Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Tarihten Bir Sayfa

09 Nisan 2025 - 16:25 - Güncelleme: 09 Nisan 2025 - 16:25

Şemsettin Kutlu’nun Eski Türk Hayatı isimli eserinde hoş bir nükteye rastladım. Abartılı meslek aşkı babında anlattığı bu nükte Zurnacı Mustafa Paşa’nın hikâyesidir.
Zurnacı Mustafa Paşa, adından da anlaşıldığı gibi bu meslekten yetişme bir adammış. Biraz zekâsı ve ataklığı, biraz da on yedinci yüzyılın o karışık hayatı sayesinde çabucak sivrilmiş, hatta bir fırsatını bulup vezir bile olmuş. İş bu kadarla da kalmamış; o sıralarda artık pek olağan bir hale gelen yeniçeri isyanlarından birinde, aman zaman derken, âsilerin ısrarı ile kendini sadarette bulmuş. Ancak Mustafa Paşanın sadareti belki de bütün dünya tarihinde bir kısalık rekoru sayılabilir; çünkü bu görevi ancak elli dakika kadar sürmüş; zavallı adam, daha yerini bile ısıtmadan makamından atılmış.
Zurnacının elli dakikalık iktidarı sırasında yapabildiği tek icraat, yakın arkadaşı Karagöz Mehmet Ağayı Defterdar (Maliye Nazırı) tayin edişidir. Hatta bu tayin işi muzip bir şairin:
“ Çalıcak zurnasını çıktı cebinden Karagöz” mısraı ile tarihe bile geçmiştir.
Hikâyeye göre, Zurnacı Mustafa Paşa, mevkiinden indirildikten sonra, “ne de olsa eski bir sadrazamdır!..” diyerek, kendisini Trabzon’a vali tayin etmişler. Adamcağız çoluğunu çocuğunu, kalabalığını toplayıp yeni vazifesine yollanmış. Diğer taraftan vali paşanın vilâyete yaklaştığını haber alan şehrin eşraf ve ahalisi, davullar zurnalarla onu karşılamağa çıkmışlar. Vali Paşa ile Trabzonlular şehrin üç dört kilometre dışında karşılaşmışlar.
Davul zurna önde, karşılayanlar etrafında, Mustafa Paşa azametle şehre doğru yürümeğe başlamış. Ancak karşılama alayındaki zurnacı pek de usta bir adam olmamalı ki, nağmeler vali paşayı bir türlü sarmamış; eski bir sanatkâr olan vali paşa, bu falsolu çalışlara bir müddet tahammül etmeğe çalışmış; dişini sıkmış, lâkin iş uzayınca artık tahammülü de kalmamış; meslek aşkı da pek galip gelmiş olmalı ki:
“— Olmuyor evlât, olmuyor; çok kusurlu çalıyorsun; ver bakalım şunu bana!” diyerek zurnayı kapmış; halkın hürmet, hayret ve takdirleri arasında, at üstünde âleti vakarla çala çala şehre girip vilâyet konağına yönelmiş.
Esprili, hoş bir nükte. Fakat kimdir, nedir, ne iş işlemiştir deyü azıcık bakayım dedim. İslam Ansiklopedisi; çevirdiği entrikayla 1656 yılında kendini sadrazam tayin ettirdiğini ve bu makamda en kısa kalan sadrazam olduğunu yazar. Ayrıca hilekâr ve kurnaz olduğunu da.
Naima bir başka devlet adamıyla olan münakaşasına yer verir.
Bu sırada ulema arasında nifak ve ayrılık halk arasında şaşkınlık ve sıkıntı haddi aştı. Bu sırada Vezîr-i Âzam kapısında eski defterdar Hezarpâre’nin biraderi ile yeni defterdar, Zurnazen Mustafa Paşa bir husus içün söğüşüp biri ötekine:
“Bre sarhoş! Nerede on bin yük akçe, keyfin için sarf ettin!” dedikde, öteki de ona:
“Bre cahil edepsiz! Defterdarlık zurna çalmak değildir. Var sen zurnanı çal! Bu hal ile sen nice defterdarlık edersin? Ben yirmi gün defterdarlık edüp, bütün işleri Sâhib-i Devletin (Veziri Azamın) fermanı ile gördüm. Sende olan altı yüz yük devlet malını sen nice eyledin?” (Naima Tarihi, c. V, s. 2048, çev: Zuhuri Danışman, İstanbul 1969)
Bundan iki yüz yıl sonra değişen bir şey olmamış olmalı ki Ziya Paşa aynı durumdan şikâyetçi olmuş ve şöyle demiş;
“Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkâr;
Katır mühürdar oldu, eşek defterdar!”
Bu tarihlerde devlet mansıbının hile ve rüşvetle el değiştirmesi, devlet ricali arasında sonu gelmez entrikaların, düzenbazlıkların varlığı devlet düzenini elbette zaafa uğratmış, duraklama devrinin özelliklerini çok bariz bir şekilde görebilmekteyiz. Bu tarihte Karlofçaya az bir zamanın kalması gayet normaldir. Sadece Naima’nın bahsettiğim cildine bakmak bile bu hususta yeterince fikir verebilir.

Bu yazı 158 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum