise “dilemek”, eve giden yol, basamak ve eşik…
Dolayısıyla “dilemek” ile “istemek” farklı şeyler ve bunları ayırmak gerekir.
Bir şeyi dilemeden istemek, o şeyin sizde yok olduğunu tasdik ve kabul etmek anlamı taşır. Ve o şeyin sizde sürekli olmadığını zihin ve ruh dünyanıza deklere etmiş, alıştırmış olursunuz.
Bu alışkanlık bir müddet sonra gerçekliğe dönüşüp yokluk sendromuna sebep olur.
Bu konuda Ghandi şöyle der:
Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür…
Yokluk sendromundan kurtulmanın ilk adımı istemeden önce dilemeyi bilmek…
Dilemenin de kendine has özsel nitelikleri var…
İç dünyanızın, dilediğiniz şeye hazır olması…
Sevgi için sevmeyi, ilgi için ilgilenmeyi, yardım için yardım etmeyi, kaygı, sıkıntı ve stresten kurtulmak için bunları yaşayanlardan onları kurtarmanız gerekir.
Kısacası empati kurmalıyız.
Kur’an da bu konuyla ilgili bir örnekte:
Peygamber, yardım alma belirsizliğinin oluşturduğu kaygıdan kurtulmak için Rabb’inin kendisini terk edip, darıldığını düşününce;
“Rabbin seni terk etmedi ve darılmadı.” (93/Duhâ, 3) ayeti indi.
Ve devamında Peygamber’in geçmişi hatırlatıldı:
‘’Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez bulup doğru yola iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?’’ (93/Duhâ, 6-8)
Ardından kendisi gibi yetim ve fakir olanlara kucak açıp yardım etmesi istendi.
‘‘Öyleyse, sakın yetimi ezme! El açıp isteyeni de azarlama!’’ (93/Duhâ, 9-10)
Peygamber, dilemeden, isteme eylemine geçtiği için önce O’na geçmişi sonra ne yapması gerektiği hatırlatıldı.
Dolayısıyla “istemek” başka, “dilemek” başka…
Ayrıca “dilemek”, istediğimiz şeylere sahip olacağımıza inanmaktır.
Zira dilekler inanmakla başlar, isteklerle son bulur…
Biz sadece zamanın belirsizliğinin oluşturduğu etkiyi yüreğimizde taşırız.
Oysaki bu acıyı kontrol edebilsek, zamanın yükü altında ezilmeden dilediklerimize kavuşabiliriz.
Sonuçta her isteğin bir dizayn süresi var ve istenilenin gerçekleşmesi için önce onu dilemek sonra sabır ve inançla istemek gerekir.
YORUMLAR