Bir adama deri bir kürk hediye edilmiş. Yıllarca giymiş kürkü. Zamanla eskimiş kürk, saçaklanmış ötesinden berisinden. Adam bakmış ki böyle giyilemeyecek. Bi güzel elden geçirmiş kürkü ve güzel bir cekete çevirmiş kürkü. Birkaç yıl da ceketi kullanmış. Gel zaman git zaman ceket de eskimiş. Adam yine ustalığını göstermiş ve eski ceket olmuş yeni bir yelek.
Zaman her şeyi eskittiği gibi yeleği de eskitmiş. Adam yeleği atmaya kıyamamış. Yelekten bir cüzdan yapmış. Bir süre de cüzdanla teşrik-i mesai yapmış. Yüksekçe bir tepenin üzerinde iken cebinden cüzdanını çıkarmak icab etmiş. Adamın sakarlığına denk gelmiş ve elindeki cüzdan bulunduğu yerden aşağıda akan ırmağın içine düşmüş. Adam mahzun bir şekilde cüzdanın ardından bakmış ve demiş ki; senden daha çok şeyler çıkarırdım ama neylersin ki elimden kaçtın.
En azından bazılarımız bu hikâyedeki adamın durumundayız. Eskiye bağlılık, eski de olsa eşyalarımızla ünsiyetimiz, vazgeçemeyişimiz. Zaman içinde eşyayla, kişisel eşyalarımızla duygusal bir bağ kuruyoruz. Ve zaman ilerledikçe bu durum eskiciliğe hatta eski eşya fetişizmine kadar gidebiliyor. Tehlikeli midir bu. Belki.
Dikkatimi çeken bir şey var. Bazı insanlar eşyalarını çok hor kullanıyor. Hor demeyelim de işte farklı kullanıyor. Doğru ifadeyi bulamadım. O insanlara gönlüm düşüyor bi an. Ne özgür ruhlu bir insan. Eşyanın mahkumu değil hâkimi gibi hatta âlemin kralı gibi davranıyor diye düşünüyorum. Sonra kendime dönüp bakıyorum. Eski kitaplarımdan kopamıyorum. Yeni aldığım gömleğe ısınamadım. Sırf yeni diye yeni bir arkadaş bile edinmedim çoktandır. Eskiler alırım eskiler satarım. Eskici geldi haanıım!
Şimdi sorarım size a eski dostlarım nedir bu müşkilin hal çaresi. Siz de eskici misiniz. Eski esvaplarınızı çitileyip çitileyip giymeyi siz de sever misiniz? Sizin de yeni bir pabucunuz olunca yürüyüşünüz bozulur mu? Dostluğumuzun hatırına söyleyin. Siz de benim gibi eski kafalı mısınız?
Ata yadigârı köstekli bir saatin bir başkası için değeri olmayabilir ama sizin için çok değerlidir belki. O eski saat nice hatıralar taşıyordur. Aynı zamanda kimden kaldıysa onun ruhundan bir parça. Belki zamanla tılsımlı bir saate dönüşmüştür. Belli mi olur destursuz bir hareketinizden tılsım bozulabilir ve atalarınızın ruhunu incitmiş olabilirsiniz. Ondan sonra al başına belayı. İşler azıcık kötü gitmeyegörsün. Acaba ataların lanetine mi uğradım. Yok efendim iyi saatte olsunlar cin şişeden mi çıktı, vay kara bahtım kör talihim. Yanlış anlaşılmasın. İlle böyle olur demiyorum. Sadece şişeye dikkat edin de kırılmasın diyorum.
Sizden bir parça taşıdıklarını düşünüyorsanız eski eşyalarınızı atamazsınız. Fakat dikkatli olun. Eşyalarınızın sizi ele geçirdiklerini, boğduklarını, esir ettiklerini, zehirlediklerini düşünüyorsanız acımayın, onlara sıradan bir eşya muamelesi yapın. Onların gerçekten sıradan olduğunu göreceksiniz. Hayattaki en kutsal şeyin hayat olduğunu unutmayın. Hayata hizmet etmeyen bilakis hayatı kendine hizmet ettirmeye çalışan eşyalardan kurtulun.
Aslına bakarsanız bu eski yeni kavgası bitmez. Aah nerde o eski günler diyenleri çok duyarsınız. Amaan canım sen de, eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı diyenleri de duyarsınız. Sonra da ikisinin gönlü kalmasın diye kökü mazide olan atiyim, geleneği olmayanın geleceği olmaz diyenleri de.
(ben bir defasında eski ve yeni hakkında annemle konuşuyordum. Herhalde bu yazıdaki gibi fikirlerden bahsetmiş olacağım ki annem yüzünü ekşitti, e madem öyle biz de eskidik şimdi siz bizi de atarsınız demişti. Ne gülmüştüm o lafa. O zaman anladım ki annelere felsefe yapılmaz. Fazla felsefe yaparsan terlik gelir terlik. Onlar hayatın içinde yaşıyorlar. Kafalarının içinden başka dünya tanımayan laf ebelerinin laflarına çok da iltifat etmezler. Şunu da anladım. Okumuş zevatın bir kısmı meseleleri Gordion’un düğümü gibi çıkmaza sokuyorlar. Fakat halk herhalde basit düşündüğü için İskender’in kılıcı gibi meseleleri suhuletle hallediyor. Buna halletmek denirse tabi. İsterseniz Gordion Düğümü isimli yazımıza bakabilirsiniz.)
Bu yazı istiab haddini doldurmasaydı daha iktisada dair de bir şeyler çıkarmak isterdim ama ne yaparsın işte benim de yerim dar.
Yeni-eski, doğu-batı, teceddüt-tutuculuk, rasyonalite-duygusallık, siyah-beyaz, gece-gündüz, deve-cüce, soğanlı-soğansız bütün bu kavramlar ve daha fazlası çoğu zaman birer harp mevzii olarak müntesiplerince canhıraşâne savunulagelmiştir.
Eskiyle yeni arasında kalmış eski hakkındaki bu yeni yazı size yeni bir şey katmadıysa kalitesiz bir yazı okudum deyin. Gönderin onu da tarihin çöplüğüne eskisin.
Ve parolanız şu olsun ey eski dostlarım: Selam olsun her dem yeniden doğanlara.
Ve şunu da unutmayın ey yeni dostlarım: Her yeni eskir.
YORUMLAR