Batı, on sekizinci yüzyıldan itibaren sosyologların, psikologların, yazarların, sanatçıların yardımıyla kendilerinin medeniyeti icat ettiğini söyler ve bunu diğer toplumlara Empoze eder.
Her kim medeni olmak isterse, kendisinin yarattığı uygarlığı kabul etmek zorundadır. Aksi taktirde ilkel kalmaya devam ederler.
Onlara göre kültür, tektir; o da Batı kültürüdür.
Yine her kim kültür sahibi olmak isterse, tıpkı Batı mallarını aldığı gibi Batı kültürünü almak zorundadır.
Bu şekilde davranmayan toplumlar medeniyetsiz ve kültürsüz olacak, kısacası vahşi kalacaktır.
Ya vahşi, bedevi ya da Batı tipi medeni olmak!
İki alternatif arasında kalma psikolojisi yüzyıllardır değişmeden devam eder.
Her ne kadar bunun tersini düşünen bazı aydınlar Batı dünyasında çıkmış ise de durum genelde böyledir.
“Doğu toplumunda medeniyet yoktur, medeni olma sürecinde toplumlar vardır. Batı dünyasını taklit ettikçe bu medenilik hızla gelişecektir.”, düşüncesi Batı’nın geliştirdiği sömürge kültürü düşüncesidir.
Geçtiğimiz günlerde, İtalya Temsilciler Meclisi Üyesi Giorgia Meloni, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron hakkında Fransa’nın nükleer reaktörleri için kullandığı uranyumun yüzde 30’unu Nijer’den çıkardığını belirterek “Ve hal böyleyken Nijer nüfusunun yüzde 90’ı elektriksiz. Bize ders vermeye kalkma Macron! Fransa Afrika’yı sömürmeye devam ediyor. 14 ülkede para birimi bastırıp üzerlerine damgalıyor ve çocukları madenlerde çalıştırıp hammadde edinmeye devam ediyor… Libya’yı bombalayan da onlar oldu…” dedi.
Ömer Muhtar’ın (1858-1931) Libya’da İtalyanlara karşı göstermiş olduğu direniş hareketini de hatırlatarak, genelde Batı dünyasının sömürgeci zihniyete sahip olduğunu söylemek mümkündür.
Bunların arka planını göremeyen gençlerimizin Batı dünyasının zenginliği karşısındaki hayranlığı, üzüntümüzün sebebidir.
Sömürmek, sadece oralara gidip zengin maden kaynaklarına el koymak şeklinde değil, ülkelerin ürünlerini tekdüze kılmak bile sömürgeciliktir.
Örneğin: Medeni olmadığını düşündükleri bir toplumda iyi şeker kamışı yetişiyorsa, onlara: Bütün topraklara şeker kamışı ekilmelidir, diyor.
Böylece yiyecek ekmeği bulunmayan bu toplum, buğdayını Amerika'dan ithal etmek zorunda kalıyor.
Ya da bazı Müslüman uluslarının güzel güneşleri olduğuna göre bütün ürünler bir kenara bırakılmalı, bütün ekilebilir topraklar şarap üretmek için üzüm bağı yapılmalıdır gibi.
Hâlbuki bu insanların hepsi Müslüman’dır ve asla şarap içmezler. Sırf kendi zevklerine hizmet etsinler diye bu gibi yöntemlere başvururlar.
İşte bunlar emperyalizmin ve sömürgecilik zihniyetinin sadece birkaçı…
Akıllarına göre Batı üretici, diğerleri tüketici…
Böyle olursa ancak medeni olunur…
Bunun için diğer toplumların kendi kültür ve kimliklerinin var olabileceğini inkâr etmeleri ve böyle bir duruma inanmanın da anlamsız olduğunu kabullenmeleri gerekir.
“Bir toplum kendi değer, düşünce ve kültürü açığa çıkarmadan da ekonomi, bilim ve teknoloji alanında kalkınabilir” söylemi, tuzak bir düşünce ve sömürüye giden koca bir yalandır.
Hâlbuki bir toplum, “ben” olma, bağımsız kişilik ve kimlik kazanma yollarını kaybetmiş, insani ve kültürel değerlerini açığa çıkaramamış ise sömürülmeyi kabullenmiş demektir.
Bu yüzden toplumların milli duruşunu sağlayacak bütün değerlerin toplumsallaşması sağlanmalı ve kalkınmayı sağlayan bütün öğeler bunun üzerine bina edilmelidir.
Böyle yapıldığı takdirde tabandaki bu değerler silsilesi, üstteki kalkınmayı sağlayacak sisteme katalizör görevi yapacak ve sürekli ilerleyen, üreten, geliştiren bir zihin ortaya çıkaracaktır.
YORUMLAR