Osmanlı’nın diğer beyliklerden farkı Anadolu’yla sınırlı kalmayıp Rumeli’ye geçmesidir. Asıl genişlemesini de buraya doğru yapmış olmasıdır. Nitekim Edirne fethedilince Padişah burayı hemencecik başkent yapmıştır. Böylece Bizans iki taraftan kıskaca alınmıştır. İstanbul’un fethine giden süreç belki buradan başlatılabilir.
“Osmanlıların Rumeli’ne yayılmasının, Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa komutasında küçük bir akıncı birliğinin sallarla Gelibolu’ya çıkması üzerine başladığı yolunda, sonraki yüzyıllarda benimsenmiş inanç, asılsızdır.” diyor Bilge hoca. Osmanlının savaşçıları, Rumeli’ne barış yoluyla, Rumlar arası çekişmede İmparator Kantakouzenos’u desteklemek için ve onun çağrısıyla ayak bastılar. Daha önce de pek çok kez çeşitli Türk Beyliklerinin askerleri, para karşılığında Rum ordularına katılmış, Rumeli’nde savaşmış, geriye dönmüştü. Trakya yanına geçen Türkmen savaşçıların Beyleri, emeklerinin karşılığında yeterli saydıkları kadar kazanç edinince, savaşçılarıyla, Anadolu’ya geri dönerlerdi; bu kez durum değişik oldu. Kantakouzenos, Türklerin yardımı karşılığında, Gelibolu kuzey yakınındaki Tzimpe (Cimbi) Hisarını onlara vereceğini söylemişti. Süleyman Paşa, 1352’de Kantakouzenos’u destekleyip kuşatma altındaki Edirne’yi kurtardığı, Dimetoka yakınında Bulgarlarla Sırpları yendiği seferden dönerken, bu kalede asker bıraktı; ayrıca, bir deprem sonucu surları yıkılmış bulunan Gelibolu hisarını, kendi adına ve hesabına ele geçirdi. (Bilge Umar, s. 157.) (bu yazıyı yazarken Bilge hocanın vefat haberini okudum.)
Oral Sander’in İnalcık Hoca’dan naklettiğine göre Osmanlı askerleri paralı asker olarak Bizans ordusunda yer almışlardır.
Anadolu’da kabile bağlarını zayıflatıp, ilerde Osmanlıların güçlü bir merkezî devlet kurabilmelerini kolaylaştıran bir başka öğe de paralı askerlik kurumudur. (Sander, 13.) Aynı yerde ifade edildiğine göre İran ve Arap ülkelerinde iyi fiyata hayli müşteri bulan esir ticareti de özellikle uc bölgelere iştahı kabartmıştır.
Latin birliklerince kendi beyliği etrafında çepeçevre kuşatılan Umur Bey, Smyrna Limanı uğruna verdiği savaşta hayatını kaybedince koşullar temelinden değişti ve Kantakuzenos da kendine Anadolu’da yeni müttefikler aramak zorunda kaldı. Bundan böyle Türk emirlerinin en güçlüsü olan Orhan’a yöneldi. Onunla da Aydınoğlu ile yaptığına benzer bir anlaşmaya varabilmek umudundaydı. Onu bu davaya kazanabilmek için kızı Theodora’yı gelin verdi. Nikeforos Gregoras Bizans diplomasi tarihinde benzeri görülmemiş bu adamı şöyle yorumlar: “Kantekuzenos, Bizans’a en yakın oturan ve gücü daha o zamandan tüm öteki Türk satraplarından daha üstün olan Orhan’ın Bizans’ı en çok sarsabilecek kişi olduğunu görmüştü. Bu nedenle kızını vermek suretiyle onu damatlığa kazanmayı istiyordu. Zaten Orhan da Theodora için çoktandır yanıp tutuşuyordu...” (Werner, s. 176.)
