Her şey bir rüya ile başladı. Osmanlı kroniklerinde kuruluş bir rüya ile başlatılır. Osman Gazi’nin rüyası ile.
Rivayete göre Osman Gazi bir gün Şeyh Edebali’nin evinde misafir olmuş ve geceyi de bu kerametli ve sehavetli şeyhin evinde geçirmiş. Rüyasında bu yüce zatın koynundan bir ay çıkıp kendi koynuna girdiğini ve o anda göbeğinden bir ulu ağacın bittiğini bu ağacın gölgesinin bütün âlemi kapladığını gördü. Osman Bey bu rüyasını sabahleyin şeyhe haber verince şeyh; müjdeler ola, Tanrı sana ve nesline padişahlık verdi, kutlu ola. Kızım Malhun Hatun eşin olacak dedi ve kızını Osman Bey ile nikâhladı.
Bu hadise Âşık Paşazade’nin tarihinde anlatılır. Ondan sonraki tarihler de bu hadiseyi naklederler. Bu husus Osmanlı’ya manevi bir icazet kabilinden zikrolunmuş olabilir. Oruç Bey Tarihinde rüyayı Ertuğrul Gazi görmüş ve atına binip Konya’ya gitmiş ve orada Şeyh Edebalı nam zat-ı muhterem rüyayı yorumlar.[1]
Yukarıda her şey bir rüya ile başladı dedik. Ve rüyayı zikrettik amma o rüyadan önce bir rüya daha var imiş. O rüyayı Künhu’l Ahbar sahibi naklediyor. Gelibolulu Âli’nin diliyle Aşık Paşazade’nin dili arasında dağlar kadar fark var. Âli’nin dilini anlayabilene aşk olsun. Halbuki Gelibolulu Âli belki de Âşık Paşazade’den yüz sene sonra yazmış. Âli’nin dediğine göre ki bu meşhur bir olaydır diyor, Ertuğrul Gazi bir dervişe misafir olmuş. Uyuyacağı odada bir mushaf olduğundan uyumamış ve sabaha kadar tazimle öylece beklemiş. Âli’den dinleyelim:
Ertuğrul ise cest ü hiz âbdestle ğark-ı rîz oldı. Sünen ü farz u vacibi edadan sonra Muşhaf-ı Şerif canibine teveccühle el kavuşdurub, turdı. Sabaha-dek necm-i bidâr gibi gözün yummadı. Başın bir sâ‘at bâlîn-i rahata komadı. Nihâyet fakih ve sâir huddâm uykularından uyanub kıyam itdiler. Bir sâ’atcik ki, ımızgandı, bir ru’yâ-yı sâliha ile saltanat müjdesin işitdi. Ya'ni ki, hâbında hitâb-ı müstetâb-ı İlâhi şöyle vârid oldı: “Çünki sen benim Kelâm-ı Kadim’imi böyle ta’zim itdin, ben de seni ve evlâd-ı emcâdını, sinin ü şuhûr ve a’sâr u dühûr devlet ü saltanatla i’zâz u tekrîm itdim” buyuruldı. Ol vâkı’adan sonra Ertuğrul’ın kevkeb-i bahtı şeref-i saadetle peyda olub, her yerde mu’azzez ve muzaffer oldı.[2]
Osmanlı ilk dönem müverrihlerinin, şairlerinin diliyle sonraki dönem yazarlarının dili karşılaştırılarak bir tarih okuma denemesi güzel olur herhalde. Belki de yapılmıştır, bilmiyorum.
Osman Gazi veya Osman Bey, Osmancık, Kara Osman, Otman, Atman, Atuman, Otuman, Tuman[3] artık ne derseniz işte. Kuruluş hakkındaki bu yazımızda şurada şu savaşı yaptı burada böyle savaştı gibi savaş veya kahramanlık tarihinden bahsetmeyeceğiz. Daha çok dikkatimizi çeken hususları ve birazcık da kendi yorumumuzu katarak ele alacağız. Fi tarihinde yazmış olduğumuz bir yazıdaki hataları bu yazıda tekrarlamayacağız. Yavuz hakkında yazdığımız yazıda hiç kaynak belirtmemiştik. Akademik tarzda bir yazı yazmadığımız doğrudur ama yine de tarih konusunda yazıyorsanız daha doğrusu ne hakkında yazıyorsanız yazın alıntı yaptığınız kaynağı belirtmek zorundasınız.
Yukarıda zikrettiğim rüyayı anlattıktan sonra ilginç bir olay anlatır Aşıkpaşazade. Şeyh Edebalı rüyayı yorumlayınca yanlarında Derviş Tururoğlu isminde bir öğrenci de varmış. Derviş, Osman Gazi’ye demiş ki Allah sana padişahlık verdi bize de şükrane gerek. Bunun üzerine Osman da ne zaman padişah olursam sana bir şehir vereyim demiş. Fakat derviş pek mütevazi davranmış ve bize şu köyceğiz yeter demiş. Derviş bununla ilgili yazılı bir belge isteyince Osman Gazi demiş ki; “ben yazı yazmasını bilir miyim ki benden yazılı kâğıt istersin. İşte babamdan ve dedemden kalmış bir kılıcım, bir de maşrapam var. Bunları sana vereyim, elinde bulunsunlar ve bu nişanları saklasınlar. Eğer Hak Teala beni bu hizmete kabul edecek olursa, benim soyumdan gelecek kimseler bu alametleri görüp kabul ederler.” [4]
Osman Gazi’nin yazı bilmemesi sizin de dikkatinizi çekmiştir. Bir dervişe bir şehir vermeyi va’d etmesi ikinci ilginç husus. Bu meselenin bir benzeri Orhan Gazi zamanında vuku bulmuş. Geyikli Baba bir kavak[5] getirip Bursa’da havlu kapısının iç tarafına dikmiş ve duada bulunmuş. “Teberrükümüz oldukça dur, dervişlerin duası sana ve senden gelecek nesline makbuldür.” Buna karşılık Orhan Gazi İnegöl yöresi senin olsun demiş. Fakat Geyikli Baba bunu kabul etmemiş. Israr üzerine eh madem öyle ‘şu karşı tepecikten beri görünen yerceğiz dervişlerin havlısı olsun’ demiş. Yine aynı yerden anlıyoruz ki Geyikli Baba, Baba İlyas müritlerinden ve Ebulvefa tarikatinden imiş.
YORUMLAR