Kurban en eski ibadetlerden biridir. Ve hemen hemen her kültürde kurban vardır. Bazen şükür için bazen keffaret için atalarının ruhunu huzura erdirmek, bolluk bereket, inandığı tanrısının gazabını teskin etmek için kurbanlar, takdimeler sunmuş insanoğlu. Sıkıntılardan kurtulmak için kurbanlar adamış. Bazen hayvan, bazen de pirinç, buğday gibi tahıl türü kurbanlar sunulmuştur. Vakt-i zamanında insanlar bile kurban edilmiş. Mesela Nil ırmağının taştığı mevsimlerde Tanrı'nın gazabını teskin etmek için genç bir kız kurban olarak Nil ırmağına atılırmış. Hz. Âdem'in iki oğlundan Habil bir koç kurban etmiş, Kabil ise çiftçi olduğu için buğday sunmuş.
Tevrat ve Kur'an'da geçtiğine göre Hz. İbrahim, oğlu İsmail'i kurban etmek istemiştir. Dinler tarihçisi Mircea Eliade'ye göre İbrani geleneğindeki kurban, Ortadoğu dünyasında sıkça uygulanan ve İbranilerin Peygamberler dönemine kadar sürdürdükleri, ilk çocuğun kurban edilişi pratiğinden başka bir şey değildir. İlk çocuk, çoğunlukla bir Tanrı'nın çocuğu olarak görülür; ilk çocuğun kurban edilmesi, Tanrı'ya ait olanın geri verilmesi demektir.
Yahudilerde kurban âdeti Kudüs Tapınağı'nın yıkılmasından sonra kaldırıldı; çünkü kurban ibadeti tapınağa has idi ve Yahudilere göre tapınak tekti. Yahudilikte, mabedin yıkılmasından sonra kurban ibadeti askıya alınmış olsa da günümüzde Yahudiler, günahlardan arınmak için horoz veya tavuk kurban edip etlerini fakirlere dağıtmaktadırlar.
Hıristiyanlık inancında Tanrı için herhangi bir kurban kesilmez. Çünkü bu inanca göre kurban, Hz. İsa'nın kendisidir. İnanışa göre Hz. İsa çarmıhta bütün insanlığın günahları için kendisini kurban etmiştir. Kiliselerde yapılan ekmek-şarap ayini bu kurbanı temsil eder. Dolayısıyla kurban kesmeye gerek kalmamıştır.
Hıristiyanlık inancına göre; çarmıha gerilmesinden önceki akşam, Hz. İsa, 'bu benim vücudumdur' diyerek öğrencilerine ekmek dağıtır. Sonra da bir kâse şarap gezdirerek 'bu benim kanımdır' der. Bu inanışa göre Hz. İsa, ekmekle şarabı kendi vücudunu ve kanını göstermek için kullanmış ve izleyicilerine kendisini anmak üzere bu kurban törenini sürekli tekrarlamalarını buyurmuştur.
Dinimizde özellikle Hanefi mezhebinin yoğunlukta olduğu ülkemizde kurban ibadeti hali vakti yerinde olan herkes tarafından yerine getirilmektedir.
Bizim kültürümüzde, günlük konuşmalarımızda kurban olgusu çok yoğun olarak yer almaktadır. Oğlum sağ salim askerden dönerse kurban keseceğim' şeklinde adak adarız. Bir ev veya araba aldığımızda bir kan akıtmalıyım' deyip kurban keseriz. Hiçbir şey yapamıyorsak bile çok sevdiğimiz birine kurban oluruz. Özellikle anneler çocuklarını severken ben sana kurban olurum' diye severler. Öyledir, kurban olmazsak, ölümüne sevmezsek hep bir şeylerin eksik kaldığı hissine kapılırız.
Edebiyatımızda kurban ve bayram ile ilgili birçok şiirler yazılmıştır. Mesela Fuzûlî'nin şu beyti bu konuda söylenebilecek en güzel ifadelerden biridir.
Yılda bir kez kurban keser halk-ı âlem ıyd için
Dem-be-dem sâat-be-sâat ben senün kurbânınam.
Aslında bu ifadeler ile Yunus Emre'nin aşağıdaki ifadeleri arasında hiçbir fark yoktur.
İsmailem Hak yoluna,
Canımı kurban eylerem.
Çünkü bu can kurban sana,
Ben koç kurbanı neylerem.
İsmini bayramdan alan Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri harika bir şiirinde kendisinin bayram olduğunu ve bu sayede bayram ettiğini gayet şairane dile getirmiş.
Bayram'ım imdi, bayramım imdi
Bayram edersin yar ile şimdi
Hamd-ü senalar, hamd-ü senalar
Yar ile bayram kıldı bu gönlüm
Sanki Hacı Bayram-ı Veli bu şiirinde diyor ki bakmayın bayram dediğime. Bu bayram sizin bildiğiniz bayramlardan değil. Bu bayram başka bayram.
Alvarlı Efe Hazretleri de Hacı Bayramı Veli'ye katılmış olacak ki o da bizim bildiğimiz bayramlardan farklı bir bayramdan bahsediyor.
Can bula cananını
Bayram o bayram ola
Kul bula sultanını
Bayram o bayram ola.
Hüzn ü keder def' ola
Dilde hicap ref' ola
Cümle günah af ola
Bayram o bayram ola
Bayram edebiyatı deyince, Yahya Kemal Beyatlı'nın Süleymaniye'de Bayram Sabahı şiirinden bahsetmeden olmaz. Sadece birkaç mısraını buraya alacağım. Bu harika şiirin tamamının okunmasını siz muhterem okuyucularıma naçizane tavsiye ediyorum.
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede,
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye'de.
Ulu Mabed seni ancak bu sabah anlıyorum,
Ben de bir varisin olmakla bu gün mağrurum.
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine,
Çok şükür Allah'a, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.
Bir hocam anlatmıştı. Birkaç Osmanlı bürokratı Avrupa'ya gitmiş. Muhtelif milletlerden misafirlerin olduğu bir ihtifalde söz marşlara gelmiş. Her biri kendi marşından bahsetmiş ve okumuş. Bizim bürokratlar önce birbirlerine bakmışlar şaşkın şaşkın, sonra da içlerinden biri başlamış Itri'nin bestelediği tekbiri okumaya. Bayram namazı saatinde bir ulu mabette cemaatin hep bir ağızdan teşrik tekbiri getirmeleri gerçekten etkileyici. Bütün herkesin bu ruhani senfoniye şahit olmasını, iştirak etmesini isterdim. İştirak eden herkesin gönlünün, Yahya Kemalinki gibi ışıklarla dolacağına inanıyorum.
Nerede okudum veya dinledim hatırlayamıyorum. Şöyle diyordu: 'Hz. İbrahim, Allah'ın emriyle İsmail'i kesecek oldu, bıçağı boynuna sürtünce bıçak kesmedi. Ben olsaydım, o esnada bıçağı İsmail'in boynuna değil kendi boynuma sürterdim ve elim bile titremezdi.'
Hangisi daha büyüktür. En sevdiğini kurban etmek mi yoksa bizzat kurban olmak mı? Bunu tartacak terazinin henüz yaratılmadığını düşünüyorum.
Bayramınız kutlu olsun.
YORUMLAR