Osmanlı tarihini yabancı gelinler üzerinden okumak pek keyifli olabilir. Birçok padişahın annesi Türk değildir. Mesela Yarhisar tekfurunun kızı Holofira evleneceği gün kaçırılmış ve Orhan Gazi ile evlendirilmiştir. İsmi Nilüfer olarak değiştirilecek olan bu hatunun ismi aynı zamanda Bursa’da bir ilçeye verilmiştir. Murat Hüdavendigar bu Hatundan dünyaya gelmiştir. Orhan Gazi’nin bir diğer eşi Asporça Hatun Bizans imparatorunun kızıdır. Bir diğer eşi Theodora Hatun Sırp Kralı Duşan’ın kızıdır. Bir diğer eşi Theodora Maria Hatun Bizans İmparatoru VI. İonnis’in kızıdır. Bir dîger eşi Eftandise Hatun ise Mahmut Alp’in kızıdır… ila ahir. Bu ismetlü ve devletlü hatunlar listesi diğer padişahlar için de böyle uzar gider. (Necdet Sakaoğlu’nun “Bu Mülkün Kadın Sultanları” bu hususta sadra şifa derecede malumat içermektedir.)
Jan Paleoloğ, Orhan’dan, Bulgarlara karşı yardım istemiş idi. Orhan Trakya’nın birçok noktalarında yerleşti ve Edirne, Filibe havalisini zabt etti. Bu fütuhat onu Rum İmparatorluğunun kalan kısımlarını fethe sevk etti. Sonra, halefleri, İstanbul’u sıkıştırmağa ve sarmaya başlamışlar idi ki onları, bu işe civardaki prensler de teşvik etmekten geri durmuyorlardı. Bu prensler aralarındaki geçimsizliklerden vaziyeti görmez olmuşlar ve kör gibi hareket etmişlerdir. Onlar yalnız birbirini ezmeğe uğraşıyorlar ve barbarların zulümleri altında inlemekte olan zavallı Rumları ve onların perişan hallerini hiç göz önüne getirmiyorlardı. (Marsilli, s. 15.)
Orhan Bey'in döneminde Bizans İmparatorluğu Trakya'nın büyükçe bir bölümü ile Kuzeybatı Anadolu'nun bir kısmını egemenliği altında tutuyordu. İki aile İmparatorluğu denetimi altında tutmak için savaşıyordu: Palaeologus ve Kantakuzenus’lar. Bizans tahtı üzerinde hak iddia eden Kantakuzenus 1340’lı yıllarda Osmanlıları kendisiyle birlikte savaşmaları için kiraladı; bunun karşılığında Türklerin Avrupa’daki Bizans topraklarını yağmalamalarına izin verdi. Orhan’ın birlikleri Bizans’ın iç işlerine müdahil olmaya uzun yıllar devam etti ve 1354’ten itibaren Osmanlılar Avrupa’da kalmaya başladı. Orhan’ın oğlu Süleyman Çanakkale Boğazı’nın kuzey kısmındaki Gelibolu’yu denetimi altına aldı. Osmanlı’nın Balkan fethi buradan başladı. (MacCarthy, 66.)
Osmanlı’nın Rumeli siyaseti, Bizans’ın içinde bulunduğu siyasi kriz, Osmanlı ordusunun dinamik yapısı, gaza ve ganimet gibi iki temel etken, köle ticareti gibi hususlar Osmanlı’nın önünü açmıştır.
Diyebiliriz ki Osmanlı önce Rumeli’nde kuruldu. Osmanlı önce bir Rumeli devletidir. Bundan dolayıdır ki Yıldırım Bayezid Sultan-ı İklim-i Rum olarak anılmıştır. Fatih de Kayser-i Rum’dur. Ve bu ünvanı bizzat o, kendisi için kullanmıştır.
Kaynaklar:
Graff Marsilli, Osmanlı İmparatorluğunun Zuhur Ve Terakkisinden İnhitatı Zamanına Kadar Askerî Vaziyeti, Ankara 1934.
Bilge Umar, Türkiye Halkının Ortaçağ Tarihi, İstanbul 1998.
Ernst Werner, Büyük Bir Devletin Doğuşu, İstanbul, 2019.
Justin McCarthy, Osmanlı Türkleri, İstanbul 2015.
Oral Sander, Anka’nın Yükselişi ve Düşüşü, Ankara 1987.
YORUMLAR