Bir de yolları sevdim. Nereye gittiğini bilmediğim uzun, ince, çetin yolları. Menzile varmak için değil yolda olmak için. Yoldur menzil bana. Ve içimdedir yol.
Dağları sevdim. Heybetli, mağrur, dumanlı. Dağlarda güneşin doğuşunu, batışını. Ağaçları, ağaçlarda kuşları. Hemen oracıkta, dağın dibinde doğan serin suları sevdim. Kaf dağını sevdim.
Karları sevdim, beyaz melekleri. Bir masal kadar hüzünlü yağan sessiz karları. Karda yürümeyi, üşümeyi sevdim.
Ve çisil çisil yağan yağmuru sevdim. Yağmurda ıslanmayı, hasta olmayı. Hasta yatağımda hülyalara dalmışken ansızın kendimi bir çocuk gibi masum görmeyi sevdim. Hastalığımı sevdim.
Kuşları da sevdim. Her sabah kıyımızda öten kuşları. Bizden habersiz kendi dünyalarını yaşayan kuşları. Ve her akşam âlemlerimizden sefer eyleyen kuşlar. Sîmurgu, ankâyı sevdim.
Toprağı sevdim bir de. Taze sürülmüş, toprak kokan, bata çıka yürüdüğüm memleketimin toprağını.
Yemyeşil buğday tarlalarını sevdim. Böyle bir tarlada sırt üstü uzanıp bulutlarla gökyüzüne resimler çizerken ‘beni yendin ey hayat’ diye fısıldamayı sevdim. Ey yedi başlı ejderha, koca dev! Beni yendin.
Çiçekleri sevdim. Kır çiçeklerini. Gözlerden ırak bir yerde öylece açmış sonra da solacak olan papatyaları.
Yürümeyi sevdim. Nereye gittiğini bilmediğim yollardan dağları aşmak için, ağaçları, kuşları, çiçekleri görmek için, yağmur çamur demeden gece gündüz yürümek için. Yemyeşil buğday tarlalarının sarardığını görmek için. Yeniden hayatla güreşmeyi, yenilmeyi, daha iyi yenilmeyi sevdim.
Özgürlüğü sevdim. Sadeliğin, iddiasızlığın özgürleştirdiğini öğrendikten sonra özgürlüğü sevdim.
Ve seni sevdim. Adını bilmeden, yüzünü görmeden, sesini duymadan. Gâh Leyla dedim, Şirin dedim, gâh Arzu, Mehlika dedim. Ve sen yoktun.
Ve masalları sevdim. Bir varmış bir yokmuş dediği anda bizi periler diyarına götüren masalları.
Ve yolları sevdim. Az gidip uz gittikten sonra bir arpa boyu gittiğim yolları.
YORUMLAR